Salı, Ekim 22, 2019

Suriye'de 'Türk koridoru'


Savaş gibi konularda; emekli general, sonu –SAM ile biten kurum mensubu, köşe yazarı gibi kişilerin metinlerinden alıntılarla, karşılaştır-karşılaştır metinler yazageliriz 20 yıldır. Bu, bir tür doğrusal programlama sınır doğruları anlayışını içerir. Ro’lar ise, muhatap aldımızı metinlerle kendi metinlerimizin kesiştiği noktalardadır.
İlhan Uzgel, şimdiye dek, savaş ve kriz konusunda, metinlerde en yakın düştüğümüz köşe yazarı oldu. Bu kez ise, fazla yakın olmuş. Dolayısıyla, ikirciklilik ve soru kipi dozunu yüksek tutacağız.
+
“ABD açısından, eğer kendisi yıllarca burada askeri varlığını tutmak istemiyorsa, stratejik olarak, bu uzun ve savunulması zor hattın daha güçlü, NATO üyesi müttefiki tarafından kontrol ediliyor olması bir kayıp değil, avantaj teşkil ediyor. Dikkat edilirse, Türkiye’de hiçbir yetkili ağızdan “çıkış stratejisine” dair bir cümle duyulmuyor. Tersine Türkiye, öncelikle Afrin, Azez ve el Bab’a giderek daha çok yerleşiyor, egemenliğini, kendi devlet otoritesini kuruyor.”
Bunun böyleliğine tam kani değiliz. Niyet o olabilir ama.
Suriye’yi Türkiye’nin başına dert sarma eğilimi, ABD de vardı, Rusya’da da vardı zaten. Ancak, kışt deyince gidecek bir 4. Dünya anlayışı da vardı TC için.
Şimdi durum değişti.
Kürtperver yazarlar bile, açıkça TC’nin orada bir Arap Kemeri kurmak istediğini yazdılar. Üstelik, bu türden çabalar 100 yıl aşkın bir süredir sürüyormuş. Suriye 100 yıldır kapalı bir kutu olduğu için, ülkemizde bu konu fazla bilinmiyordu.
2015 birinci genel seçim ertesinde, TC emperyalistleşti, uç milliyetçileşti. Dolayısıyla herkes, savaşın iç politikanın parçası ve zorunluluğu olduğunu sandı veya savundu.
Oysa, gözden kaçan şuydu.
TC, savaş stratejisned savunmadan saldırıya geçti ve savaş alanını sınırlarının dışına taşıdı. Bu, Irak ve Suriye için aynen böyle oldu.
Katar, Sudan ve Libya çıkışları ise, olayı artık iyice iç siyasetin dışına taşıdı, bildiğimiz bölgesel güç olmanın alanına soktu.
Şerh: Davutoğlu, bunları yazdığında ona gülünmüştü. Şimdiyse, neredeyse onun dedikleri satır satır uygulanıyor gibi.
Kıbrıs’a çıkmık için girdik çıkamadık. Kalmak zorunluluk oldu.
Irak’a ve Suriye’ye çıkmamak için girdik ama çıkmama seçeneği daha zor.
Bunu buraya kaydetmiş olalım. Sonra geri döneriz.
+
“ABD, Suriye’de Esad’ı ısrarlı bir devirme politikası izlemedi. AKP iktidarı ilk başlarda öyle zannetti, büyük bir hevesle Suriye’ye daldı, o kadar ki Esad’ı devirmek için, şimdi en büyük tehdit olarak gördüğü PYD ile de pazarlık yaptı, radikal İslamcılar’ın her rengine kapılarını açtı. Bu durum, ABD’nin işine geldi çünkü Esad gitse yerine İslamcı bir yönetim gelecekti ve 2013’ten itibaren, Mursi ve Ennahda örneğinde olduğu gibi, İslamcılar’la çalışmaktan vazgeçmişti. Kaldı ki, İsrail de Esad sonrası belirsizlikten çok, iyice zayıflamış Esad’lı bir “kontollü istikrarsızlığı” tercih ediyordu. Obama yönetimi açıkça “arkadan liderlik” yapacağını, savaşan kara gücü göndermeyeceğini, muhaliflere yalnızca “öldürücü olmayan” silahlar vereceğini açıklamıştı. CIA’nin İslamcılar, Pentagon’un ise PYD/SDG ile işbirliği, IŞİD’in yıkıcılığı Esad yönetimindeki Suriye’yi yeterince zayıflatıyordu.”
2015-2019 arasındaki sürenin böyle kullanıldığını düşünmeye tam eğilimli değiliz.
Öncelikle IŞİD, kimsenin beklemediği kadar büyüdü. Bunu TC, Rusya ve ABD beklemiyordu.
Sonralıkla, 2015 ortası momentte, Rusya’nın tek hayali, güneybatı Suriye’de Esed alanıydı, üsleri orada çünkü.
Diğer bir deyişle, Esed’i Esed dahil hiç kimse 5 yıl kaale almadı. Son momentteki boşluğa o talip oldu.
YPG’nin durumu ironik: Önce vatan kurtaran Şaban oldular, sonra kurbanlık koyun. En son Trump, YPG = PKK dedi ve PKK şu an uluslararası terörist kurumlar listesinde.
TC’nin son aylardaki şahin-ötesi davranışı, daha çok Akar kökenli görünüyor. Ya da Akar’ın başını çektiği bir güç kökenli. Fidan, o odağın yanında şimdilik. Bu durumun değişebileceğini imleyelim.
Rusya, ABD kadar değilse bile, oryantal rakkaselik yaptı. ABD gibi o da, üstelik Afganistan deneyimi varken, ülke-içi çok bomba patlamışken, islam cihadının ne olabileceğini hala  anlamıyor. Son yaptıkları, o cihadın % 10-25’inin hedefi kıldı Rusya’yı.
Bizim gördüğümüz panorama bu.
Daha belirsiz yani.
Taşlar hala yerine oturmadı yani.
Üstelik, olasılığı yüksek dengeli-süreğen bir durum tanımı ortada yok.
Esed, Suriye’yi götüremedi, artık hiç götüremez. Babası veya amcası değil kendisi yani.
Sonuç, kabile savaşlarına geri dönüş ve devam gibi görünüyor bu durumda.
Yani, eğer TC orada kalacaksa, böyle kalacak: Savaşçıklar sisinin ortasında. Dumanlı havalı kurtçuklar sofrasında.
+
“Afrin’den başlayıp, Irak sınırına kadar uzanan bu uzun hattın Türkiye mi, yoksa PYD tarafından mı kontrol edeceği, ABD açısından değil, Türkiye, Kürtler ve Esad yönetimi açısından çok büyük önem taşıyor.”
Rusya açısından durum belirsiz.
Sonrası ironik:
TC izin YPG, TC çözümünden daha uygun olabilir örneğin.
YPG için de, TC çözümü, YPG çözümünden daha uygun olabilir.
Esed’i limit etkisiz eleman saymaya devam ediyoruz.
Yani olay, bu 2 güç arasında gidecek. Bu da, Türkler’in Kürtler’i ezmesi demek.
36 yıllık savaşın son 5 yılı bunu gösterdi. Topyekun imha savaşı, yüksek teknolojili iha kullanımıyla nokta atışları, vd, vb…
TC savaşmayı öğrendi yani.
Son 5 yıldır, Rusya ve ABD bu gidişi ancak seyretti açıkçası.
Ateşkes sonrası, bir yıkım dalgası gelir ama sonrası yeni bir dönemdir bizim için.
Kartlar yeniden karılacak ve dağıtılacak yani.
Türk koridorunun hemen olması zor. Uzgel ile bu noktada ayrıyız.
+
Muhalefet şerhi:
“Türkiye ise, AKP ile devlet aklının füzyonun sonuçlarını yaşadığı bir döneme girdi. İçte otoriterleşmenin güçlendiği, milliyetçi hamasetin muhalefet dahil toplumu bir kez daha kuşattığı ve dışta ise diplomasinin bir kurum ve araç olarak eridiği, dış politikanın militerleştiği, yani askeri gücün başlıca ve belirleyici bir araca dönüştüğü, Musul’da her krizde gündeme gelen ama bir türlü gerçekleşmeyen irredentist hayalin, bu kez Suriye’deki krizle mümkün hale geldiği bir aşamaya geçtik.”
“İrredantizm, İtalyanca kökenli bir sözcük olup dil, din, soy ve kültür birlikteliği olduğu halde, herhangi bir devletin sınırları dışında yer alan halk ile söz konusu devletin birleşmesi fikridir. Ancak köken itibarıyla negatif bir anlam boyutu vardır.”
(Kaynak Vikipedi.)
Bu, Kürtler’in ülkesel birleşmesi anlamına gelebilir, Şiiler’in ülkesel birleşmesi anlamına gelebilir Nahcıvan’ın TC’ye gönüllü ilhakı anlamına gelebelir. Uzgel, söyleminde epeyi risk almış yani.
(22 Ekim 2019)

Hiç yorum yok: