Elimizde
4 film var. 1’i kurmaca, 3’ü belgesel.
“YPJ’li
kadın savaşçıları anlatan Soeurs d'Armes’ın yönetmeni Caroline Fourest, “Film,
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı utandıracak şekilde, cihatçıları dehşete
düşüren ve bizi IŞİD'ten kurtaran bu Kürt savaşçılarının hikayesini anlatıyor”
dedi.”
Erdoğan,
bu filme bir tarafıyla güler ve hatta böyle filmler yapılsın diye destek verir,
çünkü film onun çizgisine hizmet ediyor duruma düşmüş.
Gelelim birinci
belgesele:
Sonuçta,
bu belgesel nedeniyle yönetmeni ceza yedi:
Onun da
sorunu şu:
Ruslar
da, aynı konuda bir belgesel yapmışlar:
Sputnik
News’in çizgisi belli. Ruslar’ın Kuzey Suriye’deki çizgisizliği belli. O zaman
desteklemişler, şimdi kösteklemişler. Daha çok değişir bu zigzaglar.
Dolayısıyla, Rus resmi doktrini ile aynı çizgiye düşmenin kendine göre
epistemik sorunları var.
Gelelim sinemanın
dezenformasyonlarına ve enformasyonlarına:
Bizim
çizgimiz, tüm sanat dallarının epistemik
aksiyolojisi, yani doğru bilgi sunma
ahlakı olması gerektiği veri tabanına bağlı.
Oysa,
daha ‘Potemkin Zırhlısı’ ve Eisenstein’dan beridir, bu konu muğlak. Gerçek
zırhlının öyküsünün filmdeki öyküyle hiçbir ilintisi yok ve marksist film
eleştirmeni ve tarihçi Marc Ferro bundan beis görmemiş.
Aynı
savaş alanında var olabilen Fehim Taştekin ve Aydın Selcen bile, Kürtperver
olsalar bile, bu 3 filmlerdekinden biraz daha farklı bilgiler aktarageldi.
Oradaki ibareleri kabul etmek mümkün değil.
Ancak şu
ibareyi kabul edebiliriz ama:
Zamanında
Kuzey Suriye’de erkek peşmergeler kaçtılar, kadın peşmergeler alanda kaldılar
ve savaştılar.
Ama şunun
olmayacağını da biliyoruz:
4
ülkedeki Kürtler’de; ne töre cinayeti, ne yüksek gençkız intiharları, ne
patriyarki kültü değişmedi, değişmiyor, değişmeyecek. Yani bu kadın peşmergeler,
özgürlüklerini yaşayamayacaklar, çünkü erkekler gelip iktidarı devralacaklar,
çoktan devralmışlardır bile.
Bu
önyargı değil, bu deneyim.
Bu, 35 yıllık
bilgi.
Soru
belli:
Ezilenlere
hizmet etmek mi öncelik, doğruyu ve gerçeği aktarmak mı?
Çıkış:
Engels
bile, angaje sanatçıyı eleştirmiş
zamanında ve prolet-kult’un yalan dolanları tarihte açıkseçik kayıtlı.
Dipnot:
Sean
McAllister, aynı konuda çok daha gerçekçi bir belgesel çekmiş.
Bu örnek
bizi, eski-Yugoslavya savaşları konusunda, Müslüman yönetmen Kusturica’nın
Hristiyan tarafında kalmasını, Hristiyan yönetmen Paskalyeviç’in Müslüman
tarafında kalırken, filminin öngörüleri doğru çıkınca, filminin politikliğini
yadsıması çapraşık durumuna götürüyor.
Tarih,
tekerrür ediyor yani.
(3 Ağustos 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder