Çarşamba, Eylül 04, 2019

‘Müslümanlık Sözleşmesi’, Öcalan ve ‘Toplumsal Sözleşme’


Bunlar ne çekiyorlar, gerçekten merak ediyorum.
Kürtler, yenildiklerine intikal edemedikleri için, son aylarda aşırı bir gerçekten kaçma ve kopma sendromu yaşar oldular.
Hepsi ama.
Saağcısı, solcsu, faşisti, engizitörü.
Tamam, Öcalan zaten baştan uçuktu. Kitapları abuk sabuk cümlelerle dolu.
Da, bu kadar farklı insan neden hala onun peşine takılıyor acaba?
+
“Müslümanlık / Türklük Sözleşmesi”ni bilebildiğince ve olabildiğince ihlale yatkın siyasi/ideolojik tavırla toplumsal muhalefet içinde yer almaya özenen biri olarak, Öcalan’ın hem 2013 hem de 2019’da vurguladığı ‘İslam bayrağı altında, kardeşlik ve dayanışma hukuku ile örülü’ tarihsel / toplumsal ortaklığı —devlete makul aklı telkin etmek üzere - hatırlatışında beni rahatsız eden şeyler olmalı; ne? Çok şey; ama her şeyden önce, “kapitalist modernite”nin - nasibimize düşen ölçüleri dahilinde - eseri olan bugünü ıslah ve ihya edip “demokratik modernite”ye yol alması arzulanan toplum, bin yıla dayandığı söylenen ‘İslam’ bayrağı altında yaşanan kardeşlikten mi ilham alacaktır? Ortaklıklar olmuşsa, hangisi ne kadar İslam kardeşliği iştiyakı ile gerçekleşmiştir? Demokratik modernite ile kastedilen, demokrasi, özgürlük, eşitlik ve barışın inşa ettiği bir toplumsallıksa; gayri Müslimlere elbirliği ile yaşatılanlarla yüzleşilip hesaplaşılmadan, İslam bayrağı altındaki kardeşliğe atıfla demokratik modernite nasıl inşa edilecektir? Kürt siyasi hareketi, ‘Türklük Sözleşmesi’ne dahil olanları önemli ölçüde ‘Türklük krizi’ne sokmuşken (ya da, o ehliyetle yol alırken), “ben”in (‘benden başkası olmaz’ın) altının bu denli ısrarla çizilmesi, hareketin sivil/toplumsal boyutunu itibarsızlaştırmaz mı? Tarihteki ortaklıklar (yan yana gelişler) hükümran aklın (hükmetme iradesini elde tutmanın) eseri; bütün bir Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt’ün yerinin Mahmut Esat Bozkurt’un biçtiği yer oluşu kurucu devlet maneviyatının marifeti ise, iyiden güzelden yana ‘Devlet’e telkinde bulunmanın hükmü ya da hikmeti ne ola?”
En akılısı Deli Bekir, onu da köstekle yatır. Körlerle sağırlar birbirini ağırlar. Hamamdaki deliler kendi sesini duydukça daha çok şarkı söylerle.
Adam, Öcalan’a karşı mı, taraftar mı, o bile belli değil.
Devamında yazdıklarındaki düşünceler, buharlaşan bulut gibi kaybolup gitmiş.
“… demokratik, eşit yurttaşlık ve ‘adem-i merkeziyetçi’ yönetimsellilk ilkesine dayalı (ve dolayısıyla, özgürlükçü ve barışçıl) bir ‘Toplumsal Sözleşme’ye yol alışa hasredilmesi kaçınılmazdır.”
Kürtler’in dinci oylarını hesaba katmamış. Demirtaş’ın namaz kılışını, videolayıp yaymasını hesaba katmamış. Satılık oyları hesaba katmamış.
Hangi Kürt toplumları?
Hangi toplumsal sözleşmeler?
Ayrı bir devlet kurmak isterken mi, toplum sözleşmesi imzalayacak Kürtler?
Dezenformasyon yaparken mi, enformasyon yapacak Kürtler?
Selim Temo, boşuna oto-asimilasyondan söz etmiyor.
Kürtler’in düşman Türkler’e gereksinimi kalmamış, kendi kendilerini imhaya başlamışlar.
(4 Eylül 2019)

Hiç yorum yok: