Öncelikle Huizinga oyunu ile oyun kuramı arasındaki olası farklara bakalım:
Huizinga
insanların oyun oynayarak öğrendiklerini kabul eder. Bu oyun ve oyunun
kuralları için de böyledir. Bu da, ayın insanını aynı oyunu farklı biçimlerde
oynamayı tercih edebileceğini imler.
Oyun
kuramı ise tam tersini varsayar. İnsanların oyun oynamasının sabit kuralları ve
davranışları olduğunu örtük olarak kabul eder.
Adı
anılan 2 oyunda bu farklar ortaya çıkmış:
Ültimatom
oyunu:
“Diyelim
ki A’ya 100 dolar verilsin. A da, B’ye 30 dolarını vermeyi teklif etsin. Bu
durumda A 70 dolar, B 30 dolar alacaktır. B’nin yapması gereken, teklifi kabul
ya da ret etmektir. Kabul ederse 30 dolar alacak, ret ederse her ikisi de
hiçbir şey alamayacaklardır. Siz olsaydınız, böyle bir durumda ne karar
verirdiniz?
Bu
soruda iki karar verilmek zorunda. Öncelikle A ne kadar teklif edeceğine karar
vermeli. B ise kabul edip etmeyeceğine. Dünya üzerinde birçok ülkede yapılan
araştırmalarda A’nın 30-50 dolar arasında teklif ettiği görülmüştür. Bu birinci
karar. İkinci karar ise B’nin kabul edip etmeyeceği. Yine yapılan
araştırmalarda hemen hemen tüm katılanlar 20 doların altındaki teklifi ret
etmişlerdir. Bu sonuç ilk planda mantıklı gibi görünse de büyük bir yanılsama
içermektedir. Çünkü bu oyunda oyuncular aslında kendileri için maddi bakımdan
en iyi olanı seçmemektedirler.”
Oyunun
adı ültimatom değil, üleşme pazarlığı olmalıymış.
Bir de
gerçek insan davranışları hiz gözönüne alınmamış. Bizim sınıf atlamacı
varoşlularımız, eğer kendilerine para teklif edilseydi, 90 doları falan ancak kabul
ederlerdi. Zaten böyle yaparak, kapıcısı oldukları küçük buruvaları sömürüp
sınıf atlayabildiler.
Yani bu
oyun, farklı yerdeki, farklı zamandaki, farklı kültürlerde çok farklı sonuçlar
verir, 0-100 dolar aralğında olacak kadar çok farklı. Artı aynı insan, farklı
yerlerde ve farklı zamanlarda, farklı teklifleri kabu eder. Örneğin, o anda
canı kazar 10 dolarlık bir şeyi almak istemişse ve teklif da 10 dolarsza, kabul
edebilir pekala.
+
Diktatör
oyunu:
“Diktatör
oyunu deneyleri şöyle yapılıyor: Deneklerden birine bir miktar para veriliyor
ve deneğe, isterse bu paranın bir kısmını diğer oyuncuya verebileceği
söyleniyor. Yani, deneklerden biri “diktatör” olarak seçiliyor, seçme gücü ona
veriliyor ve “diktatör” paranın nasıl dağıtılacağına karar veriyor.
Şimdi
siz böyle bir deneye katılsanız ne yapardınız bir düşünün. Paranın tamamını
kendinize mi saklardınız, yoksa hakkaniyetli olmak adına paranın bir kısmını
diğer oyuncuya mı verirdiniz? … Daniel Kahneman ve arkadaşları, 1986’da benzer
bir anket yapmışlar ve öğrencilere 2 seçenek sunmuşlar: (a) 20 doları eşit
olarak bölüştürmek veya (b) 18 doları alıp, diğer oyuncuya 2 dolar vermek.
Anket sonucunda çalışmaya katılanların dörtte üçünün, parayı eşit bir şekilde
bölüştürmeyi tercih ettikleri ortaya çıkmış. Daha sonra gerçek parayla yapılan
deneylerde de, diktatör rolü verilen deneklerin, iktisat teorisinin
öngörülerinin aksine, diğer oyunculara para verdiği ve hakkaniyetli davrandığı
ortaya çıkmış.”
Oyunun
adı diktatör değil, dealer / dağıtıcı olmalıymış.
Burada
parayı dağıtanın kim olduğu sonucu çok belirler. Dış görünüşü de.
Buradaki
asıl gaf şu:
Gerçek
yaşamdaki gerçek diktatörler de ulüfe dağıtır. En sert ve en zengin diktatörün
bile, elinden geçen paraların belki maksimum % 10’unu kendine ayırdı
(ayırabildiği mi?) ortada.
Türkiye’de
liberal dönemde 10 yılda bir yeni bir parti gelir. Ulüfe, pardon ihale dağıtır.
Bunun son 10 yıllık dağılımları kayıtlı.
O
ulüfeyi alanlar da ulüfe dağıtırlar. Sonra bir sonrakiler de. Miktar küçülür
ama en az 10 adımlık bir besleme / rüşvet akımı sözkonusudur.
+
Bizce
birleşik oyun kuramının boşluğu şurada:
İnsanın
kültürel evrimi bitmedi. Öyleyse oyunu ve oyun öğrenmesi de bitmedi.
5 bin
yıllık tarihte bu oyunlar farklı sonuçlar verirdi yani. Üstelik tek yönlü bir
değişme değil, salınım görülürdü bizce.
Diğer
bir deyişle diğergamlık, herhangi
bir kültürel evrim belirtisi taşımaz
bizce.
(13 Eylül 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder