Kaçış
değil, çıkış, huruç ve eksodus…
Daha
önce kezlerce yazdık, ilk 4 muhalif gazete, yazacak birilerini bulamadıkları,
sokaktan birilerini toplayıp köşe ve forum yazarı yapar oldular.
Bu da,
sanat üzerine bir abuksama metni.
+
Türkiye’de
plastik sanatların şeyselleştirme
üzerinden imhası, 1. Günümüz Sanatçıları Sergisi’nden, yani 1980’lerin başından
başlatıldı. O zamanlar daha ülkemize liberalizm ve post-modernizm söylemi
gelmemişti.
O günden
bu yana, Yeni Eğilimler, Bianel, vd türü kitlesel uygulamalarla, sanatın içine
edildi.
Sonra da
kalkıp bu söyleniyor:
Kısırdöngüdeyiz.
O
kısırdöngüyü kendiniz yarattınız.
Avangard
sanatın öldüğünü önesürenler, sanattan bihaber, görmemek için sanata bakmayan
tipler. Küratörler, sanat bürokrratları.
1985
gibi tüm sanatlarda avangardizmi etno-caz ve buto-tanztheater üzerinden modern
dans üstlenmişti.
2010
gibi, tüm sanatları birleştirme eğilimli, çapraz medya bu işlevi üstlenmişti.
Yani,
avangard sanatın önü hiçbir zaman kapanmadı. Bu yaratıklar kapatmaya çabalasa
da…
+
Gelelim
alıntılara:
“16.
İstanbul Bienali, insanın yarattığı tahribatın neticede kendi sonunu getireceği
gerçeğini yüzümüze çarpıyor.”
Hayır.
Öyle bir şey yok. İnsan türü kendi sonunu getirebilseydi, 1945’te getirmişti.
Aradan 75 yıldan azla geçti. Artık insan türünün toptan yokoluşu tehlikesi yok.
Aşağılık alt-insan sayılanların imhası var, yani tüketici olmayı reddeden veya
başaramayan Dünya % 50’si…
Bu sanatöldürür hempaları da, iktidar
seçkinlerinin bu katliam eğilimen, sanat üzerinden katılıyorlar.
+
“Her
şeyin insanların kontrolünde olduğunu sanabiliriz ama zamanımızın çevresel
sorunları, ne kadar çok şeyin insanın kontrolünden kaçtığını ve dünyamızın
oluşumunda ‘insan olmayanların’ ne kadar önemli olduğunu bize hatırlattı.”
Çevre
sorunları, zaren bile ve isteye yaratılmış şeyler. Daha 1970’te 2020 Dünya’sının
böyle olacağı yazılmıştı, ozondan karbon dioksite dek. Çünkü, işin içinde
matematik hesap ve alt-sınır ve üst-sınır eğilimi var. Son 50 yılda
olabileceğin en kötüsü değil, ortası oldu örneğin, sayılar öyle söylüyor, nüfus
artışı epeyi yavaşladı çünkü. Ancak bu dallamalar kalkıp, Çin’in tek çocuk
politikasının faşistçe ve insan haklarına aykırı olduğunu yazabildiler.
+
“Sanatın
gerçekleri eğip bükmeyen özelliğinin gereği…”
Külliyen
yalan.
Burjuva
sanatı da, prolet-kült de, gerçeğin ırzına geçti daima… Bu post-modern geyikler
de öyle…
Şu
andaki sanat, son 40 yıldır yalan söyleme zanaatı olmaya debelenmekten ibaret.
+
Çıkış:
Son
paragraf:
“Resim
ve Heykel Müzesi’ndeki sanatçıların işlerinin pek çoğu, insanın artık dünya
üzerinde her yere yayılıp yerleştiğini, dünyanın çoktandır insanın müdahale
ettiği bir mekan olduğunu ortaya koyuyor. Artık keşif yok, kaçış yok! Sürekli
aynı döngünün içerisindeyiz. Kabul etsek de, etmesek de, yarattığımız tahribat
neticede insanın da sonunu getirecek; buna artık şüphe yok.”
Evrim
tarihinde 5 büyük yok oluş var. İnsan türünün yarattığı tahribat bunların yanıa
bile yaklaşamadı henüz. Evrimsel büyük yok oluşlarda tür çeşidi azalması % 95
iken, insan türü ancak % 1-2 yok ediş yaratabildi 250 yılda.
Keşif de
var, çıkış da, uzaya doğru. İnsan yapımı araç, Güneş Sistemi’ni terkedeli çok
oldu.
Antroposentrisizm
burada da yineleniyor. İnsan türünün yok olması korkusu. Yok olsun. Ne olacak
ki? Bu saçmalıklar yok olacak işte.
Döngü
yok, kısırdöngü hiç yok.
Homo
Posterus var, ölümsüzlük var, siborg var, uzaycılık var.
Bu konular
var da, sanat ve sanatçılar nerede?
Kafalarını
kendi feçeslerine sokmuşlar, keyifle yalanıyorlar işte…
(16 Eylül 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder