23
Haziran 2019 İstanbul ikinci yerel seçimi, belli ki bazı paradigmaları
fazlasıyla yerinden kaydırmış. Muhalif geçinenler olsun, yandaşlar olsun, son 1
aydır abuksamakta birbirleriyle yarışıyorlar.
Adil Zozani,
24. dönem HDP milletvekili imiş. Kendince teolojik argümanlarda da bulunmuş.
Ancak,
giriş önemli:
“Öcalan
uluslararası güç dengelerinin Ortadoğu hesaplarına teşne olmuş olsaydı, bugün
ada hapishanesinde olmayacaktı.”
Aradan
20 yıl geçmiş, adam hala neler diyor?
Öcalan’ı
yakalayıp, Türkiye’ye teslim eden de ABD; zamanında PKK çizgisine yardım eden
de ABD.
Bu kadar
basit bir duruma 20 yıldır intikal edememek, ne ola ki?
Yani,
kafa baştan kıyak.
“Şiiliğin
fikir babası Eşari ile Sünniliğin fikir babası Mütezile arasında başlayan bu
süreç, Avrupa merkezciliğiyle buluştuğunda, üniter egemenlikçi bir yaklaşım
üretti.”
Köhhü
köhhü köhhü.
Ali’ye
ne oldu, Hariciler’e ne oldu?
Neyi
nerenizden uyduruyorsunuz?
900’de
yaşamış birinin düşünceleri, 2000’de hala geçerli mi?
Konunun
1500 momentli Avrupa merkezciliğiyle ne
ilgisi var?
“Günümüz
Ortadoğu kaosunu anlamlandırmak ve çözümler üretmek üzerine geliştirilecek her
hamle, sürekli çatışma üreten bir zemin üzerinde durduğunu görmek durumundadır.”
Çok söz,
boş söz.
Durum
çok daha basit:
Ortadoğu
demek; Araplar, Türkler, Kürtler demek. Bunlar da, birbirleriyle bin küsur
yıldır savaşıyorlar. Konu, mezhep üzerinden değil, bildiğimiz millet üzerinden
gidiyor.
Araplar,
Türkler’i köle asker olarak kullanırken, Türkler darbe yapıp devleti ele
geçiriyorlar: Dokuz Yüz yıldır da hegemon durumdalar.
Kürtler,
1250’de Araplar’a ihanet edince, bunun bedelini ağır ödüyorlar.
Kürtler,
100 yıldır Türkler’den toprak istiyorlar ve hezimetle mağluplar.
Araplar
ise, bir türlü bir millet olamadılar. Bunun ümmetlikle ilgisi yok: Irkları,
dilleri, dinleri bir değil: Sorun bu.
Olana
bakın, söylenene bakın.
“Ortadoğu
dediğimiz coğrafyada -ki esasında Sümer, Akat ve Asurlar’ın egemenlik
kurdukları kadim topraklardan söz ediyoruz- yatay geçişgenli toplumsal örüntülü
güçlü bir gelenek söz konusudur. Ortadoğu dediğimizde, Levant bölgesinin
tamamını dahil ederek değerlendirme yapıyoruz. Söz konusu bu coğrafyada üniter
yapılı iradi dayatmalar mutlaka yıkımla sonlanmışlardır. Zira bu coğrafyanın
toplumsal dokusunda, genel iradenin hepten devri temelinde bir iktidar geleneği
oturtulamamıştır. Bu minvaldeki denemeler, her defasında hüsranla son bulmuşlardır.
Tabii ki bizler insan ömrünün vefa ettiği tarihsel aralıklar üzerinden
değerlendirmeler yaptığımız için yüzyıllara sari hüsran deneyimlerini masal
kıvamında değerlendiriyor ve tarihe karşı sabırsız davranıyoruz. Öcalan’ın
‘Sümer Rahip Cumhuriyetinden Demokratik Halk Cumhuriyetine’ kitabını
okuyanların aşina olduğu şeylerden söz ediyorum. Özellikle ‘demokratik
konfederalizm’ üzerine değerlendirmeler yapan Öcalan’ın tezlerinin bu tarihsel
derinlik içinde gizli olduğunu bilmek gerekir.”
Bir kez
daha köhhü köhhü köhhü.
Sümeroloji uzmanı Öcalan: Bu ne yahu?
Bu
insanlar başkalarını da, kendileri gibi eksik zekalı ve eksik bilgili mi
sanıyorlar?
Cambridge’in
‘Ortadoğu Ansiklopedisi’ belki 30 yıllık ve orada Sudan Ortadoğu’ya dahildi.
Batı’nın Ortadoğu’su bu ve onlar hegemon olduğuna göre, 4. Dünya proto-feodallerinin ‘çek mastor çek’li kafalı abuksamaları
anlamsız kaçıyor.
Acaip
olan bir şey daha var:
ABD,
1991’den beridir, Ortadoğu’nun tamamını satsan alamayacağı kadar parayı orada
harcadı. Yani olay, yamyam kapitalizm
değil, irrasyonel kapitalizm
sorunsalında. Yani, hegemonlar da ‘çek mastor çek’te.
Ki bu
da, Batı’nın bitmiş hegemonyasını, yokkutuplu
bir Dünya’yı açımlıyor. Bunlar da, aradan
ne kaparsak kardır, kafasındalar.
Bu
arada, Öcalan’ın ‘Erkeği Öldürmek’ kitabından beridirki şizofrenik zihniyeti, kimsenin dikkatini çekmiyor, başta (kitabı
yayına hazırlayan) İnönü Alpat’ın çekmemiş.
“Günümüzde
kimlik doyum sorunu etrafında yaşanan problemleri çözmek için geliştirilecek
formülasyon, bu tarihi arka plandan bağımsız ikame edilemeyecektir.”
Bir kez
daha tam tersi.
Bir Kürt
entellektüeli olan Selim Temo’nun saptadığı üzere, Kürtler’in oto-asimilasyonu sözkonusu, kimlik doyumu değil, kimlik dayatması faşizmi sözkonusu artı
olarak.
Son
alıntı:
“2013-2015
döneminde sıkça dillendirilen yaklaşım Kürtler, muhafazakar iktidarla anlaşıp.
Türkiye’nin modern çizgisinden sapmasına kapı aralıyorlar, şeklindeydi. Ancak
asıl kaygı, bu muydu? Cevabı açık: Kesinlikle hayır. Avrupa merkezciliği dümen
suyunda şekillenen cumhuriyeti, yeni ve kapsayıcı bir zemine oturtmaya dönük
çabaları engellemeye dönük bir hamleydi, bu.”
Vah ki
vah.
Dezenformasyonun
bu kadarı.
Kulağını
tersten göstereceğim derken, ayağı takılıp düşen bir akıl yürütme bu.
2013
bittiğinde, AKP de bitmişti. HDP, o bitmiş AKP’yi yeniden canlandırdı. Sonra da
iktidar, nasıl ki oğul Altan’ı hapse attıysa, Demirtaş’ı da hapse attı.
Kürtler
de, aradan 6 yıl geçtikten sonra, nasıl olsa da evirip çevirip, hatamızı örtbas
etsek, derdindeler.
Yazık.
Yazık ki çok yazık.
Anti-demokratik bir geleneğe
sahip olmak
başka şey, gerontokratların ceplerini ve koltuklarını kaptırmamak için, tam dezenformasyona sığınmaları başka
şey.
Yalnız
bir şey var:
Ne
çekiyorlarsa, onları çok uçurmuş. O kesin.
Tarihin savaş sisi ve dumanı da olabilir bu.
(20 Temmuz 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder