Daha
önce, intihar edip ölen 2 akademisyen hakkında, toplumu umutsuzluğa
yönlendirecekleri için, buna hakları olmadığına ilişkin görüşler ileri
sürenlerden söz eden bir metin yazmıştım.
İkinci metin
‘bir Demirtaş incisi daha’ üzerine:
“Bu
dönemde yasama, yürütme, yargı ve medya koltuklarında oturarak korkuya teslim
olanların durumu ibretlik ve utanç vericidir. Bu koltuklarda oturup korkuya
teslim olanlar işlenen bütün suçların da asli ortağıdır. Korkudan adil
davranmayan bir hakim, korkudan sesini çıkarmayan bir milletvekili ya da
gazeteci bu halka son bir iyilik yapmalı ve istifa ederek korkusunu evinde
yaşamaya devam etmelidir. Sizin korkunuz başkasına ve toplumun geneline zarar
veriyorsa buna hakkınız yoktur. Maalesef bu iktidarın zorbalığı ve hukuksuz
uygulamaları gerçekleştirebiliyor olması bu korkakların sayesindedir. Bizi
yasadışı, korsanvari bir şekilde iktidarın emriyle tutuklatmak korkaklıktır,
acizliktir.”
E, bunu
diyen sen ne yaptın?
2014’te Erdoğan
cumhurbaşkanı olarak meclise girdiğinde ayakta alkışladın.
2015’te
Öcalan halk savaşı ilan ettikten sonra, bin tane sivilin öldüğünde gıkını
çıkaramadın.
Her 2
tarafa da boyun eğdin. Kellen üzerinde Burkay’ınki gibi bir fetva da yoktu
üstelik.
Korkmak
bir haktır.
Kaçmak
da bir haktır.
Kimse,
bir başka birini, herhangi bir dava için ölmeye zorlayamaz.
Ölmekten
korkmak da, kaçmak da bir haktır.
1980’de iltica
eden 33 bin kişi de haklıydı, 2017’de iltica eden 300 küsur kişi de.
Demirtaş
şunu unutmasın:
Başkalarının
ölüm fermanını verenin de, ölüm fermanını verecek biri çıkar elbette.
Yani:
Demirtaş’ınki
yalnızca ayıp değil, suç ve günah.
Dipnot:
Gezi
olaylarında 1 milyon kişi meydanlara çıktı. 10’u öldü. Geri kalan 999.990 kişi
3-4 yıldır eski yaşamlarının aynını sürdürüyor. Ölenler, eğitim zayiatı oldu: Felaket
koşullarında davranma eğitimi. Demirtaş’ın da böylesi bir eğitime gereksinimi
var, ister ölerek, ister yaşayarak.
(4 Nisan 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder