Pazar, Ekim 27, 2019

Seda Altuğ: Türkiye, Hafız Esad’ın Arap kemerini genişletiyor


Bir alıntı:
“Esad, köyü su altında kalan dört bine yakın Arap aileyi alıp Serêkanî ve Derik arasındaki Kürt bölgesine, Türkiye-Suriye sınır boyunca yerleştiriyor. O meşhur “Arap Kemeri” politikası bu işte. Burada her Kürt köyünün arasına bir Arap köyü yerleştiriliyor. Her bir aileye 200 dönüme yakın arazi veriliyor. Türkçede “yağmur” kelimesinin kökü olan ğamır, Arapça’da taşmak, taşan demek. Buralara iskan edilen Arap köylülere “Ğamır”, yani köyleri su altında kalıp “taşmış” köylüler deniyor. Neticede baba Esad, Ğamır Köylüleri aracılığıyla Cezire bölgesindeki Kürt nüfusu seyrelttiği gibi, Türkiye’nin güneyindeki Kürtlerle Suriye’nin kuzeyindeki Kürtler arasına Arap nüfustan oluşan bir tampon oluşturuyor. Esad rejiminin bu köylere verdiği isimler ise çok dikkat çekici.
İsrail’in Filistin’de işgal ettiği köylerin isimleri veriliyor! Buradaki Arap ahali de, bir nevi rejimin askeri gibi aslında. Bugüne kadar Kürtler’le aralarında büyük bir husumet var, çünkü onların topraklarına yerleştirilmişler.”
İşte bilgi bu olmakta.
Yapılan rasyonel.
Ayrıntı ilginç ama. 2 Kürt köyü arasına 1 Arap köyü. Kemer bu değil ama. Kemer sürekli olur.
Bu, Osmanlı’nın zorunlu iskandaki çizgisi. Asla ve kata aynı etnideki veya dindeki 2 gruba yanyana 2 köy kurmuyor. Sonuç da, dipdibe köyler. Birbirini gören ve birbirinden nefret eden köyler.
Esad, Filistin’in intikamını alıyor ama Kürtler’i Musevi yerine koyuyor böylelikle. Bu arada Esad Nusayri (Arap Alevisi), Kürtler Sünni.
Sivil-asker-milis konusu da ilginç.
Ama durum böyle anlatılınca, gayet anlaşılır.
+
Soçi mutabakatı:
“Soçi mutabakatı, 2012 sonrasında Suriye Kürtlerinin PYD öncülüğünde kendi kendilerini yönetme iddiası ve sonrasındaki kurumsallaşma sürecindeki önemli bir fasıldır. Kesinlikle son fasıl değil, ama çok önemli bir mihenk taşı. Bir kere bu mutabakatın Suriye Demokratik Güçleri’nin Suriye’nin topraklarının yaklaşık üçte birine denk düşen alan hakimiyetini, Rakka, Deyrezor ve diğer bölgelerde tek yöneten olma iddiasını zedelediği kesin.”
Kürtler ve Kobani, Bağdadi kozuyla son ataklarını yaptı. Sonucu göreceğiz.
ABD’ye güvenenlerin sonunu biliyoruz ama.
+
TC ve SDG:
“Türkiye 9 Ekim’de başlayan bu savaşla bir taraftan SDG özerk idaresini politik, idari ve askeri olarak yok etmeyi ve bir taraftan da Kürtler’in bugün ve geleceğe dair hissettikleri güç ve umudu zedelemeyi amaçlıyordu. Tüm süreç ve Soçi anlaşmasıyla Türkiye’nin bu amaçlarını tamamen değil, ama bir ölçüye kadar gerçekleştirdiğini iddia edebiliriz.”
Gözden kaçıyor;
ABD ve Rusya, Türkiye’nin Suriye’deki kalıcılığını şimdilik kabul etti. Yani bu, yalnzca başlangıç.
+
Kürtler ve Suriye:
Peki Kürtlerin Şam’la yaptığı anlaşmanın bir hükmü kalmadı mı?
Soçi mutabakatı, SDG’nin savaşın dördüncü gününde Esad rejimiyle anlaşarak, sınırın güvenliği için müşterek güvenlik hattı kurma planını da görünürde geçersizleştirdi.”
Burası muallak. Suriye ve Kürtler tarafı, birbirlerine karşı güvensiz. Asgari müşterek bulurlarsa, durum değişir. IŞİD’un bitmesi ortak minimumlardan biriydi örneğin.
+
Ara-pratik hukuk çözümü:
“SDG ve Esad rejimi arasında iki yetki alanına bölünmüş olan Haseke’den bir boşanma davası örneği vereyim. SDG bölgesinde yaşayan ve şiddetli geçimsizliğin olduğu, iki çocuklu Süryani bir çift vardı. Kadın kavgadan sonra kalkıp Kamışlo’daki ailesinin yanına gidiyor, baba da iki çocuğu kaçırıp Haseke’de, rejim kontrolü altındaki bölgeye taşınıyor. Çocuklarını yanına almak isteyen kadın SDG aile mahkemesine ve oradaki “Mala Jin” (Kadın Evi) kurumuna başvuruyor. SDG damgalı başvuru evrakları, rejim kontrolündeki bölgenin aile mahkemesine gittiğinde, “bu kâğıtlar geçersiz, biz o yetkiliyi tanımıyoruz” filan denmiyor, geçerli ve otoritesi olan belgeler olarak kabul ediliyor. Çünkü buralarda ikili bir yönetim var, resmi olarak tanınmamış olsa bile, pratikte birbirlerini tanıyarak, gündelik hayatın devamının mümkün kılıyorlar. İkili yönetimlerin kanunları arasında uyumu sağlayacak düzenlemeler yapılmış.”
Bu, fiili bir durum.
Yerel, ulusal ve uluslararası hukuk geçerliliği tartışmalı.
Dendiği gibi, pratik çözüm yani ama bu ileride ters sonuçlar yaratabilir.
+
Suriye’nin gidişi:
Suriye’de yeni anayasa görüşmeleri yapılıyor mu?
Türkiye’nin müdahalesinden önce, Rusya sponsorluğunda Şam’da 2 Ekim’de anayasa görüşmeleri yapılmıştı. Bu görüşmelere SDG’nin Arap eş başkanı da katılmıştı.
Neden Kürt eş başkan yoktu?
Muhtemelen Türkiye’nin baskıları yüzünden.”
Başkan nedenler de olabilir.
Esed ve Kobani birbirine güvenmiyor, o kesin.
Suriye, Kürtler’in yapmış olduğu şeyleri hiç onaylamadı, o da kesin.
+
2011 öncesinde Suriye’de Kürtler:
Suriye’de 2011 öncesi Kürtler açısından nasıl bir çağdı?
2011 öncesi Suriye’sinde siyaset alanı Esad ailesinin özel mülküydü. Hak ve özgürlük talepleri şiddetle bastırılıyordu. Ama Kürtler, diğer tüm toplumsal kesimler ve dini gruplardan daha fazla eziliyorlardı. Kimliksizlik, bunun sadece bir boyutuydu. Ama Mart 2011’de rejim karşıtı ayaklanma başladıktan bir ay sonra, Nisan ayında Esad, kimliksiz Kürtlerin kimliklerini iade etti. Kürtleri bu şekilde yanına çekeceğini hesaplıyordu. Ama Kürtler de cevap olarak, “bize bir şey vermiyorsun, bizden gasp ettiğini bize iade ediyorsun” dediler.”
Oradan buraya gelinmiş yani.
Ek: Türkiye’ye göçen Suriyeliler’in önemli bir bölümünün kimliksiz-haymatlos olması olasılığı var.
+
Suriye’deki diğer azınlıklar:
“1962’deki sayında Ermeni ve Süryanilerden de vatandaşlığı alınanlar oluyor.”
Dediğimiz doğrulanıyor.
+
Arap Kemeri projesi:
Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin bu bölgeye yerleştirilmesi projesinin sonuçları ne olur?
Türkiye, bu şekilde hem içeride, mültecilerden kaynaklı tansiyonu azaltacağını, hem de oradaki Kürt nüfusu seyrelteceğini düşünüyor. Bu, bir nevi Hafız Esad’ın Arap Kemeri’ni genişletmek. Fakat o bölgeye ikinci bir iskan politikası, zaten çok gergin olan Arap-Kürt ilişkilerinin içine mayın döşemek anlamına gelecektir.”
Türkiye’nin de, Suriye’nin de istediği bu.
2 düşman ülkeden 2 dost ülke durumuna geçebilirler yani.
(27 Ekim 2019)

Hiç yorum yok: