Bir
alıntı:
“ABD
Başkanı Donald Trump’ın kurduğu göçmen geri gönderme merkezlerinden birine
sabotaj eylemi düzenlemeye çalışırken polis tarafından katledilen 69 yaşındaki
anarşist Willem Van Spronsen’in geride bir manifesto bıraktığı ortaya çıktı.
Spronsen manifestoda, “Ben siyah beyaz bir düşünürüm. Geri gönderme kampları
bir nefret suçudur” dedi.”
Anarşistlerin
tarihsel hataları tekerrür ediyor gibi.
Bu adam,
‘Do Not Resist’ belgeselini ve ABD’deki polis-devleti’leşme çizgisini görmemiş
mi?
Bu adam,
bu yaptığıyla, anarşizme ve o göçmenlere yarar mı sağladı?
Tamam,
gerçekten yapacak bir şey yok. Sistem soluk alacak delik bile bırakmadı. Yine
de, senden sonra tufan, yaktın ve yıktın perdeyi, eyledin viran ihtiyar.
Bu adam
kimmiş peki?
Anarşist
ve anti-faşist olarak tanımlanmış.
“Van
Spronsen’s Friends Say He Likely Planned to Die During the Attack & Had
Sent a Manifesto Out Before His Death Saying ‘It’s Time to Take Action Against
Evil.’ “
Yani,
adam ölmeyi baştan kafasına koymuş.
Başkalarına
ilham vermiş: Demek ki yakında, başkaları da ölecek.
Karısına
şiddet göstermekle suçlanmış, 65 yaşından sonra.
Sonuçta,
anarşistler dahil herkes, ölümünden soraya iz bırakmaya çabalıyor.
Kimi
ıslak betona ayak basıyor, kimi öldürüyor ve ölüyor, kimi de oturup yazıyor.
Ölenlerin
ve öldürenlerin feçeslerini temizlemek de, yazanlara kalıyor.s
(16 Temmuz 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder