David
Wilkinson ‘Dünya Sistemi’ derlemesi içindeki makalesinde bunu önesürüyor:
“Her
uygarlık, süreğen uyumsuzluğun yanında, ikinci derecede bütünleşmeye gider…
Diyalektiği sona erdiren sonul sentez olmayabilir.” (S: 418)
Büyükkent
türü makro toplumsal yapılarda, farklılıkların benzerliklerden çok olacağı
istatiksel bir zorunluluk ama bunun uyumsuzluk getirmesi bir zorunluluk değil.
Farklılıklar
birbirinden yeterli mesafede yaşarsa, çatışma yıkım düzeyinde olmayabilir.
Negatif diyalektik bu türden uzaktan etkileşimli diyalektiği imler.
Diyalektiği
sona erdiren sonul sentez olmaması, burada uygarlık olarak kabul edilen bütünün
statikliğini imler ve gerçek yaşamda bu pek mümkün olmaz.
Ancak bu
tez, başka bir şeyi daha imler: Tezlere ve antitezlere giren ve çıkan altküme
öğeler vardır ki bu model, dinamik
diyalektik olmakta.
Uygarlığın
bütünleşmeye gitmediğini ABD ve AB kültürlerinden doğrudan gözledik. Bu türden
tekparça bütünlüğe en yakın aday Çin’dir ama o da 3,5-4 bin yıllık statiklik
ile. Yine de bugün bile farklı (yani birbirini anlamayan) Çinceler var ve 20.
Yüzyıl’ın en Çinli’si Mao, ana Çince’yi pek bilmezdi. Hindistan ise, bunu
denemedi bile. Rusya bu tekdüzeleşmeyi becerdi ama, 1992’den 25 yıl sonra bile
tüm o topraklardakiler hala Rusça biliyorlar: Tabii burada sorun, o dillerin
Rus Alfabesi’nden önce hep alfabesiz olması.
Gelelim
asıl problematiğe:
Klasik
söylemde, diyalektiği sona erdiren sonul sentez var mıdır?
Devrim
bu mudur?
Klasik
söylem, bu konuda kıvırtıyor: Hem komünizmin sonul insan kültürü modu
olmadığını kabul ediyorlar, hem de proleterya diktatörlüğünün sınıf çatışmalarını
sona erdireceğini önesürüyorlar.
Aradaki
fark, statik x dinamik diyalektik olmakta. Sonul durum da devreden çıkınca,
insanlık tarihi bir kültürel moddan diğerine salınan (ama sonrakinin daha üstün
falan olmadığı) bir modele oturtulmakta. Tabii, Neolitik Devrim’de gördüğümüz
üzere, geriye (tarımdan ava) salınımlar da var.
Bu
türden karşılaştır-karşıtlaştır’ı nedense Dünya Sistemi modeliciler hiç
denememişler. Onlar da statik bir model peşinde ve o nedenle modele geleceği
hiç sokmuyorlar.
Wilkinson’un
N sayıdaki uygarlık modeline katılmıyoruz. Miken-Minos, Grek, Roma, Mısır
uygarlıkları pekala akdeniz uygarlığı olarak derlenebilir örneğin.
Yani,
uygarlık makro-kategorilemesi görelidir. Ölçütüne ve ölçeğine bağlıdır.
Kültürolojik
kategorizasyon için ise, bize en mantıklı gelen binli Murdock sayılı
sınıflandırmasıdır. O bin kategori ise, birbiriyle ilintilendirilebilir
biçimde, istatiksel olarak birbirinden karşılıklı bağımsız değildir. Aralarında
belli yerzamanlar için birbirlerine dönüşüm denklemleri de kurulabilir pekala.
Nokta.
Es.
(23 Mayıs 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder