Tanzimat
1838 momentli.
Cumhuriyet
onu 1923-1938 arasında fiiliyata dökebildi ancak.
Batı
ilerledi, Doğu / alaturkalık onu yakalayamadı. Batı olarak AB, kendini tasfiye
etti: Bu, 2 dünya savaşı ile, yani Atatürk’ün gözü önünde oldu ama onun tarih
bilinci bunu ayırsamaya yetmedi.
1945
sonrasında, sanıldığının tersine ilkin İnönü eliyle, ABD vassalı kılındık.
ABD
1945-2015, AB’nin ona 2 dünya savaşıyla bedavaya verdiği bir nolu hegemonluğu
batırmakla geçti. 1960-1980 arası onun
çizgisi değildi.
1960-1980
arası reel-tarih; hızlı kentleşme (20
tane 3. Dünya büyükkenti oluştu), sanayileşme, özgürlük dalgası, yeni 50 ülke
demek oldu.
ABD ise
bu dönemi, Latin Amerika ülkelerinde, Türkiye’de, hatta Güney Kore’de askeri
darbeleri destekleyerek veya onları doğrudan oluşturarak kullandı.
Türkiye’deki
3 askeri darbeyi yapanlar, arkasından gelen
liberal dalgaya ayakçılık yaptıklarını anlayamadılar. Oysa, devirdikleri
Menderes 0 nolu liberal idi.
Nasıl ki
generaller liberalizmi kavrayamadı, aynı biçimde en kapitalist ABD olsun, AB
olsun, TC-TÜSİAD hempaları olsun, liberalizmin olası sonuçlarını ne
öngörebildiler, ne de onlar gerçekleştikten sonra onları kavrayabildiler.
Devleti
gevşetmek isterken, kendi ülkelerinde bile işlemeyen / yanılmış devletler yarattılar. Devletin iç denetimi olmayınca,
vatandaşlar ya da neo-köleler feci lümpenleştiler: Köle ruhlu tüketiciler
yerine, asılası talancılar oldular.
Dolayısıyla
Türkiye’de 35 yılda, devlet tasfiye edildi, sanayi kurulamadı, ödenemeyecek bir
borç yaratıldı, iç ve savaş momenti baş edilemez noktalara getirildi.
Ekonomik
kriz, kapitalizmin de, daha önceki ekonomik modların da genel eğilimi. Dewey’in
1895-1945 ABD’si için ayrıntılı olarak saptadığı üzere, ekonominin iç
siklusları var. Bunların faz farkı kayması ve kümülatif-kümülasyon aktarımı nedeniyle böyle.
Krizlerse,
süreksizlik dönemleri.
Dünya
ekonomisi 2007’den beridir bir süreksizlik içinde. Ekonominin temel kuralları
aşırı zorlandığı için, ekonomiler eski durumlarına geri döndürülemiyor.
TC’nin
ekonomisi de, siyaseti de, militarizmi de öyle.
Bu borç
ödenemeyecek ve kimsenin de üçte biri bile olsa, bir ödeme planı yok. Tarihte
öyle kolayca oyundan çıkılamıyor ama.
Siyaset,
tüm partilerin sağ olmasıyla kilitlendi.
Askeriye
ise, yenilenmiş teknoloji ama eskiden de
eski insan zihniyeti momentli durumunda. 2016 sonrasında ordu, orduluktan
çıktı, çıkarıldı daha doğrusu.
Erdoğan,
16 yıl boyunca durumu buralara bunu kendisinin taşıdığını kavrayamıyor.10
yıllık maksimum siyaset-iktidar süresini doldurduktan sonra, politikayı
bırakması gerekirken, devam edince, tüm koşullar / olanaklar zorlandı ve
yırtıldı. Kendi partisini yok ediyor farkına varmadan ki farkına varsa da yapar
aynısını.
Vardığımız
/ vardırıldığımız başkanlık sistemi, bütünlüklü bir sistem değil ve uygulanamaz
durumda.
Mayıs
2018 döviz krizinin gösterdiği üzere, tek adam olmak için ipler yeterince onun
elinde değil. Ki daha uluslararası ekonomik cezalar gelmedi.
Bu
durumda 2018 erken seçimleri, yeni yırtılmalar yaratacak demektir.
HDP’nin
savaş alanına dönmesi olabilir.
MHP’nin
sokağa dönmesi olabilir.
Tam
sömürgeleşme olabilir, sömürge valisi olarak atanmış bir CHP’li ile.
Başta
İzmir Cumhuriyeti olmak üzere, geçici parçalanmalar ve sonra birleşmeler
olabilir.
Hepsi
mümkün ama en çok da şu an için göze
çarpmayan sürprizler mümkün.
Vatan
Partisi’nin son 30 yıllık çizgisi gibi abuksamaların bir bölümü, tuhaf tarihsel
çatlaklar oluşturabilir.
Halk
isyanı çıksaydı çıkardı. O bir şık değil şimdilerde.
Sol
çizgi çıksaydı çıkardı. O da bir şık değil şimdilerde.
İleri marjinalleşme
gibi absürdlükler olabilir: Suriyeliler’in bir bölümü öyle. Onların gelecekte
yazılacak biyografieri oldukça acaip öykücükler içerecek ve belki şimdiden
içerdi bile.
200 bin
en eğitimli ve en paralı kesim gidince, burjuvazinin
isyanı sözkonusu değil artık.
Demek ki
yine kala kala tarikatların iç
çatışmalarından çıkacak yangınlar sözkonusu. Epeyidir şiddetin içindeler
çünkü.
Toplumsal
çürümenin restorasyonu ve reformasyonu onyıllar alabilir. Cumhuriyet için ilk
15 yıl yetmedi, tarih öyle söylüyor ki öncesinde işgal dahil herşeyi yaşadı
siviller ama yine de yeniliklere karşı çıktılar.
Yani, TC
halklarının vardığı nokta geleceğin inkarı olmakta. Olmayan bir geçmişin inşası
ki bununla osmanlıcılık kastedilmiyor, 1. Cumhuriyet’in tarihini çarpıtmak
kastediliyor ki bunu sol bile yaptı, başta kendi 1968 dönemleri olmak üzere.
Kendilerine verilen demokratik hakları hak etmediklerini kanıtladılar ki bu
durumda kölelik geri gelir / getirilir ki Erdoğan o momentin bir parçası şu an.
2013’ten
beridir kaos sürüyor, demek ki batan budalalar gemisinin tayfası, sudaki
balıklar ve yavaş ısınmış suda haşlanmış
kurbağalar duruma alıştı: TC halkları kuburun,
kabirin ve veylin dibinde yaşayabileceklerini kanıtladılar ve kayıtladılar.
Bu da
bir şeydir, tarih için ilginç bir örnek oldu çünkü.
Saptamak
istediğimiz bu:
Tımarhaneden ve toplama kampından
beter durumlarda
bile, insanlar normalliklerini sürdürme eğiliminde.
(29 Mayıs 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder