Tanıdığım katillerin sayısı belirsiz.
Adam öldürmediği halde adam öldürdüğünü söyleyen en az 2 kriminal tanıdım.
Adam öldürmüş olabileceği halde, bunu söylemeyecek insanlar da tanıdım.
Bunların bir bölümü, 1980 öncesinde silah kullanmış olanlardı. Kulaklarımın
dibinde mermilerin uçuştuğu durumlar da yaşadım. O mermileri sıkanların hiçbiri
yargılanmadı bile.
Tanıdığım 5 kişinin katil olduğuna eminim. Zaten cinayetten içeri girdiler.
Onları anlatacağım.
Bir:
Tanıdığım en sevimli katil Şükrü Abi idi. Köfteci idi. Uzun üniversite
öğrenciliği gecelerimde çok köfte ekmeklerini yedim, hatta müşteriye yetişmeye
sıkıştığı zaman çıraklığını yaptım.
Bu Şükrü Abi, günlerden bir gün, Rumelihisarı sahilinde, süklüm püklüm
yanıma geldi ve banka oturma izni istedi. Birlikte içmeye başladık. İçeriden
yeni çıkmış, 1,5 yıl yatmış.
Rumelihisarüstü’nde geceleri seyyar köfte-ekmek tezgahını bir caminin
önünde açıyormuş. Bizzat tanıdığım, caminin gıcık morukları bunun üzerine çok
gitmişler. Sonunda bunun kafasının tası atmış. Bunları silahla kovalamaya
başlamış. Hepsi çil yavrusu gibi kaçışmışlar. Biri bir mobilyacı dükkanına
sığınmış. Onu orada kıstırıp vurup öldürmüş.
Bunları bana kendi anlattı. Yıkılmış durumdaydı. Ailesi de onu terketmişti
sanırım. Onu bir daha hiç görmedim.
İki:
Bu, kasıtlı olarak adam öldüren biri. Adı Takoz. Tabii ki lakabı Takoz ama
herkes ona öyle seslenirdi. Adını hiç bilmedim.
Şişko ve şaşı biri idi. Onunla tanıştığımda, Demirören ailesinin
Taksim’deki ipotekli binalarından birine el koymuş, evsizleri orada yatırıp,
nasipleniyordu.
Biz, o sıralarda Taksim Sular İdaresi’nin önünde geceleri seyyar kitapçı
tezgahı açıyorduk. 1987-1988 kışı idi. Oradan tanışmıştık.
Bu Takoz uzun süre ortadan kayboldu. Sonra 1991 gibi bizi Bayazıt
Meydanı’nda buldu. Hikayesini de orada anlattı.
Hesapça, adamın birinin ona jeton borcu varmış. (O zamanlar jetonlu
telefonlar hala vardı ve geceleri seyyar jetoncular fahiş fiyatla jeton
satarlardı.) O da, adamı Ankara Otogarı’nda köşeye sıkıştırıp öte yana postalamış.
İçeri girmiş. Sonra da deli raporu almış. Bizi bulduğunda, geçici
salınmadaydı sanırım.
Sonra, onu da bir daha hiç görmedim.
Üç:
Bu abimiz Rumelihasirı’nda gece arabada çay satardı.
Cinayetten epeyi yıllar önce mapusa girip çıkmış. Cezasını çekmiş.
Polislerle arası iyiydi zaten. Ağzı laf yapardı.
Bu abimiz hiç yapılmayacak bir işe kalkıştı. Hisar’da tek başına yaşayan
yaşlı bir kadına tecavüze kalkıştı. (Olay gazetelere de yansıdı sanırım.) Bağırmalara gelenlerce yakalandı.
Hapse girdi ve orada öldürüldü. Tecavüzcülerin sonu genelde böyle olmakta
ülkemizde.
Dört:
Bu hikayede maktulü de, katili de tanıyorum. İkisi de arkadaşımdı
sayılabilir.
BÜ kantinlerinden birini işleten rahmetli maktul, orada çaycılık yapan katilce
öldürüldü.
Katilin önesürümü, maktulün ona borcu olduğu ama ödemediği idi.
Bu olayın kaydı, adlarla birlikte internette var ama burada yazmayacağım.
Katilin sonunu henüz bilmiyorum ama biz eski Hisarlılar arasında bu tür
öyküler çabuk yayılır, dolayısıyla öykünün sonunu er veya geç öğrenirim nasıl
olsa.
Beş:
Katil ve maktul kardeş idi.
Katil esrarkeş, maktul işçi, dolayısıyla maaşlı, yani hesapça paralı idi.
Öldüren kardeş, ölen kardeşten, bugünün parasıyla 5 TL esrar tayını parası
istemiş. O da vermemiş. O da çekmiş bıçağı, kardeşine saplamış ve onu öldürmüş.
Öldüren hapiste uzun yıllar yattı. Sonra dışarı çıktı. Şimdi hala, Hisar’da
ikisinin ortak mirası olan ve ona kalan evde tek başına yaşıyor. Hisar’dan
kimse onunla konuşmuyor.
Sonuç:
Bu öyküler,tuhaf bir biçimde en çok 5 yıllık bir zaman dilimine sığdı. O
zaman korkmuştum, toplumun dibindeydim ve ben de öldürüleceğim veya katil
olacağım diye.
Sonra yaşadım, çok sonra da bunları yazdım.
Nokta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder