Ağaca
bakarken ormanı, ormana bakarken ağacı gözden kaçırmamak gerekli. Bunun için
de, ölçek ve ölçütlerini belirgin kurmalısın. Bir de belli nesnel önkoyut
bilgiler vardır, onları kullanırsın.
Dünya
Sistemi tüm tarihi 5 bin yıllık bir bütün olarak ele alır.
Doğu x
Batı ve/ya İslam x Hristiyanlık ve/ya cihad x haçlı seferi olarak adlandırılan
ikilik ise, 1.400 yıldır var. Fas-İspanya ve Endonezya-Filipinler arasında,
göze pek çarpmayan ve doğrudan dilegetirilmeyen biçimde Güney x Kuzey, fakir x
zengin, barbar x uygar olarak da kurulu.
Ancak,
tarihin siklussallığını Dünya Sistemi çok iyi saptamış ve izlemiş.
600-1500
arasında bugünkü Batı’nın yerine, dominant kültür olarak İslam vardı. Bilimde
bile İslam bir nolu idi. Müslüman İbn-i Sina’nın tıp kitabı, Orta Çağ’sal Batı’da
900 yıl okutuldu örneğin.
Sikluslarda
faz kaymaları olabilir. AB için böyle olmuş ve 400-1500 arasında, 400’ler,
800’ler, 1200’ler barbar istilaları nedeniyle, uzun bir dip dönemi yaşamış AB.
Ancak 1950 geldiğinde, AB de artık en
çok 2 no idi: Bir zamanların topraklarında güneş batmayan imparatorluğu ve
1945’in 1 nosu İngiltere, şu an 10 noda örneğin. 1.100 yıllık iniş, 450 yıllık
çıkış var yani, asimetri var yani.
Önce
AB’nin başlattığı, sonra ABD’nin devam ettiği biçimde, Batı’nın üstün olduğu bu
dönemde oryentalizm dogması inşa edildi. Doğrularla sınandığında hiçbir zaman
geçerli olmadı ama tüm dogmalar gibi, inatla yaşatıldı. Bu nedenle, doğulu aydın da, kendi ülkesine ve
kültürüne Batılı gözü ile baktı.
Bunun en
son momenti şu ve derdimiz de o tez:
“İslamiyetin
Avrupa'da ciddi bir yükselişe geçtiğini belirten Bernard Lewis, Avrupa'nın
geleceğinin “İslamlaşan Avrupa mı, yoksa Avrupalılaşan İslam mı?” sorusuna
bağlı olduğunu söyledi.”
Öncelikle
bu ikisi; çelişmez, çatışmaz ve birbirini engellemez.
Ancak,
‘avrupalılaşan İslam’ı, ‘fransızlaşan İslam’ veya ‘almanlaşan İslam’ diye
okumak daha uygun. Osmanen Germana başka bir AB ülkesinde öyle olmaz, olamaz
da.
Burada
AB x ABD karşıtlığını açımlamak uygun:
ABD tek
dilli, AB 30 dilli. Üstelik, ulus-devlet üzerinden tek dili savunan ve 200
küsur yıl için dayatan da AB idi.
ABD ise,
çokdilliliği bundan sonra yaşayacak. Güney eyaletlerinde İngilizce’den çok
İspanyolca hakim ve Asyatikler İngilizce’yi bilseler de, kültürel kimliklerini,
bizim Alamancılar gibi, çok daha uzun süre yaşatacaklar. Bu, Batı tarafından asimile edilemeyen (ve
hatta az biraz Batı’yı asimile etmiş) lümpen Doğu(lar) gibi, ilginç-ironik
bir moment demek.
AB’deki
bazı ülkelerde Müslüman nüfus % 15’i geçti ve ülkenin asıl halkı çoğalmıyor,
Müslüman nüfus ise haldır haldır ürüyor. Dolayısıyla, ırk ve din olarak o
ülkelerde tersine bir asimilasyon
yaşanacak. Üstelik bu, 400’lerdeki Kavimler Göçü’nde de yaşanmıştı: Sonuç
baştan belli yani.
Gelelim
en son irdelememize:
Nasıl ki
Le Roy’un saptadığı üzere, oryentalizm bir kurguysa ve kurmacaysa, yine onun
gözlediği ve saptadığı biçimde, hem islamlaşan Avrupa, hem de avrupalılaşan
İslam birer kurgu.
Yani,
diaspora nasıl ki gurbette icat edildiyse, yani o sürgünler, kendi ülkelerinde
kendi kültürel kimliklerine sahip çıkmadılarsa ama gurbette hayali bir kültürel
kimliğe sarıldılarsa, ‘AB’deki İslamcılık’ da nev-icat bir şey. Alamancılar,
kendi ülkelerinde bu kadar fanatik veya köktenci değildi yani. Yenilenin
sopayı daha çok istemesi (veya barbarın uygara karşı daha da barbarlaşması)
gibisinden bir aşağılık kompeksiyle, irticaya sarıldılar. Ki bunu, Müslüman-Arap
istilası zamanında Hristiyan-İspanya, engizisyon ve rekonkizisyon ile aynen
yaratmıştı.
Ara
saptama: Yani, oksidentalizm ve oryentalizm, aynı madalyonun 2 yüzü olmakta:
Yenilen taraf, fanatikleşmekte.
‘Avrupalılaşan
İslam’ın tarihsel başka bir yönü de var:
İslam
başta yalnızca Arap idi. Bugün ise 100’ün üzerinde halk Müslüman. Her halkın
müslümanlaşma ve müslümanlaştırılma yolu farklı oldu. Ki zaten çoğu halklar,
ölmemek için Müslüman veya Hristiyan oldu.
O zaman
olmayan bu gönüllük ilkesi, bu koşullarda var. Gerçi AB’lilerin İslam
düşmanlığının getirdiği eziyet ile Arap zulmü de birbirine oldukça yakın
şeyler.
Aranot:
Müslüman göçmenleri son 1-2 yıla kadar hemen hiç görmemiş Doğu Avrupa ülkeleri,
ülkelerinden transit geçen 4-5 milyon kişiden sonra, hızla İslam düşmanı
oldular.
En genel
boyutuyla bakınca ise, 400’lerdeki asıl Kavimler Göçü de, bu neo-Kavimler Göçü
de, global kültürü yoğuran ve metamorfozlayan birer süreç.
Burada
önemli olan, kültürel ozmosis sırasında, azınlıksever slaktivizmden, ulusal
emekçi haklarını savunan fransız faşiste kadar tüm süreçlerin olurken izlenip
kaydedilmesi.
1960-2010
sırasında Türk Müslümanlar’ın dönüşüm süreci, Almanlar tarafından gözardı
edildi. Çünkü, Nazizm korkusuyla, onlarda vatandaşlarını ulusal kimlikle
kaydetme yok. Almanya’daki Türk sayısı 4-8 milyon arasında tahmin ediliyor
örneğin.
Önümüzdeki
onyıllarda AB’deki Müslüman nüfusun, alaturka tehcir ve/ya mübadele benzeri
süreçlerle yüzyüze getirileceği çok kesin. Ki zaten Almanya, kesin dönüş
yapanları destekleyerek bunu zamanında yaptı çoktan.
Benzeri
sertliği İngiltere yapmaz veya yapamaz, çünkü kendisi parçalanacak zaten.
Müslümanlar aradan sıyrılıp, küçük bir federasyon bile kapabilirler: Sonuçta
bugün Andorra diye bir devlet, benzeri bir din kavgası nedeniyle var.
Görüldüğü
gibi oryentalistler; konuya çok kaba, entelejensiya olarak, kapıkulu ruhuyla
bakıyorlar.
500
milyonluk AB’de 20 milyonluk bir Müslüman grup, belki çok yüzyıl daha
süregidecek. Ancak, global kaos dönemi AB’ye de sıçrarsa, onlar da birbirlerine
girerler: Alamancılar girmişti zamanında zaten.
Biz,
bunun bir dert olmadığını ama Afrika’da ve Latin Amerika’da hristiyanlıktan
çıkanlar nedeniyle, global Müslüman-Hristiyan nüfus dengesinin değişiminin bir
dert olacağını öngörüyoruz. Sonuçta, % 20’lik bir Müslüman azınlık barındıran
Surinam’da o azınlık, darbe yapıp, yönetime geçmeye çalıştı çoktan.
Neydi?
Ağaca
bakarken ormanı da göreceksin, ormana bakarken ağacı da göreceksin.
Dipnot 1:
Türkiye
/ Doğu-Batı arasındaki 400 yıldan daha kısa siklusları pas geçtik. Bu konu şu
kitapta irdelenir:
+
Dipnot 2:
Lewis’e atfedilen
sözün asıl sahibi şu kişi imiş:
“Kitapta
Suriyeli düşünür Sadık el Azm’ın, Avrupa’nın geleceği hakkındaki şu görüşünü
alıntılamışsınız: “Müslümanlaşmış bir Avrupa mı olacak, Avrupalılaşmış bir
İslam mı? Bütün mesele bu.””
Bu
arada, tam bir çarşıdaki pirince giderken, evdeki bulgurdan olma durumu
onunkisi:
“Sadık
Celal el-Azm ile Suriye üzerinde konuşma imkanı buldum. El Azm, "Arap
Baharı: Neden tam da şimdi?" başlıklı makalesi…”
Tarih
2013, görüşen Soli Özel gibi biri, entelejensiya yani, liberal demokrat
takılanlardan yani.
Arap
Baharı’nın ve Suriye’nin şu an nerelerde olduğu belli.
İronik
olan şu ki aynı Suriye, tam 75 yıl, resmi haritasında kendini Hatay’a sahip
gösterdi.
(22 Mayıs 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder