Salı, Eylül 10, 2019

Annesi ne yaparsa yapsın, 'deve tabanı' olması beklenen çocuk, Nâzım: Uyum sağladım, başa çıktım; iyileşmedim, çünkü otizm hastalık değil!


Önnot:
Otizm olsun, Asperger Sendromu olsun, tıbbın ve nörolojinin en zayıf kaldığı alanlardan biri.
Bunların aynı sayılması bir dert, aynı sayılması diğer bir dert.
Alıntılarda görüleceği gibi, otizmli biri bile, kendi durumunu tam anlatamayabiliyor.
Keza, yakınlar başka dert ki o da metinde mevcut.
+
Alıntı:
"LGBTİ'lerin anne babasında da aynı sorun var, bizde de var, Alevi çocuklarda, Ermeni çocuklarda da var; ayrımcılık aslında bu toplumun sorunu."
Bir durum, en iyi o durumdakilerin anlatabileceği varsayımı, kimi yanılsama olabiliyor.
Yukarıdaki önerme de öyle.
Farklılıklar birbirinden farklıdır:
Lgbti’ler içine A’yı ve N’yi almayı inkar ediyor hala.
B’ler L’leri lezbiyan saymıyor hala. Bu, Dünya’da da süregiden bir tartışma, Türkiye’de de.
AKP’ye oy veren G’ler var.
HDP’lilerin cezalandırdığı Ermeni var, HDP’den seçilen Ermeni var. Hangisi asıl / daha / en Ermeni?
Ya da:
Tüm ötekilikler aynı değildir, çünkü referans ben değil, bizdir.
+
“Benim için ise otizm bir ‘bozukluk hali’ değil, sadece ‘farklı olmak’. Nedir farklı olmak?, derseniz, benim beynim diğer insanlara göre farklı çalışıyor. Farklı düşünüyorum, çoğu şeyi diğer insanlardan farklı, hatta bazen zor ve yavaş algılıyorum. Ama bu benim iyi bir insan olmamı engellemiyor. Kısaca, otizmli bireyler diğer insanlardan farklı düşünür ve farklı algılar. Belki içine kapanık gibi görünmemizin nedeni budur. Ben otizme bir ‘hastalık’ olarak bakmıyorum, hem hastalıklar ölümcül değilse, tedavi ile iyileşir, geçer biter. Otizm, benim bir parçam sadece, ben otizmden ibaret değilim, o yüzden de sıfat olarak ‘otistik’ değil, otizmli birey diyoruz."
Olgunun tamamını kapsayamasa bile, epistemik olarak iyi taramış alıntı.
İyi insan olmak gerekmiyor.İyi insanlar zaten azınlık ve çoğunluk olsalar bile, iyi insan olmak gerekmiyor. Özellikle de engelli birinden iyi olması beklenmez.
Bazı hastalıklar hiç geçmez, öldürmez, süründürür. Hastalık olsun veya olmasın, otizm böyledir. Tedavisi, tedavisizlikten daha kötü sonuçlar verebilir, vermiştir de.
Potansiyel otizmli bireylerin, daha başta genetiğiyle oynanarak veya kemoterapiyle, fabrika ayarlarının bozulması, temel insan haklarına aykırı bizce. Batı, bunun peşinde uzun zamandır, nedense otizme takmış durumdalar.
Otizmin bir bireyin yalnızca küçük bir parçası olması, nadir raslansa da, geçerlidir. Kimi sanata, kimi bilime yönlendirilerek, otizmin onların yaşamını yıkması engellenebiliyor.
+
Gelelim anneye:
“Afşin, "Yüzde 75’ten daha yüksek bir boşanma oranımız var" diye cevap veriyor gülerek ve bir anda gazeteci refleksiyle ekliyor: "Kendi aramızda araştırmasını da yaptık, yazabilirsin yani bunu."
Bu, zurnanın zırt dediği bir nokta.
Gerçekten böyle mi?
Annenin dürüstlüğüne güveniyoruz. Onun örneklemesinde böyle. Ancak, başka sorunlu çocuklarda, annenin çocuğu terkedip babanın çocuğu tek başına büyüttüğü durumlar da biliyoruz.
+
“Eğitim merkezlerine gidiyorsun, çocukların yanında hep anneler var ağırlıklı, yüzde 99’u annelerdir, çok az baba görürsün. E babalar gitmedilerse de işteler, para kazanıyorlar.”
Düzeltme bilgisi gelmiş.
+
"Beni sınıfta istemediler. Öğretmenim karşı çıkmasa belki okuldan atarlardı. Çoğu zaman şiddet gördüğümü, eşyalarıma zarar verildiğini, hep dalga geçtiklerini, hiç arkadaşım olmadığını, benimle konuşan çocuk varsa, diğerlerinin onu uyardığını hatırlıyorum, ama bunu çocuklara anneleri öğretiyor. İnsan küçük yaşta istenmediği zaman, o ayrımcılığı hiç unutmuyor. Parmakla gösterirlerdi beni, anneler kendi çocuğunu yanımdan uzaklaştırırdı, "gel buraya, o otistiğin yanında durma" diye. Bir kere aynaya bakmıştık bir arkadaşımla, ikimiz de çocuk olarak aynı gibiydik, o gün çok düşünmüştüm, bana neden 'tuhaf, garip' diyorlar diye."
Farklılığın korkunçluğu ve cezalandırılması.
Ne acımasızlıktır bu.
Politik, sosoylojik, kültürolojik, psikolojik olabilir.
Zekat keçisi ve günah keçisi, her zaman vardır toplumlarda.
+
"O sınıfta bir yıl okuduktan sonra yazın bir röportaj yaptık biz, okul açılmadan birkaç hafta önce yayınlandı. Ve arkadaşları bir yıldır tanıdıkları Nâzım’ın hayatında böyle bir şey olduğunu öğrendiler. Nazım okuldan geldi ve dedi ki, 'Garip bir şey oldu'. Ne oldu? 'Arkadaşlarım röportajı biliyor'. Ben tabii 'Eyvah' dedim, 'yine mi?' Ama bu sefer şöyle oldu, bir seneyi birlikte geçirdikleri için, 'Ya Nazım, sen otistikmişsin' demişler, o da 'Evet, öyle bir geçmişim var. Şimdi de Asperger’liyim' demiş, 'Haa, tamam o zaman' deyip hayata devam ettiler. Olması gereken de bu zaten.”
Olması gereken bu mu, emin değiliz.
Ancak, olguyu dışavurmanın içte tutmaktan daha az zaralı olduğunu biz de düşünüyoruz.
Farklılığı saklamak, duygusal yara yapıyor.
Ancak, dışavurmaya bu çocuklar gibi olağan tepki gösterme, her zamanki genel durum değil, özellikle ülkemizde.
+
Çıkış:
Zihinsel sonuç yaratan farklılıklar, bedensel sonuç yaratan farklılıklardan daha farklı bir süreç dizisi yaratıyor.
Otizm de öyle, Asperger de öyle, katatoni eğilimi de öyle.
Biz, durumun çözümü olduğunu kabul etmenin, biraz safdillik olduğunu düşünenlerdeniz.
Çözüm belki, bir tür kampüste, bir tür komünde olabilir.
Şunu asla ve kata unutmamak gerekir:
Bu ülkede, bedensel ve zihinsel engelileri toplumdan korumak gerekiyor.
Tersi değil.
Toplumumuz; linççi, cezalandırıcı, aşağılayıcı bir kültüre sahip.
(10 Eylül 2019)

Hiç yorum yok: