Köşe
yazarları ve gazeteciler, ağaca bakarken ormanı göremezler ve yaşadıkları
olayları ve olguları tarih denkleminde biraraya koyamazlar.
Haziran
2015 – Haziran 2020 arasındaki 5 yıllık dönem, olayların ve olguların imlediğiyle
sonuç panoramanın birbirine pek de uymadığı bir zaman dilimi oldu.
+
“Acaba
ana muhalefet, Suriye’ye üçüncü askeri harekâtın cumhuriyetimizi iki yüz yıldan
beri ana yönelimimiz olan Batı’dan hepten kopartmak, üyesi olduğumuz savunma
çatısını çatırdatmak, Kürt Sorunu için bir barış sürecini ilanihaye ötelemek,
ifade özgürlüğünün üzerine hepten ölü toprağı serpmek, her tür muhalefetin
alanını daraltıp, onu işlevsizleştirmek demek de olacağının bilincinde mi?
Yoksa, tanımı AB ile uyuşmayan bir terörle mücadele adına, “milli duruş”
çağrısını duyar duymaz esas duruşa” mı geçecek AKP’nin ardında?”
CHP’nin
konudan uzaklığını yazdık ve yayınladık.
Selcen’in
kütrperverliğini hep yazıyoruz.
Bunların
dışındaki asıl konu başka:
Sözü
geçen 5 yıllık süre için, TC’nin birincil sorunu, Batı’dan kopmak değil, 1. Cumhuriyet’i
bitirmek oldu. O cumhuriyeti de, Batı sayesinde değil, Batı’ya rağmen kurdu TC.
Biraz
daha geniş bakarsak:
1983-2015
arasındaki çözüm sürecili veya sürecisiz Kürt sorunu; Libya, Suuudi Arabistan
ve Husi-Yemen ile, Ortadoğu periferisinin, Ortadoğu merkezindeki sorunları
aşmasıyla, artık merkezden periferinin de dışına taşındı: Batı için de, TC için
de ve hatta evet, Kürtler için de.
TC, 1900-2020
arasında parçalanmadı. Çünkü, çevresindeki 10-15 ülke, kendi kendilerini
parçaladı. Onların merkezkaç kuvvetiyle, biz tekparça kaldık. Oysa, yerli
hegemonlar ve iktidar seçkinleri ülkenin parçalanması için epeyi bir çaba
göstermişlerdi.
2020
için görünen panorama ise şu:
Savaşsal ve felaketsel yangın 25-30 ülkeye genişletiliyor:
Fas’tan Hindistan’a uzanan bir
boylam açılımında
savaşçıklar dizisi sözkonusu.
Bu da,
mikro ülke İsrail’i aşan bir süreç.
ABD’yi
de aşan.
Rusya’yı
da aşan.
Aştı da
zaten.
Suriye
Savaşı, hiç umulmadık bir biçimde, işi buralara taşıdı.
Anımsayalım.
1848
dizisini, ne hegemonlar, ne de devrimciler yönetebilmişti.
Felaketin
böyle bir iç-kaos dinamiği var yani.
Tabii ki
en kötü durumda, yangın kendini yakarak
bitirir.
İronik
ve ikilemsel görünüyor ama değil.
Yanacak bir şey kalmıyor ortada çünkü.
Orta Çağ
da böyle bitmişti zaten.
Bu
durumda Selcen ve Kürtler’i, devede kulak oluyor tarihsel ve fütürolojik ölçekte
ve ölçütte.
Gemisini
kurtaran kaptan oluyor ve önce birleşen Kürtler, sonra parçalanıyor, parçalandı
da da zaten.
+
Batı
konusuna dönersek:
AB-Batı
1945’te bitti.
ABD
hiçbir zaman Batı-Aydınlanma olmayı istemedi.
SSCB-Rusya,
başka bir alem. Global hegemonluk için Batı olmaktan vazgeçti.
Bu durumda
ortada Batı kalmıyor.
Bu,
Batı-Doğu ikilisinin hep var olduğunu, biri inerken, diğerinin çıktığını öneren
modele uymuyor ama tarihsel gerçeklere uyuyor.
Yani, en
az 5 yıldır, TC’nin gireceği bir AB
kalmadı, Brexit konusundan bağımsız olarak hem de.
Bu
durumda Kürtler, Ortadoğu beylikleri kurabilirler ama (asılnda olmayı hiç
istemedikleri) ulus-devlet olamaz.
TC de,
2. Cumhuriyet kurmayla parçalanıp-birleşme arasında salınıp durur.
Emperyalizmin birinci üçüncü aşamaları arasında da mehter adımı dolanır durur.
Diyelim 2020-2060
için.
Bu
durumda, CHP’ye de gereksinim kalmıyor.
Faşizmi
ve engizisyonu tüm lümpen hallklar olarak toptan beceremedik zaten.
Borcun
üçte biri ödenir.
Askeri
olarak, savaşmayı 35 yılda öğrendiğimiz / yeniden anımsadığımız hızla yeniden öğrenmeyi
sürdürürüz.
Kültür
ise bizde de kalmadı.
Zaten
Yeni Orta Çağ’ın tuhaflığı da bu:
Kültürsel,
informatik, kognitif, epistemik, bilgisel çöl…
Hem de
Bilgi Çağı’nda…
Tıpkı asıl
Orta Çağ’da üniversiteler ilk kurulup, bir üniversitenin nasıl bilgisel odak
olacağı dene-yanıl ile yaşayarak öğrenilirken…
(6 Ekim 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder