Cuma, Temmuz 05, 2019

Orhan Alptürk ve Fotoğrafın İkonografisi


Başta ilk metin:
“Orhan Alptürk ve Fotoğrafın İkonografisi
İki fotoğraf:




“İkon’a dönüşen fotoğraf artık bir simgeye, bir sembole karşılık gelecektir.”
Yorum:
Hayır.
Tiananmen Meydanı'nda sıvılaştırılan / buharlaştırılan adamın ne kendisi / nesnesi, ne de fotoğrafı / ikonagrafikliği geçerlidir.
Çünkü, daha o fotoğraf çekilmeden önce o adam, o noktada bulunacağı için öldürülmüştü.
Artı, o fotoğrafı çeken ve yayınlayan kişi, o adamı diri diri gömdü.
Ki bu, idamlık bir suçtur.
Ya da:
Savaş muhabirleri, başkalarının canlarıyla değil, kendi canlarıyla oynasınlar. Rus ruleti falan yani.”
+
Sonra asıl metin:
Ölüm somut bir şeydir.
Fotoğraf da öyle olabilir. Olmayabilir de.
Fotoğrafı kaypak, sanal, muğlak bir şey sananlar, onu imaj kılanlar, onu şeyselleştirir (reification), onu metalaştırır, onu gerçeklikten koparır.
Alptürk de bunu yeğlemiş. İşine gelmiş çünkü. Onu realite ilgilendirmiyor çünkü. Onu ima ve ikonagrafi ilgilendiriyor çünkü.
Alıntı ve yorum gitsin:
“Çünkü iki fotoğrafa dikkatle baktığımızda, ‘tank man’ adını alan yoldan geçen işçi, ikinci fotoğrafta sanki tanklara sadece hayretle bakan bir insanı göstermektedir. Halbuki ilk fotoğraftaki duruş, tam anlamıyla bir BİREY olarak insanın DİRENİŞ’ini simgelemektedir.”
Alptürk şunları yazmamış ama:
O adam oraya nereden geldi, nereye gitti?
Tanklar nereden geldi, nereye gitti?
Fotoğrafların hangisi önce çekilmiş?
Kadrajlama ve zumlama, ne kadar olağan, ne kadar yapay?
Fotoğrafı çeken fotoğrafçı, 2 fotoğrafı çekerken, yer değiştirmiş mi?
Olayın gerçek öyküsü ne?
Olayın gerçek öyküsü yoksa, bu kurmaca-dezenformasyon neyin nesi olmakta?
+
Gerçek öykü (inanmak gerekmiyor):
“From the hotel balcony, Widener watched as the man confronted the lead tank, standing directly in front of it. The tank stopped and tried to go around the man. The man moved with the tank, blocking its path once again.
At one point during the standoff, the man climbed aboard the lead tank and appeared to speak to whoever was inside.
The man was eventually pulled away by onlookers.”
Adam tankların önüne çıkmış. Tanklar yer değiştirince, o da yer değiştirip, tankın yolunu kesmiş. Tanka tırmanıp, içindekilerle konuşmak istemiş. Birileri onu oradan uzaklaştırmış.
Kim bu birileri?
Bu anların neden fotoğrafları yok?
Bir zamanlar çıkan, Benetton’ın ‘Colors’ dergisi, bu türden fotosal / görsel dezenformasyon olayları için, birden çok sayı yayınlamıştı ve önyargı konusu olabilecek fotoğrafların gerçek-gerçek öyküsünü tam metin anlatmıştı. Zaten o fotoğrafların orada sergilenmesinin amacı, anti-ikonografi ve epistemolojik aksiyoloji (doğruyu söyleme ahlakı ve aporia) idi.
Bu durumda, o fotoğrafı çeken Jeff Widener, kasıtlı bir kayıt bozması yapmış olmakta.
Alptürk ise, bu bozukluğu daha da flulaştırmakta çünkü apaçık-kesin bir bilgi işine gelmiyor, uyduruk hikayeler yazamıyor o zaman.
Post-modernizm, sanıldığının tersine, 1945-1990 arası gibi, uzak bir tarihte geçerli bir estetiko-politik tutumdu. Yalan söylemeyi mübah sayardı, bütün ABD’liler gibi.
Post-2-modern, 1990-2001 arası idi. Post-3-modern, 2001-2011 (Wikileaks) arası idi. O zamandan beridir de, post-4-modern zamanlardayız, o da şimdilik.
Artık, makro paradigmaların hep var ve geçerli olduğu ortaya çıktı.
İkonagrafinin de yalan dolan olduğu ortaya çıktı.
Devrim, isyan, şu bu, simgeselliklerle yapılmıyor. Çin devlet kapitalizmine zaten 1971’de geçmişti, hala da orada.
İşin en acı yanı, savaşta ABD’yi yenen Vietnam bile, sık sık savaş haline geçtiği Çin’i örnek alarak, Dünya’nın en düşük aylık asgari ücreti olan 25 dolarla kapılarını ABD’ye açtı artık. Savaş sisçisi Mc Namara bile bu kadarını hayal edemezdi.
İşte o fotoğrafçı ve Alptürk gibiler, o 25 dolarlık asgari ücretin yanında yer aldılar ikonagrafik ikonagrafik…
50’sinden sonra çırılçıplak oto-poz veren Alptürk’ün tavrı da ikonagrafik falan değil, Yıldız-Kenter-gibi’leşmek yalnızca…
(4-5 Temmuz 2019)

Hiç yorum yok: