Perşembe, Ağustos 29, 2013

Birikim’den Tükenim’e

Bunun başlayışını onyıllar önce, o dergiyi kuran Murat Belge’de izledik ilk, entellektüel ve kültürel tükenim olarak. (Dekadans değil (o da var ama konumuz o değil), pili bitme ama oyundan çıkmama kaprisi olarak.)

Nesnel çözümleme: Onun statülerinin, rollerinin ve pozisyonlarının (çelişki değil, negasyon değil) terslik dizisinin onu damla damla sonra şarıl şarıl tüketişini, o bir kitap müşterisi, ben de bir kitap satıcısı olduğumdan dolayı, adım adım bizzat izledim. Belge, öyle bir veri tabanıyla başlamasına karşın, negasyonunu yitirdi ve kendine uymayan bir sürü pozisyona girdi.

Şimdi sıra neo-Birikim hempalarında gibi görünmekte: Rahmetli Ulus Baker’in zihinsel keşmekeşinde izledik bunu başta, sonra ona körün ölünce badem gözlü olmasını uyguladılar.

Türkiye’nin tarihçesinin şematiği çok basit: 3 adam + 3 darbe + 23 liberalizm = 90 yıl = 1923-2013.

Tabii, bu basit şematiği uygulamayınca, körde badem gözden ötesini de görmeye başlıyorsun. Örneğin, Geziciler’de devrim dahil herşeyi.

Birikim’den ve Fırat Mollaer’den alıntı ve yorum sırası ile gidecek:


“... politik-toplumsal olayların estetiği diyebileceğimiz bir ilke gereğince, hiçbir tarihsel olay ‘saf’ nesnel gerçekliğiyle ‘yansıtılamayacağı’ndan, yorumda kaçınılmaz bir öznel öğe olarak varolur abartma.”

Of of of, bu ne post-modernizmdir. Nesnel saptama yapamıyorsan, saptama yapma bilader.

Saf nesnel gerçeklik bir koyuttur, veri tabanına göre değişir. Ancak, belli bir kavramsal çerçevede işe başlamışsan, nesnel gerçekliği onlarca modelde inşa edebilirsin. İstisnasal olarak, tarihsel büküm noktalarında geçici olarak epistemik kaotik girişim saçakları olur. İşin ilginci, öyle bir dönemde olmamıza karşın, bu konuda o bulanıklık yok. Gezciler’in ne halt olduğu, bu olaya girmelerinden önce de belliydi, ara ateşkes döneminde de belli. Bilader, devrime Gümüşlük tatili arası vermezsin, Taksim ağacı konusu, medya geştaltlı diye hobarey hobarey oraya gidip de, 3. Köprü için direniş için tatilde olmazsın da.

“Direniş, hâlen devam eden olayların sıcaklığı içinde, önemini pekiştirecek (kavramsal) ‘aura’sını henüz kazanamamıştır doğal olarak.”

Bu kavramsal hale, Benjamin’sel anlamdan çok, post-modernist anlamda kullanılmış. Benjamin’de ontik olan önemlidir, post-modern olanda imaj, yani yanızca hale önemledir.

Ha, onu geçelim, neden öyle gibidir?

Çünkü, Suriye Savaşı konusu, medya geştaltı açısından, babalar gibi daha parlak halelidir de ondan. Baksanıza satılık medya bile, ABD yalanını baştan yazdı. Savaş başlamadan zarar yazdı bile.

“Daha açık bir biçimde ifade etmek gerekirse, bu tür politik-toplumsal hareketler, teorileri sınamak üzere somut bir temel sağlarlar; ...”

Hayır canım, tam tersine, yeni kuramlar kurulmasına yararlar, çünkü eski kuramlar sizlere ömür olur. Tabii bu zihniyet tüm 1968’liler de ve 1978’lilerde hala var, eh onların genetik ve kültürel çocuklarında ve torunlarında da var demek ki: Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur, tam 150 yıl, dile kolay: Tanzimat’tan ve Hegel’den beridir.

“Life Style’ iddiası...”

Onun adı o değil, onun adı ‘salaktivist slaktivizm’.

“Onur: Direnişin anlam Kaynağı”

Vah vah vah. Bu arkadaş ‘Bitmeyen Kavga’yı duymamış sanırım. O romana göre, gençler onursuzca direnip ya ölürler, ya da kaçarlar. Geziciler’den 5 öldü, 1 milyon kaçtı. Sonra da, romanda ve burada olduğu gibi, ihtiyarlara epistemik patoloji uygulaması kalır.

“Mekanın Poetikası”

Meali: Abi, Taksim’de ünlü olduk, tekerimize taş koyma yav. Kim Karadeniz ormanlarında ayılar tarafından öpülüp, TV haberi bile olmamayı ister ki?

“En Dolaysız Politik Sahne Olarak Mekân”

Mealin meali: En Dolaysız Politik Sahne Olarak Beyin. Tabii bunlarda o yok, şeyselleşip yerine bir totem koymaları gerek, onlar da Taksim’i koydu işte.

“Bu estetik-politika, yereli bir deneyim mekânı, yereldeki deneyimi de praksis imkânı olarak değerlendiren bir perspektifle beraber de düşünülebilir.”

Meali: Abi bırak, ben Kürt işbirlikçisiyim yav.

Yazık: 1963-2013. hala eksi zeka, hala eksi bilgi.

Yazık: Başkalarını da kendileri gibi sanıyorlar.

Yazık: Verdikleri zarara...

Yazık değil: Nahan da, kayda girdiniz layn, canlı yayındasınız. Tarihin entellektüel asalakları olarak tarihe geçtiniz, iyi mi?


Hiç yorum yok: