Son 50
yılın eleştiri alanına bunlar ağırlık koydu.
1967-1992
ilk ikisi, 1992-2017 son ikisi diyelim.
Bunlar,
kişiden çok anlayış simgesi olarak seçildi.
1967-1992
arası, Türkiye’de kentleşme, sanayileşme, solculaşma dönemi oldu.
1992-2017
arası ise, Türkiye’de liboşlaşma dönemi oldu.
Yani, bu
4’ünün biyografilerinin ve eserlerini içine nakşedildiği panorama böyle bir şey
idi.
2
dönemin edebiyat çizgisi birbirinden tümüyle kopuk ve birbirine tümüyle aykırı
idi. 1. dönem toplumcu, 2. dönem şeyselleşmiş idi. Yazın ürünleri de öyle oldu.
Tuhaf
olanı, romanın hep çok yazılan bir alan olması ve bu 4’ünün edebiyat
eleştirmenliğini temelde roman eleştirmenliği sayması gibi, ortak bir durum
olması.
Oysa
roman, burjuva altkültür alanı ve Türkiye’de burjuva romanı ve romancısı hala
yok.
Bu 4’ü,
beyhude ve nafile, artı muhteris ve kifayetsiz idi. (Bunu, Naci’nin ‘Eleştiri
Günlüğü’nden 1992 tarihli bazı parçaları yeniden okuyunca, bir kez daha
anladım.)
Nobel
verilen yazarlar bakılınca, Dünya’da da edebiyatın yolunu epeyi yitirdiğini
görüyoruz.
Bunun
nedeni çok basit:
Roman
artık miyadını doldurdu. Okunabilir romanlar da, polisiye ve bilimkurgu
olanlar. Bu eleştirmenler ise, o alanları ise yazınaltı alan sayageldi hep.
Oysa, Nobel ödülü bilimkurgu yazmış bir yazara, Doris Lessing’e gidebildi aynı
dönemde.
Sanatın
ve yazının bazı alanlarının sürklase olduğu, işlevselliğinin devreden çıktığı
dönemler hep oldu. Ancak eleştiri, bu dönemlerde en önemli alan durumuna da
yükseldi.
Türkiye’de
eleştiri az yazılır, azdan da az okunur. Yani, 1. Cumhuriyet’in eleştiri
geleneği çok kof. Bunda da bu 4’ü, 50 / 94 oranda sorumlu.
Bu metin
de, bunu imlemek için yazıldı.
(28 Mayıs 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder