Cumartesi, Mayıs 13, 2017

Tarih Siklusu Notu

Tarihte artı ve eksi yönlü kırınımlar ve artıklar, birbirinden ayrı olarak birikirler.
Genelde salınımsal olarak aralarında faz farkı vardır, yani artılar çokken eksiler azdır ve eksiler çokken artılar azdır.
Ancak, tarihte engizisyon ve rönesansın birarada gözlendiği 11, Yüzyıl Maveraünnehir’i gibi, kimi zaman hata fonksiyonlarının birikimi düzensizliği ve faz kaydırması, ikisini eşzamanlı kılabilir ama sonra yine eşzamansızlığa kayış başlar.
Tarih sikluslarında frekans ve dalga boyları da standart değil zaten.
Eksilerde ve artılarda ters yöne dönüş için gereken eşik, hem artılar arasında, hem de tüm dağılımlarda değişebilir, değişti de.
Ara şerh: Sentetik topolojiyi yaratan da, bu iç-kısa-menzillilik ve parametrelerarası karşılıklı etkileşimlilik olmakta. İç-kısa-menzillilik, bir parametrenin, örneğin X’in, belli aralıklarda farklı farklı tanımlanmışlığı demek olabilir ki bu fonksiyonlar teorisinde de mevcut. Ki bu da, nicel değişimler kendiliğinden nitel değişimdir, demek.
Bu durum, ana akımsal / resmi Dünya Sistemi söyleminde, ekonomik, politik, askeri hegemonluğun aynı devlette eşzamanlı olmaması biçiminde tanımlı ama bu söylemin günümüz politikasında nerelere varabileceğini görmemişler.
Açımlayalım:
Bir: ABD, asla ve kata hiç politik hegemon olamadı, çünkü politik sistemi komik. Kimse onu ciddiye almıyor ama bunu dilegetirmiyor da.
İki: 1992’deki tekkutupluluğun / tek hegemonluğun, 0 hegemona dönüşeceğini kimse söyleyemedi. Bunun anlamı, hegemonun sürmesi için antiteze gerek duyması. Vurgularım: Düşman değil, antitez. Zaten, antitezsiz tezlerin çözünmesi üzerine kayıt da var, kuramsal olarak da (Hegel tipi), pratik olarak da (kendi kendini çökerten 1500-1600 Portekiz-İspanya = İberya koloniyalizmi).
Üç: ABD’nin ekonomik 1 no’luğu, 2 dünya savaşı ile AB’nin 3 devini aşırı borçlandırması ve ardından kendisinin o borç batağında boğulması ile bitti ki bu da bir kendini bitirme durumu.
Dört: ABD’nin 1945’ten sonra hiçbir savaşı kazanamadığı hiç hesaba katılmıyor hala.
Beş: ABD, 1971’de Çin’i 3-5 yüzyıllık uykusundan uyandırıp global oyuna soktuğunda, kendi sonunu getireceğini öngöremedi. Tuhaf olan şey, mümkün olsa SSCB’ye atom bombası atacak olan Nixon’un, o tarihte daha reel sosyalist olan Çin’i kendi antitezi olarak ciddiye almaması.
Altı: 19. Yüzyıl’da AB’nin nüfusunun neredeyse % 10’unu göçmen alan ABD’nin, 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısında. 3. ve 4. Dünya ülkelerinden göçmen alarak, hem göçün askeri, iktisadi, siyasi yıkıcılığını öngörememesi, hem de Avrupa Birleşik Devletleri niteliğini yitirerek, kendisinin üçüncü-dünyalı’laşması durumu, henüz parametre sayılmayan bir biçimde, bir hegemonun kendini duble çökertmesi durumu olmakta.
Dolayısıyla çıkış:
Dünya Sistemi, yeniden yeniden yazılmak durumunda.
(12 Mayıs 2017)

Hiç yorum yok: