Alıntı
ve yorum olarak gidecek.
+
“Sorunuz,
bana, Türkiye medyasında haberci ve yorumcuların zaman zaman “seçmen”
kimliğinden söz etme tarzını hatırlattı: “Seçmen koalisyon istedi… Seçmen AB’ye
tam üyeliği destekledi…” gibi söylemler, ifadeler, tek bir iradeye sahip, adeta
somut bir ‘seçmen’ şahsiyetinin var olduğu yanılgısına dayanır ve elbette
yanıltıcıdır.”
Bu her
seçimde olmaz ama bazı seçimlerde olur. Toplam oyların kesin bir istatiksel
yönelim vektörü vardır. Bunu seçmen addedersin, addetmezsin ayrı konu. Örneğin
2017 referandumunda seçmen, her 2 tarafa da olumsuz mesaj verdi ve işin tuhafı
2 taraf da bunu üzerine aldı, yoksa AKP ortalığı 1 ayda düzlemişti çoktan, CHP
de bu iç hesaplaşmalara giremezdi.
Tersine
bakarsak: Obama’ya oy verenler, onun Suriye’de milyonlarca insanın canına
okuyacağını bilmiyorlardı. Arap Baharı, özgürlükçü
geçinen birinin özgürlüklerin ırzına geçmesinin tarihçesi olarak tarihe
geçecek.
Boratav’ın
bunu ayırsayamamasına veya bilmemesine çok şaşırdım.
+
“… proletarya
bir sınıf olarak varlığını sürdürdükçe tükenemez.”
Çok
totolojik bir önerme olmuş ve geçersiz de aynı zamanda.
1789
ertesinde aristokrasi belki varlığını sürdürdü ama tükendi de, gücü tükendi
yani. Keza köylü-çiftçi sınıfı da öyle oldu. Şimdilerde de bürokrat-teknokrat
orta burjuva sınıfı tükenmekte ve onun yerini infokrat-kognikrat orta burjuva bir
sınıf almakta.
Boratav’ın
sınıfların ve alt-sınıfların yer değiştirme ve iç dönüşüm tarihini daha iyi
bilmesini beklerdik.
Not: Bu
arada, küçük burjuvazi ve büyük burjuvazi / kompradorlar / oligarşi arasında
nadiren çıkar birliği olduğu bilgisini de eklemek gerek. Yani, aynı sınıfa
dahil olan / edilen alt-sınıflararası da
sınıf mücadelesi oluyor, oldu da.
+
“Türkiye
toplumunun gelişkinlik düzeyi, coğrafî, toplumsal çok sesli, çok renkli
niteliği, tek lidere bağımlı, açıkça faşizan bir siyasi yapı ile uyumlu
değildir.”
Duble
geçersiz bir önerme.
Türkiye
toplumunun gelişkinlik düzeyi ile tek adamlığı kabul etmesi arasında istatiksel
bir ilinti olmayabilir. Yok gibi de. Çünkü, kezlerce tek adamlık yaşadık.
Faşizan
siyasi yapı, 1920’de İtalya’da, 1930’da Almanya’da olduğunda, onların gelişkinlik
düzeyi epeyi yüksekti.
Klasik burjuva
demokrasisi tarihi açısından bakarsak, tek adamlık Fransa’da kralcılık ve
anti-kralcılık yollarının tükenmesine karşılık olarak, diktatör Napolyon ile
üçüncü yol olarak tarihe girdi. Şimdilerde ise, 1980 ertesiki demokrasi
sahtekarlıkları silsilesinin sonucu olarak, sağ-sol ayrımının anlamsızlaşması
ertesiki siyasal arayışlar olarak tezayür etmekte. Kimi
küçük-yeni-farklı-marjinal partiler arıyor, kimi bildiğimiz klasik-faşizan-diktatör
yola geri dönüyor, kimi yanılmış devlete kayıyor, vd. Türkiye’deki gidiş de bu
panoramanın parçası: 70 yıllık çokpartililik oyunu bitti.
Ek:
Bizce bu tek adamlık oyunu, bir ara dönem. Çünkü, AKP’nin bittiğini önce AKP’liler
biliyor ve tek adamlığı onun için denediler. AKP ertesindeki dönemde, tek
adamlık dahil birçok eski kurum elden geçirilecek ve bu da, 2. Cumhuriyet
kuruluşu öncesindeki bir restorasyon / reformasyon dönemi olabilecek.
+
Çıkış:
Okumalarımızda,
en çok da Birikim-İletişim okumalarımızda gördüğümüz biçimde, eski kuşaklar (ki
buna 1978’liler de dahil artık ve hatta 1988’li Yüksel Taşkın da) dogmatik
söylemleri bırakamıyorlar bir türlü. Yeni olayların bilgisini öğrenmiyorlar.
Böylelikle plakları takılıp kalıyor.
Boratav’da
da plak takılı. Eski bildiklerini yineleyip duruyor. 1980-2010 arasının
tarihsel-epistemik artı-değerlerinden bihaber. Global konjonktürü ABDxSSCB’de
takılıp kalmış. Rusya’nın ve Çin’in hileli rolde kapitalist tarafta oynadığı
son 25 yılı algılayamamış.
Bizce,
Boratav’ın ciddi bir özeleştiri sürecine gereksinim var. Huzurevi de bir
seçenek olabilir.
Sonsöz:
Benim
oğlum bina okur, döner döner gene okur.
Ve artı:
En akıllısı
Deli Bekir, onu da köstekle yatır.
(17 Mayıs 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder