Salı, Mayıs 01, 2018

Uygarlıkların ve Barbarlıkların Oluşumu, Silinmesi ve Yer Değiştirmesi


Önnot: Bu metin açık uçlu bitecektir ve Dünya Sistemi’nin bazı varsayımlarını soru kipinde bırakacaktır.
Uygarlıkları 2 biçimde tanımlayabiliriz:
Bir:
Bilim, sanat, düşün üçlü eşlenikliği olarak.
İki:
İktisat, askeriye, siyaset üçlü eşlenikliği olarak.
Dünya Sistemi ikincisini ağırlıklı olarak irdeliyor.
2 eşleniklik, farklı yer ve zaman barbarlık ve uygarlık yoğunlaşmaları kayıtlıyor.
Dünya Sistemi’nin öncülü olarak Batı-Doğu ikilemi, yine Dünya Sistemi’nin Afro-Avrasya merkezli sistemini baştan kabul ediyor.
Bu bakış açısı, Batı yükselirken, Doğu’nun indiğini ve tersini de kayıtlıyor. Yükseliş ve iniş yerine, uygarlık ve barbarlık da diyebiliriz.
Tarihte, iktisadi-askeri-siyasi eşlenik bütünler varken, bilim-sanat-düşün eşlenik bütünler yok. Zirve bütünleri değil, zirve parçacıkları var. Örneğin 0, iktisadi, askeri, siyasi, bilimsel, sanatsal zirve olmayan Hint 800 ve Maya 1250 uygarlıklarında bulunmuş.
Bu açıdan Batı kavramının icadına neden olan, 4 engizisyon ve 4 rönesans ertesiki Aydınlanma Çağı Avrupası’na bakınca, orada da bilim, sanat, düşün eşlenikliği zirvesi görmüyoruz: Örneğin, Klasik Avrupa Müziği kesinkes müziksel bir zirve değil, en güçlü olduğu savunulan harmonide (kontrpuanda) özellikle değil.
Yine de, Avrupa Aydınlanma Çağı, İslam’ın Ön Asya 11. Yüzyıl zirvesinden sonraki en önemli zirve. Bu açıdan ikisi, Batı-Doğu tezini ve antitezini oluşturuyor. Özellikle de dünya Sistemi’ci ve Avrupa-merkezci bakış açısından.
Not: Bu da, bir başka tezin antitez olması durum ve örneği: Tez eksilerek, antiteze doğru akıyor ama ana kavram doğrultuları aynı kalıyor, yalnızca üstlenen sahip değişiyor.
İlkinin yoğunlaşması, 600-1100 arası ve 500 yıl gibi, epeyi uzun bir önsüre almış. Mekan ise, İslam’ın merkezi Arabistan değil, MÖ 500 – MS 500 arasında Dünya’nın uygarlık yoğunlaşması veya merkezi diyebileceğimiz Ön Asya’da oluyor. Yani, bir tür miras alma ve ardıllık sözkonusu.
Avrupa Aydınlanması da, 500 yıl sonra İbn-i Sina tıbbı ve Aristo Mantığı üzerinden aynı mirasın ardılı ve üstlenicisi oluyor.
Ancak biz burada, Dünya Sistemi’nin ısrarla savunduğu üzere, bir merkezi-global uygarlıktan söz edemiyoruz. En sonki globalizm, en sert zorbalıkla bile, Dünya nüfusunun ancak yarısına kabul ettirilebildi ve bu da, 3 milyon ölü ve 50 milyon göçmen yarattı: Bu; uygarlık değil, barbarlık olmakta.
Geçmişteki tüm İpek Yolu momentleri ve özellikle kuzeyden güneye, karadan denize 4 ayrı rotası da, 2000 neo-global merkezi uygarlığı denilen şeyden daha global ve merkezi idi: Çünkü işin içinde zorbalık yoktu. Son moment, zorbalığı tüketince (yenilince veya artık öldürülecek insan kalmayınca) tersine ve uygarlıktan barbarlığa döndü.
Bunu Roma da böyle yaptı.
Çeyrek olarak Antik Yunan da.
Dörtte üç olarak koloniyalist AB de.
Tam olarak ABD de.
Devletçilerin devleti yıkması veya tasfiyesi gibi, uygarlıkçılar da uygarlığı barbarlığa dönüştürdüler.
Bunun klasik ve genelgeçer marksist söylemle (kapitalizmin her daim vahşi olduğu gibi bir söylemle) uzaktan yakından ilintisi yok. Marksistler, tarihe asla ve kata bu kadar nesnel ve bu kadar tümel olarak hiç bakamadılar, Dünya Sistemi’ciler dahil.
Dolayısıyla, burada bir tür ozmosis tanımlıyoruz. Ozmosis yoğunlaşma da yaratabiliyor, difüzyonla dağılma da. Şu anda, yeni AB, eski AB olamadığı ve bilim-sanat-düşün bütününü üstlenemediği veya taşıyamadığı için uygarlık difüzyonda ki bu da yeni bir barbarlık çağı demek.
Olay; orta ve uzun vadeli gelecekte, daha önceki Aristo eserleri ve İskenderiye Kütüphanesi süreçleri benzerleri olacak. Dolayısıyla, bilim-sanat-düşün tümleşiği için şimdiki önerimiz, mümkün olduğunca çok desentralizasyon olacak. Tersi durumda, Romalı Sezar’ın yaktığı kütüphane ve IŞİD’in yıktığı antik eserler oluyor.
Ve elde var Eratosthenes’in eserlerinin, aslında ona karşı olan zihinlerce ve altkültürlerce yüzlerce yıl saklanması ve aktarılması durumu.
Yeni barbarlık çağında bu oldu oldu, olmadı iki bin yıl uygarlık silinir.
Bu konuda hepten soru kipinde kalıyoruz. % 85’lik kesinlikteki gelecekbililimiz bu soruyu yanıtlayamıyor, o kadar uzun vadeyi de modelleyemiyor.
Homo Posterus yol parçacıklarını, bu hesabın dışında tutuyoruz.
Artı, insan türünün nükleer silahlarla bu iki bin yıl içinde kendini tümüyle yok etmesi şıkkını çok çok düşük olasılıklı sayıyoruz. 1945-1990 arasında bu olsaydı, olurdu. Tarihin istatistikleri böyle: 5 bin yılda 50 yıllık ve % 1’lik örnekleme, bütünü temsil edebilir.
(23 Nisan 2018)

Hiç yorum yok: