Salı, Ağustos 13, 2013

Tanıdığım 6 Canki



Daha fazla sayıda uyuşturucu bağımlısı tanıdım. Ancak bunlar bir biçimde yaşamıma yakınlaşmışlardı.

Uyuşturucudan ilk ölen tanıdığım 1978’de gitti. Arkadaşım değildi, onu yalnızca tanıyordum. O, bu listede yok.

Bu 6 kişinin 3’ü öldü, 3’ü hala sağ.

Sağ kalanlar, bıraktı diye biliyorum ama bazısını görmeyeli de yıllar oldu, şu anki drumu bilemem tabii ki.

Ölenler:

Bir:

İlk ölen kişi, neredeyse bir çocuktu. Liberalizmler, aile kurumunu parçalamaya yeni başlamıştı. Sahipsiz biri idi ama parası vardı.

Öldüğünde, Hisar’da peşpeşe vukuatlar oluyordu. Hani, Yıldız Tilbe’nin orada içeri alındığı yıllardı.

Bir gece, tam açıklanmamış bir biçimde öldü: Cinayet bile olabilirdi, çünkü satıcılar hakkındaki bilgiyi hemencecik anlatırdı.

İki:

Motorsiklet bağımlısıydı. O da ailesizdi ve zengindi, gerçekten zengin.

Büyük Sahra’yı motorsikletle (bir kum / çöl motorsikletiyle) geçen ilk Türk sanırım o oldu.

Motorsikleti tripliyken kullandığı için., ölümü de bir motorsiklet kazasından oldu.

Geriye bir çocuk bıraktı. O çocuk şimdi kimbilir nerelerdedir?

Hayatımda ilk ve son kez motorsiklete onunla binmiştim. Yokuş aşağı bir gaza basmıştı ki, yandım allah. Bir daha da motorsiklete binmedim zaten. Sonuçta, birlikte ölmüş olabilirdik o gün. Verilmiş sadakam varmış.

Üç:

En ünlü canki bu idi.

Geriye bir kitap bıraktı. Bir de kendisi hakkında bir kitap.

Bir arkadaşımla evli idi ama ben onu arkadaşımdan daha önce tanımıştım.

Taşralı sahipsiz bir kızdı.

Ölümü bir Beyoğlu sinemasının tuvaletinde, altın vuruşla oldu.

Aslına bakılırsa ölüme, bu denli gaz pedalına tuğla koymuşçasına hızlı gitmesi için neden yoktu, yalnızca geri vitesi yoktu, o da gaza bastı.

Kalanlar:

Bir:

Yunanistan Türkü bir hanımla birlikteydi. Hanım ona uyuşturucuyu bıraktırıp, Almanya’ya götürdü.

Almanya parası, ironik bir biçimde, o sıralar borsaya yeni giren bir şirketin hisse senetlerinin fiyatı, 3 günde 3 katı olunca, çıkmıştı. Ben ise, ona bu riski almamasını söylemiştim; o sormuştu, ben de söylemiştim: Sonuçta yanılmış oldum.

İki:

‘Tabutta Rövaşata’ filminde öyküsü anlatılan kişidir.

‘Kötülere bir şey olmaz’ sözünü bu denli doğrulayan birini az gördüm. İnanılmaz dayanıklıydı. Eksi on derecede açıkhavada uyurdu.

Nasıl oldu bilmem, uyuşturucuyu bıraktı. Şimdilerde, 3-5 yılda biri onu Beyoğlu’nda görüyorum.

Daha acı olan, onu canladıran kişi, gencecik yaşta öldü. Uyuşturucudan değil, kanserden. Onu hala yeisle anarım. Çok küçük ama çok mahrem bir anım vardır onunla...

Üç:

Uyuşturucuya geç başladı ve çabuk bıraktı.

Tüm ailesi uyuşturucu kullanıyordu ama o yıllarca kendini korumayı başarmıştı.

Uyuşturucuya başladığı sırada, babası uyuşturucu bağımlılarını tedavi eden bir eczacının kızı ile birlikteydi.

Her zaman durumlarının bir Fassbinder planı olduğunu düşünmüşümdür: Ve bir de Fassbinder’in bu denli haklı olmasının dehşetötesi olduğunu...

Kızdan ayrıldı ve uyuşturucuyu bıraktı. Hatta evlendi sanırım.

‘Wish you were’ şarkısını, onu anımsadığımda sıkça içimden dinlerim. Yaşam pratiğini bu denli doğurdan bilen ve herşeyi apaçık dilegetiren biri idi. Durumunu hiç rasyonalize etmezdi.

Sonuç:

Guru Burroughs bile, eroinden % 50 kurtulma olasılığını yüksek bulur. Ben de öyle buluyorum. Bu da yüksek bir oran zaten. Biraz da onun için yazdım bu öykücükleri.

Kuruyu sevmeyen, yaşı çok seven, yani alkolik biriyim. Ancak tüm marjinaller gibi, uyuşturucu bağımlıları da gelip hep beni buldu. Bundan 30-35 yıl önce, toplumdan aşırı dışlanıyorlardı ve ben onlara hoşgörülü davranıyordum. Böylelikle, uzağında olduğum bir altkültürü içinden yaşadım.

Açıkçası:

İnsanların neden uyuşturucu kullandığını değil de, neden kullanmadığını düşünenlerdenim. Alkol için de öyledir...

Ben cinayet işlememek için alkolik oldum, tanıdığım epeyi canki de o nedenle öyle olmuşlardı.

Örneğin, eczacının kızının ölmüş olması daha mantıklıydı, cinayetten yani. Oysa şimdilerde normalleşmiş ve pozisyonlanmış biri olarak, sütten çıkmış ak kaşık gibi dolanıyor ortada. Bir de,  Nişantaşı psikiyatristlerine eşek yükü ile para bayıldı tabii ki.

Bir çağ yangınında yaşadık. Kimimiz gaza bastı ve ateşe bezin döktü.

Cankiler bu öyküler panoramasının çok çok dar bir bölümü / dilimi olmakta...

Yazılmaları gerekiyordu, yazıldılar, içeriden bilgi ile...

Dipnot: Özellikle ölenleri olmak üzere, bu insanlar anılmayı hak ediyorlar... Olağan insanlar, ölümlerinden sonra, yalnızca onları anımsayanlar için ve nezdinde yaşar ne yazık ki...


Hiç yorum yok: