Savaş
gibi konularda; emekli general, sonu –SAM ile biten kurum mensubu, köşe yazarı
gibi kişilerin metinlerinden alıntılarla, karşılaştır-karşılaştır metinler
yazageliriz 20 yıldır. Bu, bir tür doğrusal programlama sınır doğruları
anlayışını içerir. Ro’lar ise, muhatap aldımızı metinlerle kendi metinlerimizin
kesiştiği noktalardadır.
İlhan
Uzgel, şimdiye dek, savaş ve kriz konusunda, metinlerde en yakın düştüğümüz
köşe yazarı oldu. Bu kez ise, fazla yakın olmuş. Dolayısıyla, ikirciklilik ve
soru kipi dozunu yüksek tutacağız.
+
“ABD
açısından, eğer kendisi yıllarca burada askeri varlığını tutmak istemiyorsa,
stratejik olarak, bu uzun ve savunulması zor hattın daha güçlü, NATO üyesi
müttefiki tarafından kontrol ediliyor olması bir kayıp değil, avantaj teşkil
ediyor. Dikkat edilirse, Türkiye’de hiçbir yetkili ağızdan “çıkış stratejisine”
dair bir cümle duyulmuyor. Tersine Türkiye, öncelikle Afrin, Azez ve el Bab’a
giderek daha çok yerleşiyor, egemenliğini, kendi devlet otoritesini kuruyor.”
Bunun
böyleliğine tam kani değiliz. Niyet o olabilir ama.
Suriye’yi
Türkiye’nin başına dert sarma eğilimi, ABD de vardı, Rusya’da da vardı zaten.
Ancak, kışt deyince gidecek bir 4. Dünya anlayışı da vardı TC için.
Şimdi
durum değişti.
Kürtperver
yazarlar bile, açıkça TC’nin orada bir Arap Kemeri kurmak istediğini yazdılar. Üstelik,
bu türden çabalar 100 yıl aşkın bir süredir sürüyormuş. Suriye 100 yıldır
kapalı bir kutu olduğu için, ülkemizde bu konu fazla bilinmiyordu.
2015
birinci genel seçim ertesinde, TC emperyalistleşti, uç milliyetçileşti.
Dolayısıyla herkes, savaşın iç politikanın parçası ve zorunluluğu olduğunu
sandı veya savundu.
Oysa,
gözden kaçan şuydu.
TC,
savaş stratejisned savunmadan saldırıya geçti ve savaş alanını sınırlarının
dışına taşıdı. Bu, Irak ve Suriye için aynen böyle oldu.
Katar,
Sudan ve Libya çıkışları ise, olayı artık iyice iç siyasetin dışına taşıdı,
bildiğimiz bölgesel güç olmanın alanına soktu.
Şerh:
Davutoğlu, bunları yazdığında ona gülünmüştü. Şimdiyse, neredeyse onun
dedikleri satır satır uygulanıyor gibi.
Kıbrıs’a
çıkmık için girdik çıkamadık. Kalmak zorunluluk oldu.
Irak’a
ve Suriye’ye çıkmamak için girdik
ama çıkmama seçeneği daha zor.
Bunu
buraya kaydetmiş olalım. Sonra geri döneriz.
+
“ABD,
Suriye’de Esad’ı ısrarlı bir devirme politikası izlemedi. AKP iktidarı ilk
başlarda öyle zannetti, büyük bir hevesle Suriye’ye daldı, o kadar ki Esad’ı
devirmek için, şimdi en büyük tehdit olarak gördüğü PYD ile de pazarlık yaptı,
radikal İslamcılar’ın her rengine kapılarını açtı. Bu durum, ABD’nin işine
geldi çünkü Esad gitse yerine İslamcı bir yönetim gelecekti ve 2013’ten
itibaren, Mursi ve Ennahda örneğinde olduğu gibi, İslamcılar’la çalışmaktan
vazgeçmişti. Kaldı ki, İsrail de Esad sonrası belirsizlikten çok, iyice
zayıflamış Esad’lı bir “kontollü istikrarsızlığı” tercih ediyordu. Obama
yönetimi açıkça “arkadan liderlik” yapacağını, savaşan kara gücü
göndermeyeceğini, muhaliflere yalnızca “öldürücü olmayan” silahlar vereceğini
açıklamıştı. CIA’nin İslamcılar, Pentagon’un ise PYD/SDG ile işbirliği, IŞİD’in
yıkıcılığı Esad yönetimindeki Suriye’yi yeterince zayıflatıyordu.”
2015-2019
arasındaki sürenin böyle kullanıldığını düşünmeye tam eğilimli değiliz.
Öncelikle
IŞİD, kimsenin beklemediği kadar büyüdü. Bunu TC, Rusya ve ABD beklemiyordu.
Sonralıkla,
2015 ortası momentte, Rusya’nın tek hayali, güneybatı Suriye’de Esed alanıydı,
üsleri orada çünkü.
Diğer
bir deyişle, Esed’i Esed dahil hiç kimse 5 yıl kaale almadı. Son momentteki
boşluğa o talip oldu.
YPG’nin
durumu ironik: Önce vatan kurtaran Şaban oldular, sonra kurbanlık koyun. En son
Trump, YPG = PKK dedi ve PKK şu an uluslararası terörist kurumlar listesinde.
TC’nin
son aylardaki şahin-ötesi davranışı, daha çok Akar kökenli görünüyor. Ya da
Akar’ın başını çektiği bir güç kökenli. Fidan, o odağın yanında şimdilik. Bu
durumun değişebileceğini imleyelim.
Rusya,
ABD kadar değilse bile, oryantal rakkaselik yaptı. ABD gibi o da, üstelik
Afganistan deneyimi varken, ülke-içi çok bomba patlamışken, islam cihadının ne
olabileceğini hala anlamıyor. Son
yaptıkları, o cihadın % 10-25’inin hedefi kıldı Rusya’yı.
Bizim
gördüğümüz panorama bu.
Daha
belirsiz yani.
Taşlar
hala yerine oturmadı yani.
Üstelik,
olasılığı yüksek dengeli-süreğen bir
durum tanımı ortada yok.
Esed,
Suriye’yi götüremedi, artık hiç götüremez. Babası veya amcası değil kendisi
yani.
Sonuç,
kabile savaşlarına geri dönüş ve devam gibi görünüyor bu durumda.
Yani,
eğer TC orada kalacaksa, böyle kalacak: Savaşçıklar
sisinin ortasında. Dumanlı havalı kurtçuklar sofrasında.
+
“Afrin’den
başlayıp, Irak sınırına kadar uzanan bu uzun hattın Türkiye mi, yoksa PYD
tarafından mı kontrol edeceği, ABD açısından değil, Türkiye, Kürtler ve Esad
yönetimi açısından çok büyük önem taşıyor.”
Rusya
açısından durum belirsiz.
Sonrası
ironik:
TC izin
YPG, TC çözümünden daha uygun olabilir örneğin.
YPG için
de, TC çözümü, YPG çözümünden daha uygun olabilir.
Esed’i
limit etkisiz eleman saymaya devam ediyoruz.
Yani
olay, bu 2 güç arasında gidecek. Bu da, Türkler’in
Kürtler’i ezmesi demek.
36
yıllık savaşın son 5 yılı bunu gösterdi. Topyekun
imha savaşı, yüksek teknolojili iha kullanımıyla nokta atışları, vd, vb…
TC
savaşmayı öğrendi yani.
Son 5
yıldır, Rusya ve ABD bu gidişi ancak seyretti açıkçası.
Ateşkes
sonrası, bir yıkım dalgası gelir ama sonrası yeni bir dönemdir bizim için.
Kartlar
yeniden karılacak ve dağıtılacak yani.
Türk
koridorunun hemen olması zor. Uzgel ile bu noktada ayrıyız.
+
Muhalefet
şerhi:
“Türkiye
ise, AKP ile devlet aklının füzyonun sonuçlarını yaşadığı bir döneme girdi.
İçte otoriterleşmenin güçlendiği, milliyetçi hamasetin muhalefet dahil toplumu
bir kez daha kuşattığı ve dışta ise diplomasinin bir kurum ve araç olarak
eridiği, dış politikanın militerleştiği, yani askeri gücün başlıca ve
belirleyici bir araca dönüştüğü, Musul’da her krizde gündeme gelen ama bir
türlü gerçekleşmeyen irredentist hayalin,
bu kez Suriye’deki krizle mümkün hale geldiği bir aşamaya geçtik.”
“İrredantizm,
İtalyanca kökenli bir sözcük olup dil, din, soy ve kültür birlikteliği olduğu
halde, herhangi bir devletin sınırları dışında yer alan halk ile söz konusu devletin
birleşmesi fikridir. Ancak köken itibarıyla negatif bir anlam boyutu vardır.”
(Kaynak
Vikipedi.)
Bu,
Kürtler’in ülkesel birleşmesi anlamına gelebilir, Şiiler’in ülkesel birleşmesi
anlamına gelebilir Nahcıvan’ın TC’ye gönüllü ilhakı anlamına gelebelir. Uzgel,
söyleminde epeyi risk almış yani.
(22 Ekim 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder