Pazar, Ekim 06, 2019

Aydın Selcen Bilgilerin Şafağında Tam Negasyonlanırken


Köşe yazarları ve gazeteciler, ağaca bakarken ormanı göremezler ve yaşadıkları olayları ve olguları tarih denkleminde biraraya koyamazlar.
Haziran 2015 – Haziran 2020 arasındaki 5 yıllık dönem, olayların ve olguların imlediğiyle sonuç panoramanın birbirine pek de uymadığı bir zaman dilimi oldu.
+
“Acaba ana muhalefet, Suriye’ye üçüncü askeri harekâtın cumhuriyetimizi iki yüz yıldan beri ana yönelimimiz olan Batı’dan hepten kopartmak, üyesi olduğumuz savunma çatısını çatırdatmak, Kürt Sorunu için bir barış sürecini ilanihaye ötelemek, ifade özgürlüğünün üzerine hepten ölü toprağı serpmek, her tür muhalefetin alanını daraltıp, onu işlevsizleştirmek demek de olacağının bilincinde mi? Yoksa, tanımı AB ile uyuşmayan bir terörle mücadele adına, “milli duruş” çağrısını duyar duymaz esas duruşa” mı geçecek AKP’nin ardında?”
CHP’nin konudan uzaklığını yazdık ve yayınladık.
Selcen’in kütrperverliğini hep yazıyoruz.
Bunların dışındaki asıl konu başka:
Sözü geçen 5 yıllık süre için, TC’nin birincil sorunu, Batı’dan kopmak değil, 1. Cumhuriyet’i bitirmek oldu. O cumhuriyeti de, Batı sayesinde değil, Batı’ya rağmen kurdu TC.
Biraz daha geniş bakarsak:
1983-2015 arasındaki çözüm sürecili veya sürecisiz Kürt sorunu; Libya, Suuudi Arabistan ve Husi-Yemen ile, Ortadoğu periferisinin, Ortadoğu merkezindeki sorunları aşmasıyla, artık merkezden periferinin de dışına taşındı: Batı için de, TC için de ve hatta evet, Kürtler için de.
TC, 1900-2020 arasında parçalanmadı. Çünkü, çevresindeki 10-15 ülke, kendi kendilerini parçaladı. Onların merkezkaç kuvvetiyle, biz tekparça kaldık. Oysa, yerli hegemonlar ve iktidar seçkinleri ülkenin parçalanması için epeyi bir çaba göstermişlerdi.
2020 için görünen panorama ise şu:
Savaşsal ve felaketsel yangın 25-30 ülkeye genişletiliyor:
Fas’tan Hindistan’a uzanan bir boylam açılımında savaşçıklar dizisi sözkonusu.
Bu da, mikro ülke İsrail’i aşan bir süreç.
ABD’yi de aşan.
Rusya’yı da aşan.
Aştı da zaten.
Suriye Savaşı, hiç umulmadık bir biçimde, işi buralara taşıdı.
Anımsayalım.
1848 dizisini, ne hegemonlar, ne de devrimciler yönetebilmişti.
Felaketin böyle bir iç-kaos dinamiği var yani.
Tabii ki en kötü durumda, yangın kendini yakarak bitirir.
İronik ve ikilemsel görünüyor ama değil.
Yanacak bir şey kalmıyor ortada çünkü.
Orta Çağ da böyle bitmişti zaten.
Bu durumda Selcen ve Kürtler’i, devede kulak oluyor tarihsel ve fütürolojik ölçekte ve ölçütte.
Gemisini kurtaran kaptan oluyor ve önce birleşen Kürtler, sonra parçalanıyor, parçalandı da da zaten.
+
Batı konusuna dönersek:
AB-Batı 1945’te bitti.
ABD hiçbir zaman Batı-Aydınlanma olmayı istemedi.
SSCB-Rusya, başka bir alem. Global hegemonluk için Batı olmaktan vazgeçti.
Bu durumda ortada Batı kalmıyor.
Bu, Batı-Doğu ikilisinin hep var olduğunu, biri inerken, diğerinin çıktığını öneren modele uymuyor ama tarihsel gerçeklere uyuyor.
Yani, en az 5 yıldır, TC’nin gireceği bir AB kalmadı, Brexit konusundan bağımsız olarak hem de.
Bu durumda Kürtler, Ortadoğu beylikleri kurabilirler ama (asılnda olmayı hiç istemedikleri) ulus-devlet olamaz.
TC de, 2. Cumhuriyet kurmayla parçalanıp-birleşme arasında salınıp durur. Emperyalizmin birinci üçüncü aşamaları arasında da mehter adımı dolanır durur.
Diyelim 2020-2060 için.
Bu durumda, CHP’ye de gereksinim kalmıyor.
Faşizmi ve engizisyonu tüm lümpen hallklar olarak toptan beceremedik zaten.
Borcun üçte biri ödenir.
Askeri olarak, savaşmayı 35 yılda öğrendiğimiz / yeniden anımsadığımız hızla yeniden öğrenmeyi sürdürürüz.
Kültür ise bizde de kalmadı.
Zaten Yeni Orta Çağ’ın tuhaflığı da bu:
Kültürsel, informatik, kognitif, epistemik, bilgisel çöl…
Hem de Bilgi Çağı’nda…
Tıpkı asıl Orta Çağ’da üniversiteler ilk kurulup, bir üniversitenin nasıl bilgisel odak olacağı dene-yanıl ile yaşayarak öğrenilirken…
(6 Ekim 2019)

Hiç yorum yok: