Bir
alıntı:
“Savaş
sürecinde Cezire'deki Hristiyanlar’ın yaklaşık yüzde 40'ı bölgeyi terk etti. Bu
bölgedeki arazilerin yüzde 35-38'i de Hristiyanlar’a ait. Geride bırakılan
mülkler fırsatçıların iştahını kabartıyor.
Fırat'ın
doğusundaki gezimiz sırasında mağdurlar ve konunun muhataplarıyla yaptığım
görüşmelerden çıkardığım tablo epey çetrefilli:
-
Fırsatçıların, sahiplerinin yokluğundan ve hukuk-yetki-otorite karmaşasından
yararlanarak, sahte evrakla ele geçirdiği mülkler;
- Tehdit
ve şantajla gasp edilen işletmeler;
-
Çatışma bölgelerinden gelen göçmenlerin yerleştiği evler;
- Halk
Koruma Birlikleri (YPG) ve Kürt güçlerin kent güvenliği için kurduğu Asayiş'in
olağanüstü koşullarda yerleştiği arazi ve binalar;
- IŞİD'e
karşı savaşa katılan yabancı gönüllü savaşçıların (enternasyonallerin) 'geçici'
olarak barındığı köyler;
- Ve
eskiden bugüne devreden ihtilaflı satışlar söz konusu.
…
Tapular,
Haseke'deki devletin tapu sivil idaresinde. Bazıları, bir şekilde bu tapu tescil
başvurusuyla, elde ettikleri belgeler üzerinde oynuyor. Sahte belgelerle satış
devletin mahkemesinde yapılıyor. Gerçek sahibi bunu fark edinceye kadar mülk
birkaç kez el değiştiriyor. Üç yılda 5 kişiye satılan arazi var.
Genelde
bu mülkler üzerinde inşaata başladıklarında mesele anlaşılıyor. Ya da mülk bir
binaysa yeni sahibi gelip 'Burası artık benim, boşaltın' diyor. Mahkemeye
gidildiğinde taraflar ellerindeki satış belgelerini sunuyor. Sahtecilik
belgelenirse mahkeme yürütmeyi durdurma kararı veriyor.
Eğer
mülk özerk yönetimin kontrol ettiği bölgede ise kararın uygulanması için
buralardaki mahkemeye gidiliyor. Çünkü devletin oralarda infaz memuru yok.
Özerk yönetim bu kararlarının hepsini yerine getiremiyor. Doğrudan özerk
yönetimin mahkemesinde yapılmış satışlar da var.
Suriye
devletinin nezdinde bu satışlar geçersiz. Yaşanan olaylar nedeniyle özerk
yönetim Hristiyanların mülkleriyle ilgili satış işlemlerini durdurdu. Bu karar
tüm mahkemelere gönderildi. Yine de karara uymayanlar çıkabiliyor."
Buna ek
bilgiler de var:
2015
gibi 2 Kürt akademisyen, Kürtler’in 1915 ertesinde Ermeni mallarına nasıl el
koyduklarına ilişkin araştırma yayınlamıştı.
Taştekin,
bunu biliyor veya bilmiyor ama yazmıyor.
Yani,
Kürtler tarih boyunca hep aynı kalmışlar:
Yağmacı
ve talancı.
Evet:
Türkler
de, Ortadoğu’da Kürtler gibi işgalci ve sonradan gelmeler. 1100-1150 arasında
onlar da Anadolu’nun tamamına havadan el koymuşlardı.
Biz,
Kürtler’in talanını da biliyor ve yaıyoruz; Türkler’in talanını biliyor ve
yazıyoruz.
Taştekin
ve onun gibiler, ya bildiklerini yazmıyorlar, ya da öğrenmeye hiç kalkmıyorlar.
Sonra
da, arada böyle ağızlarından bilgi kaçırıyorlar.
Ayrıca bir
sorun daha var:
Bu
metin, BBC’de yayınlandı, Türkiye basınında değil.
Bu, Batı’nın duymak isteyeceği türden bir
metin ve bilerek veya bilmeyerek, o pazara sürümü yapılmış.
Yine de
Taştekin’e teşekkür ederiz. Bu, önemli bir bilgi. Biz, gazeteciliğin en önemli
işlevinin, alanda dolanırken, genelde gözden kaçan bilgileri, Dünya kamuoyunun
dikkatine sunması olarak kabul edenlerdeniz.
Selcen’i
ve Taştekin’i negasyonlasak da, bugüne kadar onların yazdıklarından çok şey
öğrendik.
Ancak,
şu konuda onlarla hiçbir zaman hemfikir olamayacağız herhalde:
Entellektüel,
köşe yazarı, yazar, sanatçı, şu bu, taraft tutmaz, angaje olmaz ki bu angaje
olmama gereği daha Marx-Engels zamanında dilegetirilmiş sosyalist realist bir
ilke.
Onlarsa,
Kürtler’i mazlum, güçsüz, hakkı yene sayarak, onların lehinde yazıyoryar. Ve
bu, artık bayıcı dozlara vardı ve hatta onu bile geçti çoktan.
Bizi
ilgilendiren yeni bir durum var:
Selcen
de, Temmuz 20019’daki Erbil’deki suikastten sonra kalkıp, brakuji / Kürt iç
savaşı konusunu dile getirdi. Şimdi de bu, Taştekin’in Kürtler’in açıkça
aleyhinde bir metni yazması.
Genel
bir ilke vardır.
Bir
sürpriz rasalntı olabilir ama ikincisi olamaz.
Ortadoğu’da
gerçekten yeni bir şeyler oluyor. Selcen ve Taştekin gibiler, bunu ilk
bilenlerden ve sezenlerden oluyorlar. Ve onlar şimdi, bir şeylerin sinyalini
veriyorlar.
Ama ne?
Dipnot:
Türkiye’de
azınlıkların mallarına benzer yollardan el koyma; 1915, 1922, 1924, 1940, 1955,
1965, 1974, 1993 gibi oldukça sık dizili zaman aralıklarında gerçekleşti.
İstanbul’un yarısı azınlıklarındı, şu an pratikte sıfırı onların.
(27 Temmuz 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder