Önnot:
Otizm
olsun, Asperger Sendromu olsun, tıbbın ve nörolojinin en zayıf kaldığı
alanlardan biri.
Bunların
aynı sayılması bir dert, aynı sayılması diğer bir dert.
Alıntılarda
görüleceği gibi, otizmli biri bile, kendi durumunu tam anlatamayabiliyor.
Keza,
yakınlar başka dert ki o da metinde mevcut.
+
Alıntı:
"LGBTİ'lerin
anne babasında da aynı sorun var, bizde de var, Alevi çocuklarda, Ermeni
çocuklarda da var; ayrımcılık aslında bu toplumun sorunu."
Bir
durum, en iyi o durumdakilerin anlatabileceği varsayımı, kimi yanılsama
olabiliyor.
Yukarıdaki
önerme de öyle.
Farklılıklar birbirinden
farklıdır:
Lgbti’ler
içine A’yı ve N’yi almayı inkar ediyor hala.
B’ler L’leri
lezbiyan saymıyor hala. Bu, Dünya’da da süregiden bir tartışma, Türkiye’de de.
AKP’ye
oy veren G’ler var.
HDP’lilerin
cezalandırdığı Ermeni var, HDP’den seçilen Ermeni var. Hangisi asıl / daha / en Ermeni?
Ya da:
Tüm
ötekilikler aynı değildir, çünkü referans ben değil, bizdir.
+
“Benim
için ise otizm bir ‘bozukluk hali’ değil, sadece ‘farklı olmak’. Nedir farklı
olmak?, derseniz, benim beynim diğer insanlara göre farklı çalışıyor. Farklı
düşünüyorum, çoğu şeyi diğer insanlardan farklı, hatta bazen zor ve yavaş
algılıyorum. Ama bu benim iyi bir
insan olmamı engellemiyor. Kısaca, otizmli bireyler diğer insanlardan farklı düşünür ve farklı algılar. Belki içine
kapanık gibi görünmemizin nedeni budur. Ben otizme bir ‘hastalık’ olarak
bakmıyorum, hem hastalıklar ölümcül değilse, tedavi ile iyileşir, geçer biter.
Otizm, benim bir parçam sadece, ben otizmden ibaret değilim, o yüzden de sıfat
olarak ‘otistik’ değil, otizmli birey diyoruz."
Olgunun
tamamını kapsayamasa bile, epistemik olarak iyi taramış alıntı.
İyi insan
olmak gerekmiyor.İyi insanlar zaten azınlık ve çoğunluk olsalar bile, iyi insan
olmak gerekmiyor. Özellikle de engelli birinden iyi olması beklenmez.
Bazı hastalıklar
hiç geçmez, öldürmez, süründürür. Hastalık olsun veya olmasın, otizm böyledir.
Tedavisi, tedavisizlikten daha kötü sonuçlar verebilir, vermiştir de.
Potansiyel
otizmli bireylerin, daha başta genetiğiyle oynanarak veya kemoterapiyle, fabrika ayarlarının bozulması, temel
insan haklarına aykırı bizce. Batı, bunun peşinde uzun zamandır, nedense otizme
takmış durumdalar.
Otizmin
bir bireyin yalnızca küçük bir parçası olması, nadir raslansa da, geçerlidir.
Kimi sanata, kimi bilime yönlendirilerek, otizmin onların yaşamını yıkması
engellenebiliyor.
+
Gelelim
anneye:
“Afşin,
"Yüzde 75’ten daha yüksek bir boşanma oranımız var" diye cevap
veriyor gülerek ve bir anda gazeteci refleksiyle ekliyor: "Kendi aramızda
araştırmasını da yaptık, yazabilirsin yani bunu."
Bu,
zurnanın zırt dediği bir nokta.
Gerçekten
böyle mi?
Annenin
dürüstlüğüne güveniyoruz. Onun örneklemesinde böyle. Ancak, başka sorunlu
çocuklarda, annenin çocuğu terkedip babanın çocuğu tek başına büyüttüğü durumlar
da biliyoruz.
+
“Eğitim
merkezlerine gidiyorsun, çocukların yanında hep anneler var ağırlıklı, yüzde
99’u annelerdir, çok az baba görürsün. E babalar gitmedilerse de işteler, para
kazanıyorlar.”
Düzeltme
bilgisi gelmiş.
+
"Beni
sınıfta istemediler. Öğretmenim karşı çıkmasa belki okuldan atarlardı. Çoğu
zaman şiddet gördüğümü, eşyalarıma zarar verildiğini, hep dalga geçtiklerini,
hiç arkadaşım olmadığını, benimle konuşan çocuk varsa, diğerlerinin onu
uyardığını hatırlıyorum, ama bunu çocuklara anneleri öğretiyor. İnsan küçük
yaşta istenmediği zaman, o ayrımcılığı hiç unutmuyor. Parmakla gösterirlerdi
beni, anneler kendi çocuğunu yanımdan uzaklaştırırdı, "gel buraya, o
otistiğin yanında durma" diye. Bir kere aynaya bakmıştık bir arkadaşımla,
ikimiz de çocuk olarak aynı gibiydik, o gün çok düşünmüştüm, bana neden 'tuhaf,
garip' diyorlar diye."
Farklılığın
korkunçluğu ve cezalandırılması.
Ne
acımasızlıktır bu.
Politik,
sosoylojik, kültürolojik, psikolojik olabilir.
Zekat
keçisi ve günah keçisi, her zaman vardır toplumlarda.
+
"O
sınıfta bir yıl okuduktan sonra yazın bir röportaj yaptık biz, okul açılmadan
birkaç hafta önce yayınlandı. Ve arkadaşları bir yıldır tanıdıkları Nâzım’ın
hayatında böyle bir şey olduğunu öğrendiler. Nazım okuldan geldi ve dedi ki, 'Garip
bir şey oldu'. Ne oldu? 'Arkadaşlarım röportajı biliyor'. Ben tabii 'Eyvah'
dedim, 'yine mi?' Ama bu sefer şöyle oldu, bir seneyi birlikte geçirdikleri
için, 'Ya Nazım, sen otistikmişsin' demişler, o da 'Evet, öyle bir geçmişim
var. Şimdi de Asperger’liyim' demiş, 'Haa, tamam o zaman' deyip hayata devam
ettiler. Olması gereken de bu zaten.”
Olması gereken
bu mu, emin değiliz.
Ancak,
olguyu dışavurmanın içte tutmaktan daha az zaralı olduğunu biz de düşünüyoruz.
Farklılığı
saklamak, duygusal yara yapıyor.
Ancak,
dışavurmaya bu çocuklar gibi olağan tepki gösterme, her zamanki genel durum
değil, özellikle ülkemizde.
+
Çıkış:
Zihinsel
sonuç yaratan farklılıklar, bedensel sonuç yaratan farklılıklardan daha farklı
bir süreç dizisi yaratıyor.
Otizm de
öyle, Asperger de öyle, katatoni eğilimi de öyle.
Biz,
durumun çözümü olduğunu kabul etmenin, biraz safdillik olduğunu
düşünenlerdeniz.
Çözüm
belki, bir tür kampüste, bir tür komünde olabilir.
Şunu
asla ve kata unutmamak gerekir:
Bu
ülkede, bedensel ve zihinsel engelileri
toplumdan korumak gerekiyor.
Tersi
değil.
Toplumumuz;
linççi, cezalandırıcı, aşağılayıcı bir kültüre sahip.
(10 Eylül 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder