Biz
bunu, ‘reel politikte Dünya’nın lümpen
halkları’ olarak okuyoruz. Çünkü Kürtler, son 36 yılda genel denklemlerin
dışında lümpenlik ve reel politik pek çıkaramadılar gibi.
Ancak,
başlık çok hoş. Konuyu farklı ve değerli bir bakış açısı.
Bir bakalım
o zaman.
+
Alıntı:
“Reel
politiğin birinci ilkesi; reel politik oyun değildir, ancak bu politik sahnenin
uygulayıcılarını oyuncu olarak nitelemekte bir beis yok, söz konusu maddi
çıkarlar olduğunda bütün oyuncular birbirini satar.”
İlginç.
Keşke,
gerçekten böyle olabilse ama değil.
Reel
politiğin birinci ilkesi reel politiktir, yani kuramın yanıldığı yerlerde,
kazanmak için, gerekeni yapmaktır.
İkinci bölüm
ise hah, işte tam da bu.
Bu, bir
oyun kuramı oyunu.
Berbat
olansa, oyun kuramının kuramlarının çoğunun gerçeğe uymaması. Çünkü oyun
kuramı, deneylerini sınırlı-sonlu denetlenmiş oyunlarda eyler, oysa açık alan
yaşam her zaman sürprizli ve farklı yanıtlar veri. Ültimatom ve diktatör
oyunu metinlerimiz bunları açımlamıştı.
Başka
bir gerçek-veri daha var:
Örnekleme
demografinin, diyelim Kürtler, Kuzey Suriye 2015-2020’nin veri tabanı bellidir.
Yani, ne yaptıkları, ne yapmadıkları, ne yapabildikleri ve ne yapamadıkları aşağı
yukarı tanımlıdır.
“Kürtler
bir kez daha, “satış” psikolojisinin travmasını yaşamak durumunda kalmıştır.”
Bir kez
denilen, yüzüncü kez filan ha.
Satış
deyince, Kürtler satmış gibi oluyor, oysa satılış daha doğru. ABD tarafından
satılış.
Bu
arada, Kürtler’in bu bilmem kaçıncı kez satılışını, Kürtperver batılı köşe yazarları 2 yıl önce yazmışlardı.
Yani,
Kürtler ne aklıselim sahibi, ne de rasyonel.
+
“Reel
politiğin ikinci ilkesi; kendinden büyük bir güce kendi politikalarını kabul
ettirmenin en önemli yolu, sana ihtiyacı olduğunda, politikanı kabul
ettirebilirsin, ilkesidir.”
Sana ihtiyacı olduğunda. Kilit terim bu. ABD’nin Kürtler’e
ihtiyacı bitti. Ama Ekim 2019’da değil, taa Ocak 2019’da falan. Trump IŞİD’in
bittiğini söylediğinde.
Dolayısıyla,
olduğunda, değil de, olduğu sürece.
+
“Reel
politiğin üçüncü ilkesi; ulus-devlet’ler rejimini tehdit edebilecek herhangi bir
oluşuma müsamaha gösterilmez.”
Sürpriz.
Beklenmedik
teorik bir hata.
Koloniyalizm
olur, emperyalizm olur, hegemonizm olur ama ulus-devlet olmaz. Ulus-devlet,
fiilen 1990’da bitti çünkü. Post-modernizm
de öyle.
Dolayısıyla
budarsak, hiçbir devlet kendi varlığını ve çıkarını tehdit edebilecek herhangi
bir oluşuma müsahama göstermez.
Hah,
işte bu oldu.
Kürtler’in
durumu da bu:
Ayakçılık.
Hegemonlara ayakçılık.
Onların
idrar zoruyla devlet kurmuşluk ama tek başına devleti yürütememe, yani % 90 yanılmış devlet olma hali. Bakınız
Barzani-Irak.
+
Köşe
yazarının ilkeleri 3 tane imiş.
Bakalım
başka şeyler var mı?:
SSCB,
Dünya devrimi yerine, tek devlette
devrim, demişti.
Trump,
uluslararası ticaret / WTO yerine, içine kapalı ulusal ABD sanayisi, dedi.
Bunlar
da, reel politik ilkeleri: Duruma göre
davranma yani.
Tuhaf
olan şey, Kürtler’in kendi durumlarına göre davranamamışlıkları. 40 yıl yahu. İnsan
bir kere hata yapar, iki kere hata yapar. Hep de hata yapılır mı?
Biz bunu
Öcalan’ın şizofrenisine bağlıyoruz doğrudan. Barzani, Talabani, Müslim gibiler,
ancak davar güdebilir. Sosoyolojik ve sanayisel toplum moduna gelemediler yani.
Oysa Öcalan daha 1968’de bir ulus-devletin üniversitesinde, konuyla ilgili en
önemli fakültede, insan bilimleri okuyordu.
Öcalan’ın
biyografisini izledik. Filmi hangi noktada kopardı bilmiyoruz. Ancak, Le Carre’vari
50 yıl boyunca çok elle oynama, kendiliğinden şizofreni yaratır zaten, tanım
gereği böyledir yani. Yani, tozutacağı kesindir ama hangi noktada tozutacağı
kesin değildir.
Eğer
Öcalan, Hasan Sabbah’ın % 1’i kadar vasıflara
sahip olsaydı, Ortadoğu’nun bugünkü haritası bambaşka olurdu, diyoruz.
Keza, bunu Arafat için den-den’liyoruz. Ek: Golda Meir de şizofrendi (bakınız
Tarihle Söyleşiler, Fallaci) ama savaşçıydı, savaşçı bir kadındı ve savaş kazanmış savaşçı kadındı.
Sözü
bağlayacağımız yer bu:
Kürtler
savaşçılığı beceremediler.
Reel
politik ise, doğrudan savaş politikası demek.
SSCB’nin
Dünya sofrasında, 1 değilse bile, 2 no olması ve bunu fiilen, bileğinin gücü ile kabul ettirmesi
demek.
Bu,
becerildi de. Bir anti-SSCB’ist
olarak, bunu böyle takdir ediyoruz.
+
Toparlama
ve çıkış:
“Ölülerden
yapılmış masaların üzerinde stratejilerin, taktiklerin, haritaların yer aldığı
reel politik içerisinde yer alan bütün oyuncular ile birlikte yok edilmesi
gerekir.
Bu sahne
farkını ilkelerle değil, çıkarlarla gösterir. Tarihsel olarak, böyle bir
sahnenin hiçbir zaman ezilenlerin yararına olmadığını rahatlıkla
söyleyebiliriz. Kürtler özelinde, tarihsel olarak bu tür sahnelerde ne zaman
yer aldılarsa, deyim uygunsa egemen sınıfların sofrasında meze oldular.”
Ölüler yerine,
kafatasları deyince, ‘Taht Oyunları’ planı oluyor.
Beckett
ne demiş:
Yine
denedim, yine yenildim. Olsun. Ama daha güzel yenildim.
Hah, Kürtler’in işlemeyen reel politiği tam
da bu:
100 kere
satılıp, 100 kere yenilip, 100 kere katledilip, 1 arpa boyu yol kat
edememeleri.
Bunu ben
değil, Kürtperver bir Kürt teorisyeni yazmış.
Ben
den-den’ledim yalnızca…
Novum-eksodus:
Kürtler
yine ölecekler ama hala epsilon-eksodus
var, ışık orada çünkü.
4 lideri
de silmeleri gerekli.
Gerontokrasiyi silmeleri gerekli.
Ulus-devleti
pas geçip, sonrasına sıçramaları gerekli.
Bunu
yapan Türkler çok, neden Kürtler olmasın?
Selim Temo,
elde var bir…
(9 Ekim 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder