Çarşamba, Mayıs 24, 2017

Süreğen Uyumsuzluk

David Wilkinson ‘Dünya Sistemi’ derlemesi içindeki makalesinde bunu önesürüyor:
“Her uygarlık, süreğen uyumsuzluğun yanında, ikinci derecede bütünleşmeye gider… Diyalektiği sona erdiren sonul sentez olmayabilir.” (S: 418)
Büyükkent türü makro toplumsal yapılarda, farklılıkların benzerliklerden çok olacağı istatiksel bir zorunluluk ama bunun uyumsuzluk getirmesi bir zorunluluk değil.
Farklılıklar birbirinden yeterli mesafede yaşarsa, çatışma yıkım düzeyinde olmayabilir. Negatif diyalektik bu türden uzaktan etkileşimli diyalektiği imler.
Diyalektiği sona erdiren sonul sentez olmaması, burada uygarlık olarak kabul edilen bütünün statikliğini imler ve gerçek yaşamda bu pek mümkün olmaz.
Ancak bu tez, başka bir şeyi daha imler: Tezlere ve antitezlere giren ve çıkan altküme öğeler vardır ki bu model, dinamik diyalektik olmakta.
Uygarlığın bütünleşmeye gitmediğini ABD ve AB kültürlerinden doğrudan gözledik. Bu türden tekparça bütünlüğe en yakın aday Çin’dir ama o da 3,5-4 bin yıllık statiklik ile. Yine de bugün bile farklı (yani birbirini anlamayan) Çinceler var ve 20. Yüzyıl’ın en Çinli’si Mao, ana Çince’yi pek bilmezdi. Hindistan ise, bunu denemedi bile. Rusya bu tekdüzeleşmeyi becerdi ama, 1992’den 25 yıl sonra bile tüm o topraklardakiler hala Rusça biliyorlar: Tabii burada sorun, o dillerin Rus Alfabesi’nden önce hep alfabesiz olması.
Gelelim asıl problematiğe:
Klasik söylemde, diyalektiği sona erdiren sonul sentez var mıdır?
Devrim bu mudur?
Klasik söylem, bu konuda kıvırtıyor: Hem komünizmin sonul insan kültürü modu olmadığını kabul ediyorlar, hem de proleterya diktatörlüğünün sınıf çatışmalarını sona erdireceğini önesürüyorlar.
Aradaki fark, statik x dinamik diyalektik olmakta. Sonul durum da devreden çıkınca, insanlık tarihi bir kültürel moddan diğerine salınan (ama sonrakinin daha üstün falan olmadığı) bir modele oturtulmakta. Tabii, Neolitik Devrim’de gördüğümüz üzere, geriye (tarımdan ava) salınımlar da var.
Bu türden karşılaştır-karşıtlaştır’ı nedense Dünya Sistemi modeliciler hiç denememişler. Onlar da statik bir model peşinde ve o nedenle modele geleceği hiç sokmuyorlar.
Wilkinson’un N sayıdaki uygarlık modeline katılmıyoruz. Miken-Minos, Grek, Roma, Mısır uygarlıkları pekala akdeniz uygarlığı olarak derlenebilir örneğin.
Yani, uygarlık makro-kategorilemesi görelidir. Ölçütüne ve ölçeğine bağlıdır.
Kültürolojik kategorizasyon için ise, bize en mantıklı gelen binli Murdock sayılı sınıflandırmasıdır. O bin kategori ise, birbiriyle ilintilendirilebilir biçimde, istatiksel olarak birbirinden karşılıklı bağımsız değildir. Aralarında belli yerzamanlar için birbirlerine dönüşüm denklemleri de kurulabilir pekala.
Nokta. Es.

(23 Mayıs 2017)

Hiç yorum yok: