İkameyi, ‘fırsat maliyeti’ anlamında kullanıyoruz. Herhangi bir mal veya
hizmet, satın alma veya satma konusunda, birini diğerinin yerine geçirmenin
maliyetini ya da karını kastediyoruz.
Burada onu, bu alış-satış ilişkisinin herhangi bir (eksi, sıfır veya artı
olarak) toplamın herhangi birinde olmak zorunda olmadığı ve daha da önemlisi, böyle koşullu oyunların da var olduğu
saptamasıyla birlikte kullanıyoruz.
Gelelim örneklememize:
Babam M. T. Ü., 1972 Aralık’ta 400 TL, o günkü muadiliyle yaklaşık 45 dolar
maaş alıyordu. 1972 reel değerinin 2013 reel değer karşılığı, 5 kat olmakta ve
bu da ceman 225 dolar etmekte. Sevgili babam, o zamanki bu parayla evine
buzdolabı, çamaşır makinası ve televizyon alabilmiş ve artı 5 nüfuslu haneye
bakabilmişti. O günden beridir, ekonominin reel olarak 20 katı büyüdüğü (kişi
başına 500 dolar GSMH’den 10 bin dolar GSMH’ye arttığı) önesürülüyorsa da,
bugün aynı yaşam için, 2.250 (yazıyla iki bin iki yüz elli, yani 10 katı) para
bile yetmez.
Neden böyle?
Çünkü:
Tüketimin temel direği olduğu varsayılan hane gelirinin gider bölümündeki
tüm ana kalemler (başta kira olmak üzere), üssel ve astronomik olarak arttı.
(Burada, hane geliri sayılan % 99’un, toplam harcamaların belki % 20’sinden
aşağısını yaptığı gerçeği de var.)
İşte ikame maliyet bu.
Artı-değerler nereye mi gidiyor?
Azalan girdiler yasası gereği, % 90’ı buharlaşıyor, % 10’u da % 1’in
cebinde birikiyor.
Ancak o konu, başka bir metnin konusu.
Burada vurgu:
Neo-liberalizm kimseye refah
getirmedi ya da pratikte % 0’a (bugünkü koşullarda 750 bin kişiden az kişiye) yeni
refah getirdi. Bunun maliyeti de, son 30 yılda 1,7 trilyon dolar oldu. Reel ikame budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder