Tarih
kırılgan bir dönemde: Birçok büküm noktası tanımlı.
Bu
koşullarda biraz daha farklı bir tarihsel söylem daha uygun olur gibi.
Bir
anarşist olarak bile, tarihin kaldıramayacağı yıkımlara taraftar olmamı kendime
uygun bulmuyorum. Öyle sanılsam da, 19. Yüzyıl-russal nihilist değilim.
Sonuçta
tarih, kümülatif birikimli gidiyor. (Bu duble birikim süreci, aritmetik değil,
arada birçok nicelden nitelliğe dönüşmüşlükle, nitellerin kaldığı, nicellerin
elendiği bir bütünsel modelde deviniyor.)
Sorun,
yıkımların hegemonları temizlemesi veya temizlememesi. Çoğu kez yıkımlar
hegemonları daha çok güçlendirdi. Biz buna taraftar değiliz.
Geliyor
o zaman argüman şu soruya:
Başarısız
olacağı kesin olan ve firesi yüksek bir ön-devrim atağına karşı bir anarşistin
tavrı ne olur?
1905-1917’yi
biliyoruz ama bizi orada ilgilendiren, taşları atanlarla kuşları toplayanların
aynı kişiler olmaması. Lenin duruma sonradan müdahil oldu yani. Tabii, bundan
da kaçınmak taraftarıyız.
Bir
gelecekbilimci olarak, 2001 öncesinde, durum daha dengeliyken bile, tarihe
genelde 0 müdahale taraftarıydık hep. Çünkü, saptadığımız gibi, ne Atatürk’ün
istediği Türkiye, ne de Lenin’in istediği Rusya vardı, çok değil onların
çabasından 60 yıl sonra. Kimse de, 1 kuşaklık devrim yapmak istemez sonuçta.
Ancak,
‘ne yapmamalı?’yı yanıtlayınca, ‘ne yapmalı?’yı yanıtlamış olmadık henüz.
Nitelikli
beyin yetiştirmeli ama bu koşullarda o, imkansız ötesi bir durum.
Dolayısıyla,
tarihin bu çok kırılgan döneminde, başarısız devrim kıyması olmaktansa, siperin
dibinde olası bombayı beklemeyi tercih ediyoruz hala.
(27 Mart 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder