Çernişevski’nin
eserinin hem adının, hem de içeriğinin tekelini çaldığı için Lenin’e sövüp
sayarak söze girelim.
Tarihte
bu sorunun sorulması gereken yerzamanlardan birindeyiz.
Derdimiz
2. Cumhuriyet.
1938’de,
1950’de, 1960’ta, 1971’de, 1980’de, 1983’te, 1993’te, 2003’te, 2013’te
kurulamamış bir 2. Cumhuriyet.
Onun
nasıl kurulabileceğini tasarlamak için, belki 1. Cumhuriyet’in nasıl kurulduğuna
ve işletildiğine bakabiliriz:
Neredeyse
tek kişinin tahayyülüyle devreye giren, iktidar seçkinlerinin ve kitlenin
konuya tam müdahil olmadığı ve sonunda ipi
koparılıp uçuruma düşürülen bir süreçti o.
Oluşması
için önkoşullar; 31 Mart 1908 / Abdülhamid’in halli, işbirlikçi padişahlar, 3
paşanın kaprisiyle, İmparatorluk’u bitireceği baştan belli ve kesin olan bir 1.
Dünya Savaşı’na giriş gibi birçok süreç biraradaydı. Ancak aynı zamanda, ‘3
İstanbul 1915’in tüm negatif koşulları da hazırdı.
Birinci Cumhuriyet’in
kopya çekileceği birçok durum vardı ama İkinci Cumhuriyet’in kopya çekileceği
bir durum yok, ne Fransa 5., ne İspanya 6., ne de İslam 0. Cumhuriyet gelecek
duruma örnek oluşturamıyor.
İkinci
Cumhuriyet için ilkeler yok, ne alaturka, ne de alafranga olarak.
Mütareke-işgal
ve Kurtuluş Savaşı da yok, kuvvacılar hiç yok: Ulusalcılar, kuvvacı parodisi
bile değiller.
Durum
daha çok 1100-1300 Anadolu’su gibi: Beylik çok ama İmparatorluk’un gelmesi 200
yıl alabilir. Asıl önemlisi, Alp Arslan Anadolu’ya girmeyi hiç istememiş ve
ancak o öldükten sonra girilmiş.
Espri
niyetine söylenen, Malazgirt’in bir çıkıp yeniden girme durumu yok şu an: ‘Ne
ve nasıl yapmalı?’ olarak.
Anadolu’ya
o zamanlar dalga dalga akan göçmenler, şimdi de var: 40’tan 80’e çıkan nüfus
diliminde, (1960-1980 için) 4 dışarı, 35 yıl için (1980-2015) 8 içeri göç oldu
diyelim. Ki bu, ‘2. Cumhuriyet artık asla’ demek.
Ancak
bu, ‘ne-nasıl yapmalı?’ değil, ‘ne-nasıl yapmamalı?’ durumu.
1,5
trilyon dolarlık borç, yine ‘ne-nasıl yapmamalı?’ durumu. Ancak, üçte birini
ödeyerek belki paçayı kurtarabiliriz.
Erkekliğin
onda dokuzu kaçmak, onda biri ortalıkta hiç görünmemek imiş. Bu, şimdi de
(2019’da da), 19 Mayıs 1919’da da geçerli: Yüzyıllık bir rezillik. Sonuçta,
Halikarnas Balıkçısı az kaldı kelleyi yitiriyordu ve herkes onun kadar şanslı
değil.
‘3
İstanbul’un birebir dürüstçe kayıt olduğu kanısında değiliz, sonuçta onda
yamyamlıktan, 15 katına çıkan ekmek fiyatından, açlıktan ölenlerden söz
etmiyor. 1913 Bakırköy kolera salgınından da söz edilmiyor ve o kitap (Baha
Halid) 2018’de hala Türkçe’de yok.
Görüldüğü
gibi hep, ‘ne-nasıl yapmamalı?’ diye gidiyor.
Rusya’ya
bakarsak, Lenin Çernişevski’nin eserinin üzerine de, 1905 Devrimi’nin üzerine
de, Menşevikler’in üzerine de kondu.
Çernişevski
1850’de ise geçerli somut gerçek, ‘bu koşullarda hiçbirşey yapılamaz’ idi.
Felaket
yönetiminin ve katastrof teorisinin sıfırıncı derecesi, kımıldamamayı da
içeriyor.
Yurtdışına
ve İstanbul dışına gidenler birer seçimdi. Ancak, haymatlosluk veya gönüllü
sürgünlük, bizim ‘ne-nasıl yapmalı?’ listemizde de, ‘ne-nasıl yapmamalı?’
listemizde de yok.
Benim
hapis, sürgün, mezar seçeneklerim de öyle: Tarih artık onları devreden çıkardı.
Tek yol korkarak saldırmak.
44 yıl
dayandım ve savaştım. Bu geçmişe ilişkin bir ‘ne-nasıl yapmalı?’ idi ama artık
geçersiz.
Yazmak,
kuşkusuz benim için ve herkes için bir yapılabilir şey oluyor her daim.
Panoramam
umutsuz değil ve zaten umuda gereksinimimiz yok. Enerjiye, malzemeye, insana
gereksinimimiz var ve bu ülkede onlar şu an yeterince yok. Hiç yok bile denebilir.
Demek ki
güzel ölme zamanı.
(15 Nisan 2018)
1 yorum:
Tamamıyla hem fikirim beyefendiciğim.
Yorum Gönder