Bir
alıntı:
“Organize
suç ve terörizm arasındaki bağlantılar konusunda uzun süredir çalışan UNICRI
uluslararası danışmanı Tamara Makarenko, terör örgütleri ve organize suç
çetelerinin aynı taktik ve uygulamalarla yönetildiklerini kaydederek, iki
grubun da benzer alanlarda çalıştıklarını belirtti.”
Biz bunu
daha önce, ‘ÇÜŞ, mafya, terörist, kontra-terörist’ kombinasyonu olarak daha
geniş biçimde tanımlamıştık.
Şimdi
durum açımlamaya çabalayalım:
1980
sonrası neo-liberalizm Dünya’sı, suçla suçsuzluğun arasındaki ayrımın
grileştirildiği (devlet memurlarının mafyadan beter suçlar işlediği, devletin
kontra-teröristlerinin ve teröristlerin birlikte uyuşturucu kaçırdığı, vd, vb),
beyaz-kara para ile kara-kara paranın yaklaşık aynı
miktarda ve global olarak çok yüksek değerlerde (toplamda Dünya’nın yıllık GNP’si
kadar olarak) bir ortam oldu.
Bu kadar
para boşta olunca, ona talip olan gruplar da arttı tabii ki.
BM’nin bu
gruplara koontra-teröristleri (devletleri ve onların istihbarat kurumlarını) ve
ÇÜŞ’leri katmamasının nedeni, büyük
burjuva mülkiyetçiliğinin kurduğu bir kurum olmasından dolayıdır.
Bir de
şu var:
Dünya’nın
kötüleri zeki ve bilgili iken, Dünya’nın
iyileri aptal ve cahil durumda.
Bu
durumda ne yapılabilir?
En yakın
örnek, Mossad’ın Kara Eylül’cüleri öldürmek için kurduğu, kendi içine kapalı,
kararda otonom ama yakalanınca ölecek grubu gibi süreçleri tasarlayabilmekte.
Yoksa
bugün, herhangi bir ülkede HES’lere karşı çıkan yaşlıları kimin öldürdüğü
baştan belli.
Bu
ülkede kan davası geleneği varsa, öldürülen masum sivillerin kanının izini
sürebilecek birileri de çıkmalı ama çıkmıyor. İyiler ezilmekle ve yitirmekle
yetiniyor. Dayak yedikçe de, kendilerini daha çok haklı hissediyorlar.
BM
desen, kötülerin safında, az safında ama safında. Ondan medet umulmaz yani.
Konunun
başka bir yönü daha var:
1960-1980
arasındaki global terörist gruplar, 1980 sonrasında liberalizmin ve solun
dağılmasının etkisiyle silinip gittiler ama malzemeleri, eğitimleri, insanları,
paraları saklı kaldı. Bugün Türkiye’de, Karadeniz’de ve/ya Antakya’da 1970’lerin
birikimi kullanılıyor.
Olay,
pratik açıdan biraz Neçayef’leşti
yani.
Hiç
olmadık gruplar, birbirleri için çalışmaya, ‘joint-venture’ süreçlere girmeye başladılar.
Bunda,
artık her tür suç projesinin en az 10 aşamalı kılınıp, ana karar odakları ile
son adımdaki uygulamacılar arasında tam yalıtım olmasının da payı var.
Örneğin,
Aralık 2016’da Dolmabahçe’de PKK, IŞİD’in (veya onun öncüllerinin) kullandığı
türden bir saldırı yöntemi / düzeni kullandı.
Artı,
1980’lerin başında PKK’nin, IRA’nın ve ETA’nin birbiriyle iletişime geçtiğine
ilişkin Interpol ve Europol kayıtları mevcut basında.
Yani, bu
işin mazisi uzun.
Dolayısıyla,
her türden suç kurumunun yaratıcılıktan yoksun olduğunu söyleyebiliriz.
Tamam,
saldırıları 1,3, 4, … , N gibi üssel artan bir sırayla uyglamak, belki bir
gelişim sayılabilir ama bunun koşutu veya hatta sonucu olarak, terör
eylemlerinin medya geştaltının daha
üsselce ve hızlıca azalacağını da hesaba katmaları gerekirdi. Artık, kimse olup
bitenlere tınmıyor yani.
O nedenle
tezimiz hala aynı ve sabit:
Tarihte
benzer durumlar daha önce de yaşandı. Hasan
Sabbah vardı, devlet kurdu ve o devlet 200 küsur yıl yaşadı. Şimdikiler
ise, onun yüzde küsuratı olabilir ancak ve ancak.
BM de, Sun Tzu’nun veya Sun Bin’in binde küsuratı olabilir ancak ve ancak.
O
nedenle, havanda su dövmeye devam: Terörden 10, cinayetten 900 kişi ölüyor
yılda.
BM de, boşuna
toplanıp duruyor zaten.
(10 Temmuz 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder