Dilbilim
konusunun nasıl 200 yıl öncesinin zihniyetinde boğulup kaldığını gördüm.
Ben
ne dedim?
Halklar;
ad, ırk, dil, din değiştirebilir.
Şimdi
ne diyorum?:
Diller
ayrı gruplara ayrılıp, değişik kültürlerle temas olan alanlarda değişik
gramerler kazanabilir. Türkçe; önce Çince, sonra Arapça, en son da
yapay-öz-Türkçe gramer kullandı.
Buradan
(daha önce dolaylıca belirtmiş olduğum biçimde) ne çıkar?:
Türkik,
İndo-Avrupa ve Aram dilleri arasındaki etkileşim, onları da metamorfozladı.
Yani, bu dillerin proto-formları da, halihazırdaki formları da dingildek yapıda
ve dilbilim tanımında.
Dünya
dillerinin hiçbirinde veya tekinde, örneğin İngilizce’de standart bir hece
tanımı yok. Daha ne olsun?
Bunun
anlamı şu:
Analitikleşen
diller, standart birime limitlenemedi henüz. Bu ancak, Türkçe’nin 1.500 yıllık
yolu 15 yılda alması gibi kestirme yoldan olabilir. Yoksa, Almanca Beta’nın 50
yıllık absürd hikayesine döner iş.
Sentetik
diller ise, Çince’nin hala 2 bin hece-birim?’li olması durumunda. Çinliler’e 30
morfem-fonem deseniz, almanlar’ın betaya gösterdiği tepkiyi gösterir.
Olmaz.
Neden olmaz? Çünkü olmaz.
Burada
yapılacak iş, tek tek eski kökenli sözcükleri taramak yerine, varolan dildeki bulutsu içiçelikteki eski, orta, yeni
yapıları tanımlamak.
Ben
bu konunun üstesinden gelemem. Bunu epistemik bir konuda ilk kez yazdım. Ancak,
ne göç yollarını ve tarihlerini tam biliyorum, ne de Dünya dilleri gruplarının
ana niteliklerini. 25 yılda yalnızca onu öğrenebilirim ama geri kalan yaşamımı
tek bir konuya vermeye niyetim yok.
Saptamamla
yetineyim:
Diller
birbirleriyle karşılaşınca, kategorik etkileşim olur, bazı öğeler eksilir, bazı
öğeler katılır, bazı öğeler metamorfozlanır.
(15 Nisan 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder