Cumartesi, Temmuz 27, 2019

Fehim Taştekin: Arada Şaşıp Doğruyu Söylemek veya Gazetecilik Ahlakı Gereği Hep Doğruyu yazmak


Bir alıntı:
“Savaş sürecinde Cezire'deki Hristiyanlar’ın yaklaşık yüzde 40'ı bölgeyi terk etti. Bu bölgedeki arazilerin yüzde 35-38'i de Hristiyanlar’a ait. Geride bırakılan mülkler fırsatçıların iştahını kabartıyor.
Fırat'ın doğusundaki gezimiz sırasında mağdurlar ve konunun muhataplarıyla yaptığım görüşmelerden çıkardığım tablo epey çetrefilli:
- Fırsatçıların, sahiplerinin yokluğundan ve hukuk-yetki-otorite karmaşasından yararlanarak, sahte evrakla ele geçirdiği mülkler;
- Tehdit ve şantajla gasp edilen işletmeler;
- Çatışma bölgelerinden gelen göçmenlerin yerleştiği evler;
- Halk Koruma Birlikleri (YPG) ve Kürt güçlerin kent güvenliği için kurduğu Asayiş'in olağanüstü koşullarda yerleştiği arazi ve binalar;
- IŞİD'e karşı savaşa katılan yabancı gönüllü savaşçıların (enternasyonallerin) 'geçici' olarak barındığı köyler;
- Ve eskiden bugüne devreden ihtilaflı satışlar söz konusu.
Tapular, Haseke'deki devletin tapu sivil idaresinde. Bazıları, bir şekilde bu tapu tescil başvurusuyla, elde ettikleri belgeler üzerinde oynuyor. Sahte belgelerle satış devletin mahkemesinde yapılıyor. Gerçek sahibi bunu fark edinceye kadar mülk birkaç kez el değiştiriyor. Üç yılda 5 kişiye satılan arazi var.
Genelde bu mülkler üzerinde inşaata başladıklarında mesele anlaşılıyor. Ya da mülk bir binaysa yeni sahibi gelip 'Burası artık benim, boşaltın' diyor. Mahkemeye gidildiğinde taraflar ellerindeki satış belgelerini sunuyor. Sahtecilik belgelenirse mahkeme yürütmeyi durdurma kararı veriyor.
Eğer mülk özerk yönetimin kontrol ettiği bölgede ise kararın uygulanması için buralardaki mahkemeye gidiliyor. Çünkü devletin oralarda infaz memuru yok. Özerk yönetim bu kararlarının hepsini yerine getiremiyor. Doğrudan özerk yönetimin mahkemesinde yapılmış satışlar da var.
Suriye devletinin nezdinde bu satışlar geçersiz. Yaşanan olaylar nedeniyle özerk yönetim Hristiyanların mülkleriyle ilgili satış işlemlerini durdurdu. Bu karar tüm mahkemelere gönderildi. Yine de karara uymayanlar çıkabiliyor."
Buna ek bilgiler de var:
2015 gibi 2 Kürt akademisyen, Kürtler’in 1915 ertesinde Ermeni mallarına nasıl el koyduklarına ilişkin araştırma yayınlamıştı.
Taştekin, bunu biliyor veya bilmiyor ama yazmıyor.
Yani, Kürtler tarih boyunca hep aynı kalmışlar:
Yağmacı ve talancı.
Evet:
Türkler de, Ortadoğu’da Kürtler gibi işgalci ve sonradan gelmeler. 1100-1150 arasında onlar da Anadolu’nun tamamına havadan el koymuşlardı.
Biz, Kürtler’in talanını da biliyor ve yaıyoruz; Türkler’in talanını biliyor ve yazıyoruz.
Taştekin ve onun gibiler, ya bildiklerini yazmıyorlar, ya da öğrenmeye hiç kalkmıyorlar.
Sonra da, arada böyle ağızlarından bilgi kaçırıyorlar.
Ayrıca bir sorun daha var:
Bu metin, BBC’de yayınlandı, Türkiye basınında değil.
Bu, Batı’nın duymak isteyeceği türden bir metin ve bilerek veya bilmeyerek, o pazara sürümü yapılmış.
Yine de Taştekin’e teşekkür ederiz. Bu, önemli bir bilgi. Biz, gazeteciliğin en önemli işlevinin, alanda dolanırken, genelde gözden kaçan bilgileri, Dünya kamuoyunun dikkatine sunması olarak kabul edenlerdeniz.
Selcen’i ve Taştekin’i negasyonlasak da, bugüne kadar onların yazdıklarından çok şey öğrendik.
Ancak, şu konuda onlarla hiçbir zaman hemfikir olamayacağız herhalde:
Entellektüel, köşe yazarı, yazar, sanatçı, şu bu, taraft tutmaz, angaje olmaz ki bu angaje olmama gereği daha Marx-Engels zamanında dilegetirilmiş sosyalist realist bir ilke.
Onlarsa, Kürtler’i mazlum, güçsüz, hakkı yene sayarak, onların lehinde yazıyoryar. Ve bu, artık bayıcı dozlara vardı ve hatta onu bile geçti çoktan.
Bizi ilgilendiren yeni bir durum var:
Selcen de, Temmuz 20019’daki Erbil’deki suikastten sonra kalkıp, brakuji / Kürt iç savaşı konusunu dile getirdi. Şimdi de bu, Taştekin’in Kürtler’in açıkça aleyhinde bir metni yazması.
Genel bir ilke vardır.
Bir sürpriz rasalntı olabilir ama ikincisi olamaz.
Ortadoğu’da gerçekten yeni bir şeyler oluyor. Selcen ve Taştekin gibiler, bunu ilk bilenlerden ve sezenlerden oluyorlar. Ve onlar şimdi, bir şeylerin sinyalini veriyorlar.
Ama ne?
Dipnot:
Türkiye’de azınlıkların mallarına benzer yollardan el koyma; 1915, 1922, 1924, 1940, 1955, 1965, 1974, 1993 gibi oldukça sık dizili zaman aralıklarında gerçekleşti. İstanbul’un yarısı azınlıklarındı, şu an pratikte sıfırı onların.
(27 Temmuz 2019)

Hiç yorum yok: