Dünya
Bankası ve Imf, hesapça akılcı ekonomileri savunup, 3. Dünya ekonomilerine
kaynak sağlayan kurumlar. 1945-2015 arasında bu işlevi gördü ikisi de. Sonra
durumlar değişti. Onların yerini merkez
bankaları aldı, global ve makro-makro ekonomi yönetimi ağırlığı açısından.
Ad absurdum yapalım:
Türkiye,
1983-2018 arasındaki 35 yılda, Dünya Bankası’nın dediklerini yapsaydı, ne
olurdu?
1,5 trilyon
dolar borcu olmazdı.
1,5
trilyon dolarlık KİT’i gitmezdi.
1,5
trilyon dolarlık israfı etmezdi.
O zaman
ne olurdu?
ABD ve
AB, çoktan iflas etmiş olurdu, ABD’nin giderek oraya gitmesi gibi.
“Uzun
dönemli büyümenin kritik şartının “makro ekonomik istikrar” olduğu belirtilen
raporda, rapora konu mikro düzeydeki atılacak adımların da bu unsurdan
etkilendiği hatırlatıldı.”
Bundan o
kadar emin değiliz.
Çin ve ABD,
farklı farklı yönlerde, bunu karşıt örnekler veriyor bize: Biri bildiğimiz baskı rejimi ile (ki liberalizmin ancak
demokrasilerde yürüyeceği önesürülür) ve kur
savaşları ile.
Diğer
bir deyişle, Dünya Bankası ve IMF, eski dönemin, altın döneminin ekonomi kurallarına göre konuşuyorlar hala.
Bu
durum, hem ÇÜŞ’lerin inanılmaz hataları, hem (BM dahil) bu türden global kurumların iflası bizi şaşırtıyor.
Bir de, kuramın gerçeğin 70 yıl gerisinden gitmesi
bizi şaşırtıyor.
(20 Ağustos 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder