Cumartesi, Ağustos 03, 2019

‘Freelance’ Gazetecilik


Düzenli olarak yazdığımız 1984’ten beridir yazarlığımız, ortalama 2,5 sayfalık metinlere evrildi: Bildiğimiz köşe yazısı formatına yani.
Matbu veya sanal olarak yayınlanmış binlerce metnimiz için, yalnızca 2 kere para alabildik.
Kendimizi ‘freelance’ köşe yazarı sayarız. Bu durumda, bedavaya yazan ‘freelance’ yazar olmuş oluyoruz.
35 yıldır ‘freelance’in ‘özgür mızrak’ anlamına geldiğini bilmiyorduk. Bizdeki Osmanlı’dan beridirki ‘özgür kalem / kılıç’ yaklaşımı da oradan geliyor herhalde.
Ancak, bundan sonrası biraz karışık.
Günümüz koşullarında ‘freelance’ gazetecilik, epeyi dingildek durumda.
Bir:
Para konusu: İster kadrolu ol, ister sözleşmeli; ister iktidara yakın ol, ister muhalefete; bir konuda yazdığında bunun için para alınca, parayı veren kişi, seni kendi istediği gibi yazmaya yönlendirir. Senden hiçbir talepte bulunmuyorsa, sen zaten onların çıkarlarına göre yazıyorsundur: ‘Kullanışlı aptal’ terimi, bunun için icat edilmiş.
İki:
‘Freelance’, Orta Çağ’da ‘serbest çalışan paralı asker’ demek imiş. Bugünün lejyonerleri gibi yani ki zaten o da ‘Roma paralı askeri’ demek. Japonca’da (bir ‘shogun’e bağlı olmayan) sahipsiz savaşçılar için kullanılan, ‘yojimbo’ ve ‘ronin’ sözcükleri var ve ikisi de olumsuz anlam içeriyor. Yani Doğu, bu konuda Batı’dan farklı düşünüyor. Bu da, Batı’yı konunun birinci maddesine doğrudan bağlıyor: Efendinin kim olduğunu seçmek veya seçmemek, senin efendi kölesi olduğun durumunu değiştirmiyor. Bu, Batı’nın tüm ‘freelance’ yazarları için geçerli, özellikle de savaş muhabirleri için.
Gelelim bu konuda alaturka bir ‘freelance’ ne demiş’e:
“ ‘Freelance’ türü esnek gazetecilik, az da olsa bazılarının tercihi. Kendince sebepleri var. Özgürsün. İstediğin habere koşuyor, istediğin saatte başlıyor, istediğin kadar çalışıyorsun.
Müdür yok, amir yok, patron yok.
Haberine karışan yok, mobbing yok.
Atlatma haber yakalarsan, ya da dolarla çalışan yer bulursan, epey para kazanabilirsin.”
Bunların hiçbiri geçerli değil, özellikle de ‘Aydınlık’ yayın çizgisi için. Demek ki bu arkadaş, kendine dezenformasyon yapıyor.
Yazısı şöyle bitiyor:
“Özgür mızrak, yalnız olmamalı.”
Ne diyeyim ki?
Arkadaş yanlışlıkla sürüden ayrılmış, bir tarafını kurda kaptırmış, şimdi de dert yanıyor.
Doğrusu / geçerlisi şunlar olmakta:
Yazar zaten yalnızdır.
Satılmayan biri, yazar olsa da olmasa da, yalnızdır.
Haber, yalnızken yakalanır ve yazılır, yoksa konuyu kaptırırsın. Bu, en çok savaş muhabirleri için geçerlidir. Yaşar Kemal, zamanında birilerinin röportajlarını veya öykülerini apartmaya bayılırmış (bakınız Fikret Otyam).
O nedenle, bir ‘freelance’in bile, suda olduğunu bilmeyen balık, gibi olması çok tuhaf.
Bizim öz-çözümümüz şu:
Son 15 yıldır internete binlerce köşe yazısı türü metin koyduk. Zaman zaman yazılarımızın doğrudan çalındığını gördük. Zaman zaman en sapa düşüncelerimizin, iktidar veya muhalefet odakları tarafından sahiplenildiğini gördük.
Olsun.
O düşüncelerin altında bizim imzamız olsa, kimse ikna olmaz: Adın çıkacağına canın çıksın, durum var çünkü.
Olsun.
Para vermiyorlasa, biz de düşüncelerimizi (insanlığa değil) geleceğe bağışlarız.
Mülkten ve paradan özgürleşir, aç aç ölürüz, ne var yani bunda?
Tüm yazın tarihi, zaten böylesi örneklerle dolu değil mi?
(3 Ağustos 2019)

Hiç yorum yok: