Çarşamba, Ağustos 21, 2013

Gülsuyu Panoraması 1



Gülsuyu, İstanbul Maltepe civarında bir yer.

Gecekondudan zenginkonduya olmaya evrilememiş.

Gülsuyu, Türkçe’nin yer adlarındaki tuhaf ironileri nedeniyle, Çöpsuyu veya Feçessuyu olacakken, bu adı almış.

Burası, Latife Tekin’in ‘Berci Kristin Çöp Masalları’ndaki kurmaca-gerçek bileşimi olarak imlenen yer sayılabilir.

Gülsuyu, son zamanlarda adını önce mafya olaylarıyla duyurdu:

“Birkaç haftadır İstanbul’un Maltepe sırtlarındaki bir mahalleden, Gülsuyu’ndan haberler geliyor. İkisi haber yapmaya giden gazeteci olmak üzere, dokuz kişi silahlı saldırı sonucu yaralandı.

Mahalleli uyuşturucu ticaretinden beslenen, haraç toplayan çeteleri işaret ediyordu. Uyuşturucuya karşı yürüyüşler yapıldı, hatta o yürüyüş tarandı. Üç gün önce sabaha karşı, 400 polis ve helikopterler eşliğinde devasa bir baskın yapıldı. En son da BDP İstanbul İl Yöneticisi Besim Yılmaz’a ait işyerine pompalı tüfekle saldırı düzenlendi.

Kimi yayın organları ‘garip’, ‘esrarengiz’ sıfatlarıyla veriyor Gülsuyu’ndaki bu saldırıların haberini. Kimi, bu çetelerin devlet desteğiyle var olabileceğini vurgulamak için kinayeyle ekliyor aynı sıfatları.

Gerçekten Gülsuyu’nda ne oluyor? Cevabı tek başına veremese de, bol ipucu içeren, her şeyden öte İstanbul’un bu nevi şahsına münhasır mahallesini tanıtan bir kitaptan söz edeceğim. NotaBene Yayınları tarafından basılan ‘Kendi Sesinden Gülsuyu-Gülensu’ adlı kitap, özgün bir mikro tarih çalışması.”



Bu türden çalışmalar, daha önce Kuştepe ve Sultanbeyli için de yapıldı ve o kitaplarda (oralarda yaşıyor olup da, onlarla) söyleşi yapılanlar, göstere göstere yalan söylediler ve derleyiciler de bu yalanları yuttular ve okura da yutturdular.



Hoş, Latife Tekin de zamanında dezenformasyon yapmıştı o romanıyla ama bu tartışmada o konu gündem-dışı kalmakta...

En son da şu olay olmuş Gülsuyu’da:

“Sosyal paylaşım sitesi ‘Facebook’, sonunda bir ‘düello’ya yol açtı. Maltepe Gülsuyu, Esenkent Mahallesi, Nadire Caddesi’ndeki 50’nci Yıl Besim Kadıoğlu İlköğretim Okulu önünde, geçtiğimiz pazar günü saat 04:00 sıralarında, matbaa işçisi Görkem Mete (19), 5 yerinden bıçaklanarak öldürülmüş halde bulundu. Polisin araştırmaları sürerken, Görkem Mete’yi kendisinin öldürdüğünü söyleyen çocukluk arkadaşı Ozan Arlı (20), teslim oldu. Cinayet şüphelisi, Görkem Mete’nin ‘Facebook’a yüklediği bir fotoğrafının altına ‘Kahpe’ diye yazdığını, bu nedenle tartıştıklarını söyledi. Arlı, daha sonra ‘hesaplaşmak’ üzere buluştuklarını, kavga sırasında sinirlerine hâkim olamayıp Görkem Mete’yi bıçakladığını söyledi. Arlı tutuklandı.”


Benzeri çok olay yaşandı İstanbul’da. Daha da yaşanacak.

Bu kenar mahalle semtleri, hem kurtarılmış bölge olmanın, hem de en bi solcu olmanın odakları aynı zamanda. Bir zamanlar Ümraniye öyleydi, az yakın geçmişte Gazi Mahallesi. Bir de, ‘geçmiş zaman olur ki hayali cihane değer’ semtlerden Rumelihisarüstü-Armutlu var: Dev-Sol’un kurtarılmış bölgesi, ANAP, SHP, RP oyvereni olma çizgisinde, çok acaip siyasal bir rota izlemişti. Nüfusunun yarısı, 2. köprü yapılırken Ümraniye’ye sürüldü, yarısı şimdilerde BÜ öğrencilerini sömüren zenginkondulu oldu.

Kaave altkültürü, maço altkültürü, futbol altkültürü, e bi de sol altkültürü biraraya gelince, hafif mide bulandırıyor tabii ki... E tabii, uzun yol arabası adamı tutar arada bir...

‘Karafatmalar tabaktan yemez’ diye çok sevdiğim, İspanyolca ama Kantonca bir filmde geçen bir özdeyiş vardı.

Bir de, ‘dil çürük dişin çevresinde döner’ diye Almanca bir özdeyiş.

Evet beyler ve hanımlar, yaşamı kubur-kabir arasında bir kurtkapanı kıldınız ve adına ‘devrimcilik’ dediniz. Olmadı, üstüne sözlü kültür  / gayrıresmi tarih sosu döktünüz, yine yenilip yutulur olmadı.

Yemedik.

Ara şerh: ‘Qırık’ gibi, gayet cesur bir içeriden özeleştiri örneği de vardı, en uygun altkültür = karikatür albümü olarak.




Burada çok çok eğlenceli olan durum, bu süreçlerin 1983’ten beridir, inanılmaz zirve yapmışlığı. Arada da Laz hesabınca, senkoplamakta panoramalar.

Oysa, bizde de kentleşme 1960’larda başladı ama bu neo-liberalizm, sahiplerinin hiç hesaba katmadığı bir biçimde, yeni-kentleşme ile bu baş belalarını da üretti: Katil hırsızlar, canlı bomba devrimci teröristler, % 5 alkolik + % 5 keş % 5 sigarakolik + % 5 deli = kaput işgücü, hala koca bekleyen boru sesli kenar mahalle dilberleri, hala futbolcu olma hayalindeki işsiz gençlik, araya yeni sos olarak (kafir ve mümin tiplerinde olmak üzere) ‘shrink’ler bilem girdi, ha bir de kenar mahalleli kadınların cinsel fantezileri (onu da kitap yaptılar ama internette kaydını bulamadım).

Diğer bir deyişle neo-liberalizm, 2007’de bininci kez yaptığı üzere, kendisi ortalığı kırıp dökünce, devletin gelip ortalığı toparlamasına yönelik bir lümpen liberalizm peşindeydi ama bunları hiç mi hiç hesaba katmadı. Yan etki olarak, pek kolayca temizlenebilir toplumsal olgular değil bunlar... Olumsuz etkileri onyıllarca daha sürecek gibi...

Yani, bu haberlerdeki türden abilerimiz ve ablalarımız (artı lise önü birbirini bıçaklayıcısı kız öğrenciler), hesapdışıydı aslında.

Eh tabii tesis yok abi, biz seri katil çıkaramıyoruz, seri salaktivist çıkarıyoruz. Bu salaktivistler de, o Gülsuyu’na ve benzeri semtlere elinde tuzluğuyla hıyara koşar gibi koşuyor: Bakınız, alıntılanan dahil, köşe yazıları.

Metnin akışını boşlukta bırakalım, nokta.

Eserlerinizi iftiharla seyredin lümpen küçük burjuvalar...


Hiç yorum yok: