Son
anlaşmayla Suriye’nin bölünmesini taraflar kabul etmiş oldu. Esed’in kalması da
kabul edilmiş oldu. ABD masada yoktu ve muhalifler de anlaşmayı reddetti.
Ortay
çıkan politik ve askeri momentin yorumları farklı farklı.
Çatışmasızlık
bölgeleri şunlarmış:
“Türkiye
Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada çatışmasızlık bölgeleri
"Suriye'nin İdlib vilayetinin tamamı, Lazkiye, Halep ve Hama
vilayetlerinin belli bölümleri, Humus vilayetinin belli bölümleri, Şam/Doğu
Guta bölgesi ve Deraa ve Kuneytra vilayetlerinin belli bölümleri" olarak
açıklandı.”
ABD
iyice dışlanmış:
“Rus
haber ajansı TASS'ın haberine göre, çatışmasızlık bölgeleri ABD öncülüğündeki
uluslararası koalisyonun savaş uçaklarına da kapalı olacak.
Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev,
TASS'a yaptığı açıklamada "Çatışmasızlık bölgelerinde havacılık
faaliyetleri, özellikle de koalisyon güçlerinin, öngörülmüyor. Önceden
bildirerek ya da bildirmeyerek" ifadelerini kullandı.
Temsilci,
"Koalisyon uçaklarının faaliyet gösterebileceği tek yer Irak Şam İslam
Devleti'nin hedefleri", dedi.”
Bu,
uygulanabilir mi?
Bizce
hayır.
Ancak, ABD’yi takmayan askeri durumlar ortaya
çıkıyor. Önemli olan bu.
ABD ne
yapabilir peki?
Hiçbirşey.
Türkiye
içinse durum değişti:
“Bu,
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için büyük bir risk. Ancak anlaşma,
geçici bir çözümün garantörü dış güçlerin ilk kez bir hedefi gerçekleştirmek
uğruna risk alacakları anlamına gelecek.”
Bu
Batılılar durumu gerçekten kavrayamıyor:
Türkiye,
şu an zaten 2 ülkede 2 cephede savaşta. Bu da, içeride 2 cephede terör demek.
Bu durum, 2 yıldır böyle.
Türkiye,
ABD askerlerini vurabileceğini bile açıkladı. Anlaşma, Rusya’nın da bunu
yapabileceğini ima ediyor.
Sonuçta
genel durum, tarafların sürekli taraf
değiştirdiği, köşe kapmaca oyunu gibi oldu çıktı.
Türkiye
buna zaten alışık ama ABD değil. Zaten anlaşmanın amacı, ABD’ye bölgeden
deheleyelim, aramızda anlaşsak da olur, anlaşmasak da, anlayışında.
Aranot:
Türkiye’nin emperyalistleşmesi sürecinin, Türkiye’yi bir neo-koloni /
neo-vassal kılan 35 yıllık bir neo-globalist neo-liberalizmin ardından, bu
projenin başındaki kişinin tek adamlığa soyunup, bunu beceremeyen
yarı-otoritesi altında başlaması ironik oldu. Aklımıza Kadı Burhaneddin Beyliği
ve öyküsünün sonu geliyor.
Yani,
tarihte bu tür durumlar ne ilk, ne de son.
Eğer 100
gün, 1.400 günün bir göstergesiyse, Trump başkanlığı kıvıramadı ve
kıvıramayacak. Savaştan ve yıkımdan gerçekten hiç anlamıyormuş. Kendini hala,
‘Çırak’ programında emir veren patron sanıyor.
Çöküş
dönemlerinin bir göstergesi göç dalgaları ise, bir diğer göstergesi de bu
türden tuhaf politikacı öyküleri.
En son
ve en önemli kriter ise, halkın aşırı borçlanması. Borçlar nedeniyle
hapishanelerin dolması. Antik Yunan’da da böyle oldu, Roma’da da.
Suriye’nin
bölünmesi bir çöküş döneminin devrilen küplerinin en önemsizlerinden birinin
kırılıp dökülmesi yalnızca yani.
Çok
parçalıyken veya iç savaştayken dış-emperyalist olan ülkeler de var tarihte ama
Suriye onlardan olamaz gibi.
(5 Mayıs 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder