Türk
Solu’nun tarihi, ‘sudaki balıklar içinde yaşadıkları su hakkında nasıl bu kadar
aptal ve cahil kalabilir?’ tarihi olmakta.
Türkmen’in
durumu da buna dahil. Kendisi editör olarak çalışmış hep. Şimdi de Türk Solu
konusunda bir kitap derlemiş.
Bazı
saptamaları şunlar:
“Solu
diğer ideolojilerden farklı kılan vasfı, onun toplumun, tarihin, doğanın,
insanın değişebileceğine/değiştirilebileceğine olan inancıdır.”
Geçersiz
bir tanım.
Geçerli
tanım şu:
1945 sonrasında sol Dünya’yı
değiştireceğine inanarak sabitledi, sağ Dünya’yı sabitleyeceğine inanarak
değiştirdi.
Bir tür
tezin antitez, antitezin tez olması, ikamesi, işlevini yerine getirmesi durumu
bu. Bu, Fransa Devrimi’nden kalan sol-sağ ayrımının da yaşadığı üzere, tarihin
dinamizminin ve kaotizminin getirdiği koşullar nedeniyle ters köşeye yatmalar
nedeniyle böyle oldu. Hatanın birincisinde belki pas geçilebilirdi ama bu
onuncu yineleme oldu, artık affedilemez, özellikle de 1968 salakları ellinci
yıllarını utanmadan kutlarlarken.
Bir
saptaması daha:
"Kürtler,
70’lerin ikinci yarısından sonra Türkiye solunun bölünme macerasına dahil olup,
birleşik mücadeleden uzaklaştılar ve kendi örgütlerini kurarak taleplerinin
tanınması yolunda mücadelelerine devam ettiler. Bunda Kemalizm’in sadece Türk
aydınını etkilemekle kalmayıp, Türkiye sosyalist hareketinin ezici çoğunluğuna
da az ya da çok nüfuz ederek onun Kürt sorununa bakışını belirlemesinin payı
büyüktür."
Bu, bile
bile dezenformasyon.
Cumhuriyet’in
ilk yasal ve seçilmiş sol partisi olan TİP’i Kürtler / Kürtçülük bitirdi.
Kürtler, Türk Solu’na aşırı zarar verdiler. Bugünün HDP’si dahil, yasal veya yasadışı
sol bir Kürt parti olamadı (belki kenarda köşede kalmış olanlar vardır).
Bildiğimiz uç feodal-muhafazakar
çizgideydiler hep.
Bölünme
meselesi de, hem Türkler, hem de Kürtler için, ‘baş ol da, soğan başı ol’ ama ‘ya devlet başa, ya kuzgun leşe’de,
oyunu kaybedince, kelleyi vermeyip, ağlak yapmaca geçerli oldu. Yoksa, her
kaybeden beslenmeyip asılsa, bugün TC’de 80 değil, 0 milyon kelle olurdu.
Gelelim
üçüncü saptamaya:
Daha
önce İletişim Yayınları da benzeri bir Türk Solu cildi çıkardı: Fahiş saptama
hatalarıyla dopdolu.
Bu da
öyle:
“Sosyalist
hareketin Türkiye’deki politik-entelektüel birikiminin solla temas eden veya
kadro düzeyinde onu taşımaya meyyal genç kuşak tarafından yeterince bilinmediği
göz önünde bulundurulduğunda…”
Yuh
yahu. Şu anda tüm dönemler için kitabı bulunmayan sol yazar kalmadı: Yılmaz
Güney’in Kürt devleti kurmaca oyunları metinleri
bile var ortalıklarda.
“Türkiye
solunun her dem kendine ait bir âlemi, bir “hayatı” olmuştur. Zengin bir fikri
geleneğin üzerine oturmuştur.”
Biz tam
tersini düşünüyoruz ve yaşadık. 1923 sonrasıki Türk Solu, aşırı tekdüze, hep
aynı hikaye türünden gitti. Bir tek 10-20 yılda bir yeni kuşaklar, eski
kuşakları inkar edip, başa geçip, aynı hataları birebir yinelediler, o kadar.
“Türkiye
toplumunun 1960 sonrasında girdiği yeni dönem, genel olarak devlet-toplum
ilişkilerini belirleyen iktidar pratiklerinde önemli dönüşümlerin yaşandığı bir
dönem oldu.
…
Bu
dönemin ayırt edici yanı ise, bana göre, silahlı mücadelenin hareketin
gündemine girmesiyle birlikte devletin cepheden karşıya alınmasıdır.”
Birinci
paragraf genel olarak geçerli, ikinci paragraf özel olarak geçersiz.
Bugün
hala Deniz Gezmiş’in eline silah almadığı teraneleri yutturulmaya çalışılıyor,
oysa o, silahlı eğitime gidip, bunu becerememiş biri.
Dolayısıyla,
1968’liler ve 1978’liler arasında bu sözü edilen silahlı mücadele konusu farkı
var. 1968’liler, hala 1978’lileri çok vahşi olmakla suçlarlar, o da her ne
demekse. Bu arada 1978’liler, o adı alabilmek için, 1985-2005 arasında sıkı
mücadele verdiler, 1968’liler o dönemi inkar ettiler çünkü. Ki bu da 10 yılda
oluşmuş bir kuşak ayrımı demek.
Dolayısıyla
Türk Solu’nun derdi, eylemci yetiştirememek değil, kuramcı yetiştirememek
olageldi hep. Kemalizm takıntısı, 1960 ertesindeki ilk yıllarda yazan, tekne
kazıntısı 1920 doğumlular için sözkonusuydu. Kıvılcımlı dahil Türk Solu, o
zamanlar darbeciydi, Kıvılcımlı 1971’i bile desteklemişti.
Ara
şerh: Ki Kemalizm, uygulamada birinci ilke olarak, ordu-sivil iktidar ayrımını
getirdi. Darbecilik, Atatürk’ün ilkesi değildi, 1960’ın emir-komuta zincirini
bozan generallerinin uydurmasıydı. Kafadan uydurdukları iç tüzük maddesi ile
davrandılar hep.
Artı
Türk Solu, solcu general olabileceğini sandı hep. Hatta, 1970’ler sonu harp
okulu mezunlarının ileride solcu generaller olacağı bekleniyordu, Fetöcü
oldular.
Bakın
nasıl aymazca saptamalar var:
“ (Behice
Boran’ın) Türkiye devriminin strateji sorunlarına ilişkin tartışmalarda aldığı
tutum, Türkiye ve Osmanlı sosyal formasyonunun ne’liğine değgin getirdiği
analizler…”
Uğur
Mumcu kendisiyle ilgili bir röportaj kitabı yapmıştı. Orada onun beyhudeliğini
kendisi ortaya koymuştu.
Osmanlı
analizlerine gelince, ulu manitu
İnalcık’ın eserleri fahiş bilgi hataları dolu hala ve o kitaplar kutsal kitap niyetine ortalıklarda dolanıyor.
Başa
dönersek:
Dediğimiz
gibi Türk Solu, kendi konularında bile, hep aptal ve cahil kaldı.
Bu
arkadaş da bunlara den den de den den ekledi yine.
Biz de
eleştirilere den den de den den ekledik yine.
(31 Mayıs 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder