Perşembe, Mayıs 31, 2018

Emir Ali Türkmen Negasyonu


Türk Solu’nun tarihi, ‘sudaki balıklar içinde yaşadıkları su hakkında nasıl bu kadar aptal ve cahil kalabilir?’ tarihi olmakta.
Türkmen’in durumu da buna dahil. Kendisi editör olarak çalışmış hep. Şimdi de Türk Solu konusunda bir kitap derlemiş.
Bazı saptamaları şunlar:
“Solu diğer ideolojilerden farklı kılan vasfı, onun toplumun, tarihin, doğanın, insanın değişebileceğine/değiştirilebileceğine olan inancıdır.”
Geçersiz bir tanım.
Geçerli tanım şu:
1945 sonrasında sol Dünya’yı değiştireceğine inanarak sabitledi, sağ Dünya’yı sabitleyeceğine inanarak değiştirdi.
Bir tür tezin antitez, antitezin tez olması, ikamesi, işlevini yerine getirmesi durumu bu. Bu, Fransa Devrimi’nden kalan sol-sağ ayrımının da yaşadığı üzere, tarihin dinamizminin ve kaotizminin getirdiği koşullar nedeniyle ters köşeye yatmalar nedeniyle böyle oldu. Hatanın birincisinde belki pas geçilebilirdi ama bu onuncu yineleme oldu, artık affedilemez, özellikle de 1968 salakları ellinci yıllarını utanmadan kutlarlarken.
Bir saptaması daha:
"Kürtler, 70’lerin ikinci yarısından sonra Türkiye solunun bölünme macerasına dahil olup, birleşik mücadeleden uzaklaştılar ve kendi örgütlerini kurarak taleplerinin tanınması yolunda mücadelelerine devam ettiler. Bunda Kemalizm’in sadece Türk aydınını etkilemekle kalmayıp, Türkiye sosyalist hareketinin ezici çoğunluğuna da az ya da çok nüfuz ederek onun Kürt sorununa bakışını belirlemesinin payı büyüktür."
Bu, bile bile dezenformasyon.
Cumhuriyet’in ilk yasal ve seçilmiş sol partisi olan TİP’i Kürtler / Kürtçülük bitirdi. Kürtler, Türk Solu’na aşırı zarar verdiler. Bugünün HDP’si dahil, yasal veya yasadışı sol bir Kürt parti olamadı (belki kenarda köşede kalmış olanlar vardır). Bildiğimiz uç feodal-muhafazakar çizgideydiler hep.
Bölünme meselesi de, hem Türkler, hem de Kürtler için, ‘baş ol da, soğan başı ol’ ama ‘ya devlet başa, ya kuzgun leşe’de, oyunu kaybedince, kelleyi vermeyip, ağlak yapmaca geçerli oldu. Yoksa, her kaybeden beslenmeyip asılsa, bugün TC’de 80 değil, 0 milyon kelle olurdu.
Gelelim üçüncü saptamaya:
Daha önce İletişim Yayınları da benzeri bir Türk Solu cildi çıkardı: Fahiş saptama hatalarıyla dopdolu.
Bu da öyle:
“Sosyalist hareketin Türkiye’deki politik-entelektüel birikiminin solla temas eden veya kadro düzeyinde onu taşımaya meyyal genç kuşak tarafından yeterince bilinmediği göz önünde bulundurulduğunda…”
Yuh yahu. Şu anda tüm dönemler için kitabı bulunmayan sol yazar kalmadı: Yılmaz Güney’in Kürt devleti kurmaca oyunları metinleri bile var ortalıklarda.
“Türkiye solunun her dem kendine ait bir âlemi, bir “hayatı” olmuştur. Zengin bir fikri geleneğin üzerine oturmuştur.”
Biz tam tersini düşünüyoruz ve yaşadık. 1923 sonrasıki Türk Solu, aşırı tekdüze, hep aynı hikaye türünden gitti. Bir tek 10-20 yılda bir yeni kuşaklar, eski kuşakları inkar edip, başa geçip, aynı hataları birebir yinelediler, o kadar.
“Türkiye toplumunun 1960 sonrasında girdiği yeni dönem, genel olarak devlet-toplum ilişkilerini belirleyen iktidar pratiklerinde önemli dönüşümlerin yaşandığı bir dönem oldu.
Bu dönemin ayırt edici yanı ise, bana göre, silahlı mücadelenin hareketin gündemine girmesiyle birlikte devletin cepheden karşıya alınmasıdır.”
Birinci paragraf genel olarak geçerli, ikinci paragraf özel olarak geçersiz.
Bugün hala Deniz Gezmiş’in eline silah almadığı teraneleri yutturulmaya çalışılıyor, oysa o, silahlı eğitime gidip, bunu becerememiş biri.
Dolayısıyla, 1968’liler ve 1978’liler arasında bu sözü edilen silahlı mücadele konusu farkı var. 1968’liler, hala 1978’lileri çok vahşi olmakla suçlarlar, o da her ne demekse. Bu arada 1978’liler, o adı alabilmek için, 1985-2005 arasında sıkı mücadele verdiler, 1968’liler o dönemi inkar ettiler çünkü. Ki bu da 10 yılda oluşmuş bir kuşak ayrımı demek.
Dolayısıyla Türk Solu’nun derdi, eylemci yetiştirememek değil, kuramcı yetiştirememek olageldi hep. Kemalizm takıntısı, 1960 ertesindeki ilk yıllarda yazan, tekne kazıntısı 1920 doğumlular için sözkonusuydu. Kıvılcımlı dahil Türk Solu, o zamanlar darbeciydi, Kıvılcımlı 1971’i bile desteklemişti.
Ara şerh: Ki Kemalizm, uygulamada birinci ilke olarak, ordu-sivil iktidar ayrımını getirdi. Darbecilik, Atatürk’ün ilkesi değildi, 1960’ın emir-komuta zincirini bozan generallerinin uydurmasıydı. Kafadan uydurdukları iç tüzük maddesi ile davrandılar hep.
Artı Türk Solu, solcu general olabileceğini sandı hep. Hatta, 1970’ler sonu harp okulu mezunlarının ileride solcu generaller olacağı bekleniyordu, Fetöcü oldular.
Bakın nasıl aymazca saptamalar var:
“ (Behice Boran’ın) Türkiye devriminin strateji sorunlarına ilişkin tartışmalarda aldığı tutum, Türkiye ve Osmanlı sosyal formasyonunun ne’liğine değgin getirdiği analizler…”
Uğur Mumcu kendisiyle ilgili bir röportaj kitabı yapmıştı. Orada onun beyhudeliğini kendisi ortaya koymuştu.
Osmanlı analizlerine gelince, ulu manitu İnalcık’ın eserleri fahiş bilgi hataları dolu hala ve o kitaplar kutsal kitap niyetine ortalıklarda dolanıyor.
Başa dönersek:
Dediğimiz gibi Türk Solu, kendi konularında bile, hep aptal ve cahil kaldı.
Bu arkadaş da bunlara den den de den den ekledi yine.
Biz de eleştirilere den den de den den ekledik yine.
(31 Mayıs 2018)

Hiç yorum yok: