Önce,
Ekşi Sözlük’ten Alev Alatlı ile ilintili alıntı:
“fanon'un
sömürge aydınlarının gelişim aşamalarına ilişkin söylediklerine büyük oranda
uyan yazar. yeryüzünün lanetlileri'nden doğrudan alıntılıyorum:
"sömürge
yazarlarının kitaplarında bu çeşitli gelişim aşamalarını incelersek, önümüze üç
aşama çıkar:
birinci
aşamada sömürge aydını, sömürgecinin kültürünü asimile ettiğini kanıtlar.
çalışmaları metropoldeki muadillerininkilerle noktası noktasına denk düşer.
esin kaynağı avrupa'dır ve bu eserlerle metropol yazınındaki iyi tanımlanmış
akımlar arasında kolayca bağlantı kurulabilir. bu, sömürge aydınları arasında
sembolistleri, sürrealistleri ve parnasyenleri bulduğumuz tam bir asimilasyon
dönemidir.
ikinci
aşamada sömürge yazarının inançları sarsılmıştır ve zihinsel bir geriye
yolculuk yapmaya karar verir. bu dönem, aşağı yukarı, biraz önce tarif
ettiğimiz kendini adama dönemine denk düşer. ama sömürge yazarı halkıyla
bütünleşmemiş olduğundan, onlarla dıştan biri gibi ilişki kurduğundan,
hatırlamakla yetinir. eski çocukluk anıları derinliklerinden çıkarılı, eski
efsaneler ödünç alınmış estetizmin ve başka gökyüzülerinin altında keşfedilen
bir dünya kavramının ışığında yeniden yorumlanır. bu savaş hazırlığı, yazını
kâh mizah ve alegoriye, kâh acı, kötülük, ölüm ve iğrenmeye batmıştır. ama bu
kendinden iğrenmenin altından kahkaha sesi duyulabilir.
son
olarak üçüncü aşama, sömürge yazarının halkı arasında kaybolmaya çalıştıktan
sonra, halkla birlikte halkını uyandıracağı savaş aşamasıdır. halkın
uyuşukluğunun hüküm sürmesine izin vermek yerine, kendisi halkın uyandırıcısı
haline dönüşür. savaş yazını, devrimci yazın, ulusal yazın ortaya çıkar. bu
aşamada o zamana kadar yazmayı hiç düşünmemiş çok sayıda erkek ve kadın, artık
kendilerini istisnai koşullarda, cezaevinde, direnişte ya da idam arifesinde
bulurlar, uluslarına sahip çıkma, halklarının portresini çizme gereği duyarak,
harekete geçmiş yeni bir gerçekliğin sözcüsü haline gelirler.” “
Üzücü
ama oryentalist ve geçersiz bir
bakış açısı.
1960’larda
bolca Nobel edebiyat ödülü verilmiş olan, Latin Amerikalı yazarlar dizisi,
buradaki savların tersini tanımlar:
60 yıl
geçmiş ve oralarda hala gerçekçilik yok, hayalcilik
var. Ve bu, bağımsız / özgür bir ülke oluşlarının 100 yıl sonrasının 60 yıl
sonrası bir durum.
1980
ertesiki Türkiyeli yazarlara ise, hiç mi hiç uymuyor. Onların hepsi,
gerçeklikten ve gerçekçilikten olabildiğince kaçtılar. Orhan Pamuk gerçekliği
inkar etti ve Nobel edebiyat ödülü aldı.
2002-2012
arasıki (kendine öyle diyen) liberal
demokrat yazarlar ise, apaçık bir kendini satış içine girdiler. İronik
olanı, bir bölümü (bir zamanlar desteklemiş oldukları) iktidar tarafından hapse
atıldı veya yurtdışına kaçtı.
Not:
Dünya’nın başka hiçbir ülkesinde bu kadar çok, hem köşe yazarı, hem roman yazarı yoktur. Dahası bunlar, ne köşe
yazısını, ne de romanın gereklerini yerine getirmediler. Alatlı da onlardan
birisi.
Bizdeki
çizgi, Namık Kemal’den beridir, devletten
mutasarrıf maaşı alarak, devlete muhalefet etme anlayışına haizdir. Liberal
demokrat yazarlar da, bu ulufeci anlayış çizgisini izlediler.
Bunun
bir parmak ötesi, Boğaziçi Üniversitesi mezunlarının tastamam sömürge valisi
olup, kendi 1 kazanırken, sömürü
sistemine 100 kazandırma çizgisidir. Bu oran, köşe yazarları kamuoyunu daha
çok etkileyebildiği için, onlarda belki 1’e
1 milyondur.
Bizdeki,
1940’lar ve 1960’lar toplumcu roman
yazarlık çizgisi bunların dışında kaldı. Hepsi de, 2020’nin çook öncesinde
kaldı ve hatta unutuldu. Ancak onlar tasfiye edildikten sonradır ki bu liberal
demokrat geçinenler devreye girip, yazı
piyasasında hegemonya kurabildiler.
Bunun
yanısıra, farklı hegemon ülkelerin farklı hegemonya anlayışları, vassal / sömürge ülkelerde, şu sıralar
özellikle sivil toplum örgütleri üzerinden, akademisyen çizgideki belli araştırmacı
yazarları seçip, onlara belli araştırmalar yaptırtmak gibi, bir çizgi
seçebilir. Örneğin BBC Türkçe’deki belli Kürtperver yazar vardır, Sputnik News’te
veya Independent Türkiye’de belli yazarlar vardır. (Burada, SETA’nın poposuyla
dağlar devirip, bu durumu nesnelce sergileyememesi akla geliyor, çünkü sağ
çizgi de araştırmaları için, Suudi Arabistan, Katar veya BAE gibi yerlerden
parasal destek alabiliyor.)
Herhangi
bir parasal destekli odak, çok-çok az durumda, araştırmanın kendi çıkarlarına
aykırı olmasına izin verir. Bu, en çok ABD’nin emekli üst düzey görevlilerinin
RAND gibi kurumlar tarafıdan finanse edilip, görünürde ABD’nin çıkarlarına ters araştırmalar yapmışlıkları durumunu
sağlamıştır (Rickaard, Brzesinski).
Üçüncü
Dünya için ise böyle bir özgürlük 1980-2020 arasında hiç olmadı. Tüm liberal
demokrat çizgideki yazarlar, Türkiye’nin sömürülmesini kayıtsız şartsız
destekledi. 2007 Krizi geldikten sonra bile öyle kaldı. Alatlı da bunlardan
birisi.
Sömürge
valisi, bunlardan daha sert koşullarda yaşar. O, eziyet görmecesine bir
eğitimle sömürene itaatkar duruma
getirilmiştir: İngiliz sömürge valisi eğitimi buna bir örnektir.
Sömürge
entelejensiyası ise, iki arada bir derede, iki kıble arasında binamaz
durumdadır ama yine de sisteme entegredir. Bakınız: 2010 ertesiki Müslüman
yazarlar.
+
Alatlı
için Ekşi Sözlük:
“bu
aşamada sömürgeci kültürün ulusa getirmiş olduğu bütün yenilikler, ekonomik
ilişkiler, kültürel farklılıklar lanetlenerek, halkın sömürge öncesi durumu
bütün 'akıl-dışılığı', 'romantikliği' ve 'egzotikliği' ile kutsanır. türk-islam
düşüncesinin yüceltilmesi de buna tekabül eder.”
Geçersiz.
Alatlı, piyasaya
dörtleme bir roman ile çıktı. Orada tarikatçılık vardı, arazi mafyası eski
solcular vardı, en önemlisi lezbiyenlik vardı ki Alatlı bu konunun
estetiko-politiğine bilmeden de olsa, ilk giren yazar olmuştur ve bu konuda
ahkam kesen Attila İlhan’a şapkasını ters giydirmiştir.
Orada
(roman dörtlemesinde), Sicilya’nın eski
devrimcilerinin mafyalaşması kayıtlı sosyolojik sürecinin alaturka
versiyonu olarak, 1980 ertesinde başı
popoyu dağıtan eski Türk solu profili vardır. 1980 öncesinin kurtarılmış bölgeleri, 1980 sonrasının arsa parselleri olur. Bugün bile hala Alatlı’nın
o zamanki bu sürecin içinde nerede durduğunu bilmiyoruz.
Alatlı’nın
en büyük dezavantajı, bugün kendileri de 70’e merdiven dayamış liberaller
arasında, liberalizm işin başındayken yaşlı kalmasıdır. Yani, onların arasında
kendine pek yer bulamadı. O da serbest arayışlarla bir yerlere geldi işte.
ÇÜŞ’lerin
Doğu Yarıküre bölgelerinden sorumlu epeyi Türk CEO’su çıktığı gözönüne
alınırsa, bizim de asıl sömürge valilerimiz olmuştur denebilir.
2019
momentinde ise, hem liberal demokrat yazarlar, hem sömürge valileri devredışı
kaldı, çünkü global kapitalizm gemisi
karaya oturdu.
Bu
alaturka liberaller ise, Oğuz Atay hesabınca, tarih sahnesinden sağdan
çıkarlar, eyleyemiyorlar bir türlü. Uzatmaların uzatmalarında kendilerini groteskleştirmeleri
bu yüzdendir: Ünlü kalsınlar, başka bir şey istemiyorlar, yani.
70 yıl
köşe yazmış baba Çetin Altan’ı kim anımsıyor bugün?
Oğul
Ahmet Altan’ın kitapları 0 satıyor bugün.
Eh, Alatlı
için de den den o zaman.
(9 Ağustos 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder