Salı, Ağustos 20, 2019

Deontolojik Soruşturmalar ve Felaket Yönetimi: Pernkopf Atlası; Naziler’in öldürdüğü kişiler üzerinde yapılan çalışmalar sonrası yazılan tartışmalı anatomi kitabı


Bir alıntı:
“1939 yılında Nazi yönetimi, idam edilen tüm mahkumların cesetlerinin, anatomik çalışmalar için en yakındaki tesislere intikal ettirilmesi talimatı veren bir yasa çıkardı.
Bu dönem içerisinde Pernkopf, günde 18 saat çalışarak, bedenleri parçalara ayırdı. Bu işlem sırasında bir grup çizer, kitaptaki görselleri oluşturuyordu.
Kayıtlar bazı aralıklarda, kurumdaki ceset fazlalığı nedeniyle idamların ertelendiğini gösteriyor.
Harvard Tıp Fakültesi'nden Doktor Sabine Hildebrandt, kitaptaki 800 bedene ait çizimlerin en az yarısını siyasi mahkumlar oluşturuyor.”
(Not: Son paragraftaki gramer hatası, özgün haber metninde mevcut. Düzeltilmedi.)
Konunun 2 yönü var:
Deontoloji (tıp ahlakı) ve felaket yönetimi.
Önce deontoloji:
Naziler ve Hitler, seçilerek geldiler. Eğer, onların yaptıklarından dolayı birileri yargılanacaksa, onlara oy verenler de yargılanmak durumunda. Ki zaten bu konu, çok tartışıldı. Almanlar’a ceza olarak, yıkılmış Almanya’yı olduğu gibi bırakmak da düşünüldü. Sonuçta, Almanya bugün 4. Reich’a doğru gidiyor (3. Reich Nazi rejimiydi).
Bugün, Çin’de yılda yaklaşık 10 bin kişi, uyuşturucu suçları nedeniyle idam ediliyor ve organları satılıyor, devlet malı olarak yani. Bunun da, deontolojisi tartışmalı. Çin yönetimi seçilerek gelmedi. Peki, bu durumu değiştirir mi?
Tıp, suç işler mi veya işlenmiş suç sonucu gelen bilgileri kullanır mı?
Bunu bugün uluslararası ilaç şrketleri yapıyor. 3. ve 4. Dünya ülkelerinde, 1. Dünya ülkelerinde yapılamayacak ilaç denemeleri yapılıyor.
Dememiz şu yani:
Uluslararası kamuoyu bu konuda ikiyüzlü. Organ nakli konusu da benzer biçimde uluslararası ve illegal yürüyor. Kimsenin tındığı yok.
Gelelim doktorlara:
“Ancak sinir cerrahisi alanında çalışan doktorlar arasında yapılan bir araştırma, yüzde 59'un Pernkopf Atlası'ndan haberdar olduğunu, yüzde 13'ünün ise kitabı kaynak olarak kullandığını ortaya koydu.
Araştırmaya katılanlardan yüzde 69'u, kitaptan yararlanmaktan rahatsızlık hissetmediğini, yüzde 15'i rahatsız olduğunu, yüzde 17'si ise kararsız olduğunu belirtti.”
Az mı, çok mu?
Peki, ya kararsızlar?
Bu konuda karar verilemiyorsa, başka hangi konuda karar verilecek?
Bu arada, o atlastan kaynak göstermeden alıntı yapan, Sobotta gibi başka atlasların da olduğu bir rivayet.
Gelelim işin felaket yönetimi yönüne:
Naziler gelene kadar Naziler’in gelmesini engellemeye bakarsın. Naziler gelince, o atlasın yapılmamasını sağlamaya bakarsın. O atlas yapıldıktan sonra, artık felaket olmuş ve bitmiştir. Atlas, er veya geç piyasaya girer, yukarıdaki dağlımlara benzer biçimdeki tepkilerle de, kendine pazarda yer bulur.
Yani bu olay ve bu felaket bilim tarihinde tek değil.
Tıp tarihindeki en acımasız deneyleri Naziler yapmış da değil. Anestezi icat edilmeden önce, doktorlar cerrahi operasyonlarda hastaları epey bağırtırlarmış örneğin.
Bizce asıl sorun şu:
Bu türden konular gündeme geldiğinde, ortaya çıkan histerik tepkiler. Günümüz deyimiyle, slaktivist tepkiler yani.
Konu bilimsel bir konu. Ölümle ve öldürmeyle ilgili doğru. Ancak, krimonolojiden patalojiye dek birçok bilimsel alanda ölümün çalışılması var ve bu alanlarda çalışanlar eğer bu türden histerik nöbetlere girerlerse, işler yürümez.
O nedenle, şimdi ve burada yapılabilecek tek şey şu:
Neo-Naziler’in iktidara gelmesini engellemek.
Günün kıssadan hissesi bu.
(20 Ağustos 2019)

Hiç yorum yok: