Epeyi düşünce-duygu ikilisi eşleniği birarada yaşanır. Bu, düşünce-duygu
olabildiği gibi, dominant-resesif durumu tam veya dereceli olarak tersine de değişebilmek
üzere, resesif-dominant biçiminde de, yani duygu-düşünce olarak da görülebilir.
Kendi biyografimden örneklemeler:
1971-1972 kışında, çok ağır bir ateşli hastalıktan sonra, orta 1 sınıf geometri
müfredatındaki, eşdeğer / benzer üçgenler konusu, bende saçmalama-panik düşünce-duygusunu
yaratırdı, çünkü konuyu anlamazdım. Bu, aynı zamanda dehşet duygusu derecesinde
idi ki dehşet panigin de ötesidir benim dilimde. Ayrıca, konuyu yıllarca
anlayamadım ve sonra şak diye kendi kendime anladım ama ferahlama duymadım.
2013 Ağustos’unda ise, gazetelerin Pazar eklerindeki ‘meslek, kaza, ...’
gibi 5 kategori ve 5 çeşitteki bulmaca sorusu bende aynı düşünce-duyguyu
yaratıyor.
10 dakika içinde 1 kerede çözüp de, doğru çözdüğümü sandığım ama hatalı
sonuç veren Sudoku bulmacaları da, ben de boş-saçma düşünce-duygusunu
yaratıyor.
Bu düşünce-duygu kesinliği, beyindeki devrelerdeki karmaşıklığa karşın,
soyut konulardaki anlamlı ilinti kurma boşluğu konusundaki durum nedeniyle, o
düşüncenin duygusunu hemen görebilme ile mümkün oluyora benzer. Yani, yanaşık
veya eşlenik olarak, başka düşünce veya duygu, ‘hemen oluşmuş olarak’ yok gibi.
Evrimsel ve kültürel olarak, bu düşünce-duyguların belli bir vektörel
yönelim eğilimi yok gibi. En azından kendi 50 yıllık gözlemimde yok gibi. Bu
da, o eşlenikliklerin biraz da raslantısal ama epeyi kalıcı olarak oluşmuşluk
gibiliğini akla getiriyor. Sonuçta, 40 küsur önceki düşünce-duygu hala aynı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder