Soluyla,
sağıyla, ortasıyla Türk gazetecileri ve köşe yazarları, taa Osmanlı’dan
beridir, maddi veya manevi çıkarlar karşılığında taraf değiştirirler.
Solcu
bilinen Çetin Altan bu durumu, birincisinden sonra hiçbirşeyin fark etmediği,
biçiminde yorumlamıştır. 1985 gibi, o zaman boyalı basın olarak addedilen Sabah’a
büyük meblağlar karşılığında transfer olmuştur.
Aynı Altan,
hemen 1980 ertesinde yazacak köşe bulamamıştır da, Galatasaray Lisesi’li ve
mason olduğu için, kendine Hürriyet’in bir alt kuruluşunda imzasız olarak yazma
olanağı bulabilmiştir ancak.
Ondan
önce de 1960’larda, yazdıkları nedeniyle hapse girmemek için, meclise girmiş ve
TİP milletvekili olmuştur (bunu kendi anlatıyor).
Şimdi,
sol böyle de, sağ nasıl?
Rauf
Tamer, Taha Akyol, Fehmi Koru…
Her birinin
gazetecilik kariyeri ilginç zigzaglarla dolu.
Bizce
bunların yazılması gerekli. Kaydedilmesi de gerekli.
Yani,
SETA’nın sol ve liboşlar için yaptığını, sol da sağ için yapmalı.
Bu,
fişleme değil, tarih için vaka nüvislik
yalnızca…
Şu
sıralar, saçma sapan dayanaklarla blgilerin açıklanmasına karşı çıkanlar, bizce
kendi açıklarının ortaya çıkacağı
endişesinde…
Dayanaklara
bakar mısınız?
“Lakin,
bu açık verilerle dahi yapamayacaklarınız konusunda Twitter’ın kuralları var.
İddia edildiği gibi bir analiz yapılmış olsaydı bile, kişilerin
anomimleştirilmesi gerekirdi; hem etik, hem de yasal olarak. Kişileri siyasi
eğilimlerine göre etiketlemek, Twitter verilerinin kullanım şartlarına açıkça
aykırı (bkz. md. VII.A.4). Bu madde, Twitter’dan derlenen verilerin,
kullanıcıların siyasi duruş, inanç ve felsefi görüş gibi pozisyonlarına göre
profillenmesi amaçlı kullanılmasını ve yayınlanmasını yasaklıyor.”
Yahu,
bunu Facebook, Google, Instagram, şu bu, bütün büyük siteler yapmış çoktan
zaten. Sana, senin politik görüşüne
göre, tüketim malı reklamı gönderiyor hepsi.
Burada
saklanmaya çabalanan şu:
E-postaların
mektup olarak mahrem olduğu ve yayınlanmaması gerektiği öne sürülür. Ancak Attila
İlhan, kendisine gönderilen yazılı mektupları yayınladı ve kimse de ona dava
açamadı, çünkü medeni hukuğa göre mektup gönderenin değil, gönderilenin malı olmakta.
Artı,
burada kamusallık sözkonusu.
Orhan
Koçak ve hempalarının bu türden bilgilerin yayınlanmasına karşı çıkmaları ve
bunu magazin saymaları, tam bir lümpenlik.
Bir
yazar, yazdığı mektuptaki ve tuttuğu güncedeki satırdan sorumludur.
Twitter’da
yazılanlar da, bir: kamuya açıktır ve kopyalanabilir, iki: yazarı orada yazdıklarının
politik görüşünün sorumluluğunu taşır, yoksa yazılanlara nasıl dava açılabilir
ki?
Örneğin Kürtperver
köşe yazarları, bir bakıma Türkiye’nin parçalanmasına karşı olmayan TC
vatandaşları olmaktalar. Herkes Murat Belge dürüstlüğünde değil tabii ki, diğerleri
bunun saklı kalmasını arzuluyorlar.
Sözü
edilen liboşlar listesi, 300 kişi falan. Bunların listesinin tümünün tutulması,
bizce medyasal-tarih (brada 2000-2020)
açısından yararlı bir edim.
Bizce,
bunların aldıkları paralar da listelenebilse, güzel olurdu.
Daha
Orhan Kemal zamanında 1960’larda yurtdışı para kaynaklı yayınevleri kuruluyor,
belli yazarlar pohpohlanıyor ve dergicilik yayın Dünya’sında Oğuz Atay gibileri
bile bununla yüzyüze kalabiliyordu (ki bu konu Atay’ın bir eserinde ‘yüzbin’
adlı kişi olarak kayda geçmiş, 1960’ta yüz bin liranın satın alma gücünü,
isteyen internetten hesaplar).
Evet,
deniz bitti. Liberalizm battı. Batan geminin fareleri birbirini yemeye başladı.
Birbirlerini, tencere dibin kara, tipinde suçlamaya başladılar.
Paranın
sağı, solu, ortası yok.
Ancak:
Bazıları
için ünlülük, televizyonda görünmek, reyting, imaj, vd, paradan çok-çok daha
önemli.
Onlar ucuz
ve kullanışlı aptal sınıfında kalıyorlar…
Biz de,
tüm aptalların listesini bekliyoruz yalnızca…
(9 Temmuz 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder