Pazar, Ekim 20, 2019

Yanılmış, Kırılgan, Bitebilir Devlet Olarak Lübnan


Devletlerin başarısı için birçok terim var. Bir de 12 maddelik ve 10 üzerinden puanlı, uluslararası bir kriterlendirme listesi:
Social indicators:
Demographic pressures
Refugees or internally displaced persons
Group grievance
Human flight and brain drain
*
Economic indicators:
Uneven economic development
Poverty and economic decline
*
Political and military indicators:
State legitimacy
Public services
Human rights and rule of law
Security apparatus
Factionalized elites
External intervention”
Toplumsal ölçütlerde dinsel veya etnik uyuşmazlık, iktisadi ölçütlerde global ekonomik kriz, askeri ölçütlerde iç veya dış savaş da olabilirmiş listede. Yani devletlilik kavramsal çerçevesi, zaman ve mekan içinde değişebilir bizce.
+
Lübnan, 120 üzerinden 85 alarak, en yüksek riskli devlet sıralamasında, 44. sırada yer alımş.
Karşılaştırma için Türkiye aynı listede, 80,3 ile 59. sırada.
Listede 178 ülke var, ve 60 / 120 = % 50 olumlu puan alabilenlerin sayısı, 59 yalnızca.
+
Lübnan’ı Türk bir köşe yazarı anlatmış:
“Lübnan, 15 kanlı yılın ardından, 1990’da biten iç savaşın yaralarını hâlâ saramamış bir ülke.
Savaş çok dinli, çok mezhepli, çok kültürlü ülkede altyapı, tarihsel doku, sanatsal birikim gibi, toplumsal yapıyı da harap etmiş. Kimi yerlerde birbirine birkaç metre mesafedeki cephelerde yıllarca savaşan Lübnanlılar, savaşı bitirecek her çözüme sarılır hale gelmiş.”
Burada tuhaf olan şey, Türkiye’nin 36 yıllık iç savaş ve 100 bin ölünün ardından hala savaştan kaçar olmaması. Yani, aynı coğrafyada yer alsalar bile, ülkelerin ve halkların toplumsal / kültürel eğilimleri farklı olabiliyor.
Daha da berbatı, liberalizm üzerinden gidilirse, bundan 15-20 yıl önce İstanbul bile isteye, artık işlevini yitirmiş Beyrut’un yerine geçirilmek istendi ve buna başlandı. Bugünkü İstanbul’un çığırından çıkmış uluslararasılığı, Lübnan’ın mirası yani. Ve bu isteyerek oldu, para için oldu ama parasal zarar daha fazla.
+
“Mezhep esaslı anayasa ve devlet idaresi kanı durdurdu, savaş yıllarına nispeten bir istikrar da getirdi, ancak Lübnan’ın geleceğini de ipotek altına aldı.”
Evet, savaş durdurulabilir ama bununla birlikte çözümlü barış da durdurulabilir, daha doğrusu barış çözümü durdurabilir. Bunun başka bir versiyonunu AB, 75 yıldır yaşıyor: Barışsız bir barış. Ya da 450 yıllık lanetin ve mirasın devamı.
+
“Lübnanlılar savaş yıllarında kamuflaj kıyafetlerle gördükleri simaları, takım elbiseler içinde karşısında buldu.”
Evet, çünkü kadrolar değişmez veya yavaş kurulur.
Çeka KGB olur, Teşkilat-ı Mahssa MİT olur, vb, vd.
+
“Mezhep esaslı anayasa, cumhurbaşkanının Hristiyan Maruni, başbakanın Müslüman Sünni, meclis başkanının Müslüman Şii olmasını öngörüyor. Bu durum kamu kurumlarından orduya, bankalardan okullara her yerde geçerli. Mezhepçi anayasa, ülkenin baştan sona din ve mezheplere göre düzenlenmesine ve kansız bir şekilde bölünmesine yol açtı.”
Sorun, bu devlet dilimlenmesinin, adil ve taraflarca kabul edilebilir olmasında.
Bizdeki Sünni dışlayıcılığı türü eğilimler, çözümsüzlük yaratıyor. O zaman da baskı artıyor.
+
“Bu durum, Lübnanlılık üst kimliğinin oluşturulamamasına yol açtı.”
İşte bu.
Ulus-devlet, ilan edildiği 1793’ten beridir işlemedi ama bu geçerlilik-gerçek hep inkar edildi.
Örneğin, ABD kendine ulus ve/ya ulus-devlet diyor ama bir ABD’lilik yok, nüfusun en az % 30’u için yok. ABD’li olmanın hiçbir ortak paydası yok çünkü. Nerede çokluk, orada b.kluk çünkü.
+
“Siyasi krizlerin de günlük rutin haline geldiği Lübnan’da, 27 aydır cumhurbaşkanı seçilemediği, neredeyse 1 yıldır hükümet kurulamadığı, hükümet ortaklarından birinin ‘istifa’ imasının bile, deprem etkisi yaptığı düşünüldüğünde, ülkenin ne kadar kırılgan olduğu anlaşılabilir.”
Kırılgan değil, kaoslu.
Bu durumda, devlet hizmetlerini vermez duruma gelir. Rüşvet alır başını gider.
Diğer bir deyişle:
Eğer devlet, kendi altyapısını ve sokağını izlemezse, oralarda feçes birikir. Bu da, sistemi zehirler. Yani, bunun için illa ki savaş gerekmiyor. Uzun süreli barışta da böyle olabiliyor.
Bir tür devlet-içi oto-kontrol mekanizmaları bütünü gerekli.
Şerh: Devlet karşıtı bir anarşist olarak, işleyen ve/ya işletebilen devlet modelleri tasarlamamız, ironinin ötesinde bir moment. Ancak, devletsizliği savunmak, devletsizliği ilk önce görenlerden / algılayanlardan biri olmak demek. Ondan sonraki seçim, çözüm arayışı olabilir veya bırak dağınık kalsın, çıkarımızadır, olabilir. Biz, beyin fırtınası yapıp, olası çözümleri düşünmek yanlısıyız.
+
“Ekonomi çark artık dönmeyecek hale gelince, ülkeyi yönetenler harekete geçti. Adını, Lübnan bayrağının sembolü olan ve geçtiğimiz günlerde önemli bir bölümü yanan sedir ormanlarından alan bir dizi konferans yapıldı. Birçok ülkenin ve uluslararası para kuruluşunun katıldığı toplantılarda, Lübnan’a 10 milyar dolardan fazla düşük faizli kredi vaadi verildi. Ancak kredilerin serbest bırakılması için Lübnanlı yetkililerin elektrik, su, altyapı, sağlık gibi kamu hizmetleri dahil, acil sorunlara ilişkin projeler hazırlaması gerekiyor.”
İşte bu, global ve ulusal kısırdöngü demek.
Uzaktan veya masabaşından Dünya ve ülke yönetilmiyor, devlet ancak alanda ve alan içinde yönetilebilir.
Not: Lübnan, tarihöncesinden tarihe geçişte, ilk proto-tarımın yapıldığı ülke ve o sedir ormanları da, bir zamanlar kurak olmayan bir iklimin simgesi. İnsan türü, girdiği her yerni kuruttuğu gibi, Lübnan alanını da çöle dönüştürmüş.
+
“Diğer taraftan Lübnan Başbakanı Saad Hariri, hükümetin başı değilmiş gibi, ülkedeki duruma ilişkin sorumluluğu yokmuş gibi, kendisine ve hükümet ortaklarına 72 saat verdiğini ve eğer ‘Kendisini ve göstericileri ikna edebilecek bir çözüm önerisi sunulmazsa, farklı şekilde konuşmaya başlayacağını’ söyledi.”
En acısı bu:
Açmazı yaratanların, durumu hiç üzerlerine alınmaması. Bugüne kadar tüm devletleri, devletleri yönetenler ve devletleri savunanlar bitirdi. Çok nadiren devlet karşıtları devlet bitirdiler.
+
“Lübnan’daki gösterileri Arap Baharı ile ilişkilendirip, Lübnan Baharı diyenler var.”
Resmen, Allah yazdıysa bozsun.
Arap Baharı, Suriye’yi ve Libya’yı haritadan sildi.
Lübnan daha önce haritadan zaten silinmiş, Lübnan Baharı bir daha siler.
+
Toparlama ve çıkış:
Evet, Lübnan ve onun gibileri, global hegemonlar bu duruma taşıdı.
Ancak, Lübnan gibiler de, yangına benzin döktüler. İç savaşın yanısıra, Filistinliler’in oraya girip, ortalığı daha da tarımar etmesi de var tarihçede.
Dünya’daki ülkelerin çoğu, eski sömürgeler. 1. ve 2. Dünya Savaşı ertesinde kademe kademe kuruldu. Osmanlı 40, İngiltere 75 ülke çıkardı. Daha da çıkacak.
Anımsayalım:
Dünya’da maksimum 6 bin halk var ama 200 maksimum devlet var. Yani, halkların yalnızca % 3,5’u devlet denemesinde, o da idrar zoruyla.
Tarih, Türkler’in 1.550 yılda 150 devlet kurup batırmasıyla, Çinliler’in 1.800 yılda 1 ülke çevresinde dolanması parantezlerinde dolanıyor. Daha ötesi yok yani.
Tarihte devlet kurmamayı kayıtlı olarak ilk savunanlar da Türkler. Devlet kurmayı, çinlileşme olarak niteleyip, aşağılamışlar, ardından bunun için iç savaşa tutuşmuşlar. Yani, herkes devlet kurmak için savaşır, Türkler devlet kurmamak için savaşmışlar.
Lübnanlılar ise, hazır devlet bulmuşlar, onu nasıl batırırız, diye debeleniyorlar gibi.
Tamam, halkların trajedisi berbat ama yinelenmiş trajediler de epeyidir komedi.
Son cümle:
1945-1985 Beyrut’undan nemalanan bir Lübnan, yaşadıklarının tümünü hak eder bizce…
(20 Ekim 2019)

Hiç yorum yok: