Başlık
Ekşi Sözlük’ten alıntı. Oradaki örnekleri beğenmedim. Uymamış.
Kendi
gözlemlerimi sıralayayım:
İlkin
içki:
Türkler’in
viski içmesi, görmüşüyle de ayrı dert, görmemişiyle de ayrı dert. Atlayanlar arasında,
40’ından sonra erkekler viski içerler. Ona içmek de denmez, koklarlar. Viskinin
üzerine, bir de rakı içerler. Öteki ayılar, çiğ köfteyle viski içebilirler.
Bunun
koşutunda, rakıcı, viskici, şarapçı olma muhabbeti vardır. Lan öküz, haftada
bir sosyal sosyal içersin, o tempoyla içkinin farkını ne anlıycan?
Sonra
turizlik:
‘Abi,
New York’ta bilmem neyi bilmem ne lokantası gibi kimse yapamaz’ muhabbetti.
Sonra Alamancılık:
“Almanlar
olmasa, Almanya güzel yer.” Türkiye’de Alman, Almanya’da Türk.
Kısacası
Türkler; yemeyi, içmeyi, sevişmeyi bilmezler, öğrenemezler, öğrenmeye de
kalkışmazlar. On binde birlik nezih kesimden söz ediyorum.
Kadınlar
giyinmeyi bilmezler, özellikle de korku filmi efekti çantalarıyla. O çantalarda
da hiçbirşeyi bulup çıkaramazlar.
Özel
müzeler:
Nesi gavurlarınkinden
farklı ve olumsuz, dense, bulup çıkaramam, çünkü yurtdışında hiç müzeye
gitmedim, çünkü yurtdışına hiç gitmedim ama müzecilik lisansüstü okudum. O
kitaplarda ve makalelerde okuduğumuz ne varsa, tersi var bizim özel müzelerde.
En önemlisi konseptsizlik: 2 bin tane tablo kakalanıp, bunu itiraf etmiş
koleksiyonerimiz gibi, kendilerine kakalanmış malları biraraya istifleyip müze
yapıyorlar. At-kelebek ilintisi oluyor o zaman da.
En son
ve en büyük.
Batılılaşma:
Yahu,
insan 180 yıl aynı yöne gidip de, bir yere varamaz mı? Türkler varamadı işte.
O nedenle
de, Zaytung esprisi:
Malazgirt’ten
çıkıp, bir daha dönseler, belki bu kez olur.
(12 Nisan 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder