‘Estetik
ve Politika’da 5 yazar vardır:
Bloch,
Benjamin, Lukacs, Brecht, Adorno.
Bloch,
toplama kampında ölür.
Benjamin,
Naziler’den kaçarken, intihar ederek ölür veya Koestler tarafından zehirlenerek
öldürülür. Durum, hala belli değildir.
Lukacs,
SSCB tarafını seçer.
Brecht,
Doğu Almanya’da tiyatro yapmayı seçer.
Adorno,
CIA dergisi ‘Monad / Ay’da yazmayı seçer.
İşte
bunlar bizce, 1940-1945 tarihli aralık olarak, AB Aydınlanması’nın ve
Aydınlanma AB’sinin bilim-sanat-düşün intiharıdır ya da onun öncülüdür.
Brecht
ve Eisenstein, savaş sırasında ABD’ye giderler ve kendi sanatlarına orada yer
olmadığını görürler. Ancak, tek kişiyle yapabilecekleri biçimde, kısa film
çekmezler. Çekselerdi, onlar sağ kalırdı ve ideolojilerinin antitezi Dünya’da /
tarafta ne yapabileceklerini görürdük. Sonuçta, Lumiere kamerası bile 100 yıl
sağ kalabildi.
Bilimci,
sanatçı, düşüncü; ancak ve ancak eseriyle vardır. Sanatçı türü yaşam, gereksiz
bir şehir efsanesidir artık. Fassbinder de öyle yaşadı ama geriye 70 saatlik
film, bilmem kaç kitap, bilmem kaç oyun sahneleme bıraktı.
Yok
edilmelerini istese de, keza Kafka da. Yani bu konuda, püriten de aynı yolda,
dekadant da.
AB;
öncelikle 1980 Thatcher-Kohl çizgisiyle, Reagan-ABD’ye ilişerek (embedded),
1995 Bosna-Hersek üzerinden Yeni Orta Çağ’a yol aldı. Uygar AB ile barbar
(haçlı seferi’ci) AB arasında, yalnızca 15 yıl var yani. Bu yolun sonu, zaten
baştan belliymiş yani.
Tanıdığım
onlarca, belki yüzlerce AB ülkesi vatandaşının hiçbirinin bilime, sanata,
düşüne ikna olmadığını gördüm: Hiçbirinin. Fassbinder’in adını duymamış Alman
gördüm. Trier filmi seyretmemiş Dan gördüm: Avrupa filmini seyretmemiş tek bir
Dan varsa, ayıp: Saptamamız budur: Çünkü AB faşizmini anlatıyordu o film, daha
1990’da. Yani, yine yolun sonu belliydi.
Norveç’in
1 trilyon dolarlık gelecek fonu veya harcanıp bitirilmiş 1 trilyon dolarlık (şu
an çoktan batmış şirket) Fin-Nokia satışları; bilimi, sanatı, düşünü gömmek
için, yeterince uygunmuş demek ki. Ekonomik determinizmin kapitalizm-reel sosyalizm ideoloji
ayırtsızlığı ve faşizm olduğunu, 1980’de karalamıştım aynı başlıkla.
Bugün
AB, ortodoks-protestan-katolik gerilimi üzerinden, İslam % 20 göçmen nüfusa
sahip oldu bile. Protestan engizisyonu bile beklerim ben artık bu açmazdan.
AB ya da
Avrupa kıtası, 2-3 bin yıldır bu göçlere maruz kalıyor ve her kezinde
karakafalılaşıyor. Bilinen 2 (MS 1 Got ve MS 400 Viking) dalga ile de
sarıkafalılaşıyor. Sarışın Ruslar Kamçatka’da ama esmer Araplar AB’de, ABD’de,
her yerde.
İspanya-Portekiz’in
1500-1850 arasında tek bir Müslüman’ı Amerikalar’a neden sokmadığı çok daha iyi
anlaşılıyor şimdi.
AB, Çin’in
kağıdını, barutunu aldı ve geliştirdi; İbn-i Sina’nın tıbbını ve aletlerini
aldı ve geliştirdi ama sonra tüm o kültürü elinin tersiyle gömdü.
MÖ 300
Antik Yunan, MS 1100 Ön Asya, MS 1600 AB, bildiğim blok-makro bilim-sanat-düşün
dorukları. 5 milenyumda 3 kere. Oysa; iktisadi, askeri, siyasi olarak
hegemonlar, kabaca her 400 yılda bir, 200-300 yıl süreyle hakim olarak çıkıyor
hep: 13 eder ve her kezinde 5-10 hegemon çıkıyor, 1 değil. 3 ve 90 diyelim de,
bilimin, sanatın, düşünün enderliği daha iyi anlaşılsın. Sömürü kolay, öldürmek
kolay, yalanseverleri gütmek kolay. Yaratı zor, hem de çok-çok zor.
Güle
güle AB. Seni özlemeyeceğiz. Özüne ihanet eden bir kültürün yeri, kubur ve
kabirdir.
(8 Mart 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder