Pazartesi, Mayıs 01, 2017

İstanbul Nasıl Fotoğraflanmaz ve Fotoğraflanır?

Nasıl fotoğraflanmayacağını, 1987’den ve 27 yaşımdan başlayarak, bolca gördüğüm ‘National Geographic’ dergisindeki, fotoğraflı Türkiye ve İstanbul röportajlarından öğrendim.
Onların tarzı, imajbank tarzı bile değil. Oryantalist bile değil. Doğrudan anlık, güncel, aktuel, damardan duyguya girecek görüntüler. Basit, aptalca derecesinde ilkel.
Zaman içinde bu tonlamalar değiştiği için, kendini baştan inkar eden ve değilleyen bir tarz bu.
Bunun abartılısı da, bugün ünlülerin evlerindeki en samimi pozları dizileriyle kadın ve magazin dergilerinde var.
Not: Benim 1978 baharında Pendik’te gördüğüm, her yanı siyah, beyaz ve turuncu evin iç mimarisi, bu tarzın başları herhalde. Çünkü, 1960’lara kadar inen dergi okurluğum da, böylesi bir ilk dalgayı o yıllarda görüyorum.
Ek olarak da, sinemadaki ‘technicolor’ tarzı bir fonsal-siyah ağırlıklılık da var o ‘National Geographic’ fotoğraflarında.
Güzelin değil ama doğrunun, öyle değil 10 yılda bir, yüzlerce yılda bir ancak değişebileceğini, güya belgeselci ‘National Geographic’ çizgisi hiç öğrenemedi.
Bunun yanısıra, Gültekin Çizgen’de simgeselleşen, 1977’de bile, biz amatörlerin yüzüne bakmayan fotoğraf duayenlerinin turizm afişi çizgisi var. (O amatörler sayesinde, son 15 yıldır altın kesesi doldurmaları da ayrı bir geyik.) Onları, yanlış-İstanbul değil, duayen-değil olarak değilledik.
Bu iki sol ve sağ ayraca daralırsak, aslında çekecek çok az şey ve tarz kalıyor geriye.
Ara Güler gibi 2,5 milyon karede 2,5 kare yakalayamamaktansa, 2,5 bin karede 2,5-25 kare yakalamayı yeğleriz. Bu arada yüzlerce kareyi de çekmeyi boşveririz veya ıskalarız.
Kendi hesabıma, İstanbul 2017’yi 250-2.500 kare ile simgesellerim gibime geliyor. 4 x 25 = 100’e limit giden elde-var’lar ile Kuburkent İstanbul simgesellemesi iyiden daha iyi gitti.
Ancak; kuburkent varsa, çocukkent de var, ölümkent de var, kültürsüzleşenkent de var.Yani, 40 yıldır izlediğim ve kendimce önem açısından ilk 10-20 sıraya koyduğum süreçler var. ‘Kuburkent 2014-2017’ oluşumu, lümpenleşme ve  ümmileşme sürecinin bir parçası: Çok-çok içine kakıldığım için, benim açımdan duygusalca önem kazandı ve öne çıktı. Artı, öznel bakış açısıyla, ‘Bebek-kampüs BÜ – 1977-2017’, manyak güzel bir portfolyo olurdu.
Yani, fotoğraflayacağım ve fotoğraflamayacağım İstanbul örneklemeleri bunlar. Kriminal İstanbul’u da fotoğraflayabilirim ama sıkmaz. Evsiz çorbası dizisini yazdım ama insanlar rahatsız olmasın diye fotoğraflamadım ve ironik olarak gönüllüler, gerçekle hiçbir ilgisi olmayan bir portfolyo çıkardılar ortaya. ‘Çalışmayan çorba gönüllüleri selfileri’ şimdiye dek yapılırken izlediğim en salakça fotoğraf dizisiydi, Çizgen’in işlerinden bile daha az zekalı.
Kedi evlerinden sonra, apartman sepetleri dizisi gibi, yaşamın içinde raslantıyla bana toslayan konuları seviyorum. Çünkü bir konunun, daha makinaya davranmadan önce bile, çekildiğinde güzel-anlatı olacağını biliyorum. Fotoğraf deneyimi denilen bu olsa gerek (ister kuramsal olsun, ister uygulamalı olsun).
Çıkış:
Görünen o ki Fotografim ve Fotoritim’den sonra, 3. foto-depar zamanım gelmiş de geçiyor.

(30 Nisan 2017)

Hiç yorum yok: