Cuma, Temmuz 19, 2019

Margarethe von Trotta, Feminizm, Kadın Sineması, 2 x 3 Kadın Filmi


20 yıldır belli bir konuda, basit ve temel savlarımız var:
Feminizm ve kadın sineması, birbirine özdeş değildir. Trotta gibi, tek tek dahi / auteur kadın yönetmenlerin olması, ne feminizmi, ne de kadın sinemasını varlıksal / ontik olarak kanıtlar. Çünkü, onları izleyen gençler olmadı, olamadı: Yani, bir izlek oluşamadı bir türlü.
Trtta, 2 koldan kadın filmleri yaptı:
‘Kızkardeşler’ üçlemesi ve ‘Rosa, Hannah, Hildegard’ üçlemesi.
Ara şerh: Kocası Schlöndörf’ün Trotta’dan daha önemli sayılması tümüyle bir yanılsama. Trotta’nın bundan yakındığı 1991’de bile öyle. (Kaynak: İngilizce Wikipedia ‘trotta’ maddesi.)
Gelelim Trotta’nın neden tekil kaldığına:
Trotta, kadınları hep olumlayan filmler çekti ama Cavani’nin ‘Gece Bekçisi’ ve Scola’nın ‘Özel Bir Gün’ü (bir evkadını bir eşcinsel erkeğe tecavüz ediyordu), kadınları sorgulayan ve kimi olumsuz gösteren yaklaşımlar sahipti ama genelde olumsuz karşılandılar. Trotta’nın bu 2 film hakkında ne düşündüğünü bilmiyoruz.
Kadınlar bugüne kadar hep; anneler, canavarlar, kahramanlar, orospular olarak tanımlanagelmişler.
Ancak, bu patriyarki değil. Biz şunu savlıyoruz.
Kadınları bu role sokanlar kadınlar: Trotta dahil. Kalkıp bir kadını derinliksiz ve tek yönüyle verirseniz, o da böyle görünür işte: Olumlu veya olumsuz. Oysa bir insan, olumluların ve olumsuzların bir bütünüdür.
Trotta, Leni Riefenstahl’ı, Ulrike Meinhof’u, Emma Goldman’ı film yapacağına, kalkıp bir Hristiyan azizesini film yaptı: Bu, korkunç bir hata olmuş bizce.
Neden?
Çünkü, erkekler onu katlettiler: Ne kadar kolay bir formül.
Filmini yaptığı Arendt ile faşist sayılan Heidegger’in ilişkisini ve ilişkisizliğini anlatabilirdi.
Hatta, Fassbinder ile ilgili bir belgesel veya kurmaca film de çekebilirdi. Çünkü Fassbinder, patriyarkinin canına okuyan bir patriyark-biseksüel idi. Trotta, klişe tanımların ötelerine geçemedi yani.
İşte o nedenle hala:
Tek tek kadın filmleri var ama kadın sineması yok hala.
Ve:
Feminizm ile kadın sineması birbirinden apayrı şeyler.
Kanıtımız şu:
‘Ghost in the Shell’in yazarı da, yönetmeni de erkek ama başkahraman bir kadın ve ‘Mülksüzler’in yazarı kadın ama kahramanı erkek.
Trotta nezdinde kadınlar ve feministler, kendilerine şunu sormalılar:
Neden böyle?
(19 Temmuz 2019)

Hiç yorum yok: