Önnot:
Bu metin açık uçlu bitecektir ve Dünya Sistemi’nin bazı varsayımlarını soru
kipinde bırakacaktır.
Uygarlıkları
2 biçimde tanımlayabiliriz:
Bir:
Bilim,
sanat, düşün üçlü eşlenikliği olarak.
İki:
İktisat,
askeriye, siyaset üçlü eşlenikliği olarak.
Dünya
Sistemi ikincisini ağırlıklı olarak irdeliyor.
2
eşleniklik, farklı yer ve zaman barbarlık ve uygarlık yoğunlaşmaları
kayıtlıyor.
Dünya
Sistemi’nin öncülü olarak Batı-Doğu ikilemi, yine Dünya Sistemi’nin
Afro-Avrasya merkezli sistemini baştan kabul ediyor.
Bu bakış
açısı, Batı yükselirken, Doğu’nun indiğini ve tersini de kayıtlıyor. Yükseliş
ve iniş yerine, uygarlık ve barbarlık da diyebiliriz.
Tarihte,
iktisadi-askeri-siyasi eşlenik bütünler varken, bilim-sanat-düşün eşlenik
bütünler yok. Zirve bütünleri değil, zirve parçacıkları var. Örneğin 0,
iktisadi, askeri, siyasi, bilimsel, sanatsal zirve olmayan Hint 800 ve Maya
1250 uygarlıklarında bulunmuş.
Bu
açıdan Batı kavramının icadına neden olan, 4 engizisyon ve 4 rönesans ertesiki
Aydınlanma Çağı Avrupası’na bakınca, orada da bilim, sanat, düşün eşlenikliği
zirvesi görmüyoruz: Örneğin, Klasik Avrupa Müziği kesinkes müziksel bir zirve
değil, en güçlü olduğu savunulan harmonide (kontrpuanda) özellikle değil.
Yine de,
Avrupa Aydınlanma Çağı, İslam’ın Ön Asya 11. Yüzyıl zirvesinden sonraki en
önemli zirve. Bu açıdan ikisi, Batı-Doğu tezini ve antitezini oluşturuyor.
Özellikle de dünya Sistemi’ci ve Avrupa-merkezci bakış açısından.
Not: Bu
da, bir başka tezin antitez olması durum ve örneği: Tez eksilerek, antiteze
doğru akıyor ama ana kavram doğrultuları aynı kalıyor, yalnızca üstlenen sahip
değişiyor.
İlkinin
yoğunlaşması, 600-1100 arası ve 500 yıl gibi, epeyi uzun bir önsüre almış.
Mekan ise, İslam’ın merkezi Arabistan değil, MÖ 500 – MS 500 arasında Dünya’nın
uygarlık yoğunlaşması veya merkezi diyebileceğimiz Ön Asya’da oluyor. Yani, bir
tür miras alma ve ardıllık sözkonusu.
Avrupa
Aydınlanması da, 500 yıl sonra İbn-i Sina tıbbı ve Aristo Mantığı üzerinden
aynı mirasın ardılı ve üstlenicisi oluyor.
Ancak
biz burada, Dünya Sistemi’nin ısrarla savunduğu üzere, bir merkezi-global
uygarlıktan söz edemiyoruz. En sonki globalizm, en sert zorbalıkla bile, Dünya
nüfusunun ancak yarısına kabul ettirilebildi ve bu da, 3 milyon ölü ve 50 milyon
göçmen yarattı: Bu; uygarlık değil, barbarlık olmakta.
Geçmişteki
tüm İpek Yolu momentleri ve özellikle kuzeyden güneye, karadan denize 4 ayrı
rotası da, 2000 neo-global merkezi uygarlığı denilen şeyden daha global ve
merkezi idi: Çünkü işin içinde zorbalık yoktu. Son moment, zorbalığı tüketince
(yenilince veya artık öldürülecek insan kalmayınca) tersine ve uygarlıktan
barbarlığa döndü.
Bunu
Roma da böyle yaptı.
Çeyrek
olarak Antik Yunan da.
Dörtte
üç olarak koloniyalist AB de.
Tam
olarak ABD de.
Devletçilerin
devleti yıkması veya tasfiyesi gibi, uygarlıkçılar da uygarlığı barbarlığa
dönüştürdüler.
Bunun
klasik ve genelgeçer marksist söylemle (kapitalizmin her daim vahşi olduğu gibi
bir söylemle) uzaktan yakından ilintisi yok. Marksistler, tarihe asla ve kata
bu kadar nesnel ve bu kadar tümel olarak hiç bakamadılar, Dünya Sistemi’ciler
dahil.
Dolayısıyla,
burada bir tür ozmosis tanımlıyoruz. Ozmosis yoğunlaşma da yaratabiliyor,
difüzyonla dağılma da. Şu anda, yeni AB, eski AB olamadığı ve bilim-sanat-düşün
bütününü üstlenemediği veya taşıyamadığı için uygarlık difüzyonda ki bu da yeni bir barbarlık çağı demek.
Olay;
orta ve uzun vadeli gelecekte, daha önceki Aristo eserleri ve İskenderiye
Kütüphanesi süreçleri benzerleri olacak. Dolayısıyla, bilim-sanat-düşün
tümleşiği için şimdiki önerimiz, mümkün olduğunca çok desentralizasyon olacak.
Tersi durumda, Romalı Sezar’ın yaktığı kütüphane ve IŞİD’in yıktığı antik
eserler oluyor.
Ve elde
var Eratosthenes’in eserlerinin, aslında
ona karşı olan zihinlerce ve altkültürlerce yüzlerce yıl saklanması ve
aktarılması durumu.
Yeni
barbarlık çağında bu oldu oldu, olmadı iki bin yıl uygarlık silinir.
Bu
konuda hepten soru kipinde kalıyoruz. % 85’lik kesinlikteki gelecekbililimiz bu
soruyu yanıtlayamıyor, o kadar uzun vadeyi de modelleyemiyor.
Homo
Posterus yol parçacıklarını, bu hesabın dışında tutuyoruz.
Artı,
insan türünün nükleer silahlarla bu iki bin yıl içinde kendini tümüyle yok
etmesi şıkkını çok çok düşük olasılıklı sayıyoruz. 1945-1990 arasında bu
olsaydı, olurdu. Tarihin istatistikleri böyle: 5 bin yılda 50 yıllık ve % 1’lik
örnekleme, bütünü temsil edebilir.
(23 Nisan 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder