Çarşamba, Nisan 12, 2017

Türkler Yapınca Eğreti Duran Şeyler

Başlık Ekşi Sözlük’ten alıntı. Oradaki örnekleri beğenmedim. Uymamış.
Kendi gözlemlerimi sıralayayım:
İlkin içki:
Türkler’in viski içmesi, görmüşüyle de ayrı dert, görmemişiyle de ayrı dert. Atlayanlar arasında, 40’ından sonra erkekler viski içerler. Ona içmek de denmez, koklarlar. Viskinin üzerine, bir de rakı içerler. Öteki ayılar, çiğ köfteyle viski içebilirler.
Bunun koşutunda, rakıcı, viskici, şarapçı olma muhabbeti vardır. Lan öküz, haftada bir sosyal sosyal içersin, o tempoyla içkinin farkını ne anlıycan?
Sonra turizlik:
‘Abi, New York’ta bilmem neyi bilmem ne lokantası gibi kimse yapamaz’ muhabbetti.
Sonra Alamancılık:
“Almanlar olmasa, Almanya güzel yer.” Türkiye’de Alman, Almanya’da Türk.
Kısacası Türkler; yemeyi, içmeyi, sevişmeyi bilmezler, öğrenemezler, öğrenmeye de kalkışmazlar. On binde birlik nezih kesimden söz ediyorum.
Kadınlar giyinmeyi bilmezler, özellikle de korku filmi efekti çantalarıyla. O çantalarda da hiçbirşeyi bulup çıkaramazlar.
Özel müzeler:
Nesi gavurlarınkinden farklı ve olumsuz, dense, bulup çıkaramam, çünkü yurtdışında hiç müzeye gitmedim, çünkü yurtdışına hiç gitmedim ama müzecilik lisansüstü okudum. O kitaplarda ve makalelerde okuduğumuz ne varsa, tersi var bizim özel müzelerde. En önemlisi konseptsizlik: 2 bin tane tablo kakalanıp, bunu itiraf etmiş koleksiyonerimiz gibi, kendilerine kakalanmış malları biraraya istifleyip müze yapıyorlar. At-kelebek ilintisi oluyor o zaman da.
En son ve en büyük.
Batılılaşma:
Yahu, insan 180 yıl aynı yöne gidip de, bir yere varamaz mı? Türkler varamadı işte.
O nedenle de, Zaytung esprisi:
Malazgirt’ten çıkıp, bir daha dönseler, belki bu kez olur.

(12 Nisan 2017)

Hiç yorum yok: