Cumartesi, Temmuz 13, 2019

Orhan Pamuk: 31 Mart ile 23 Haziran arasında geçen süre, Türkiye siyasi tiyatrosunda gördüğüm en çirkin, en berbat, en karanlık dönemlerden biri


Bu adam hakkında yazmak, ruhumu incitiyor, kendimi kendime küfretmiş gibi hissediyorum kendimi, onun hakkında düşünmek, zeka seviyemi düşürüyor.
Ne güzel, uzun süredir ortalıkta yoktu. Belli ki yeni ödüller ve yeni pazarlamalar peşinde, ortalığa yine avdet eylemiş.
Bakalım, neler kırıp dökmüş?:
Öncelikle başlık:
O, sözü geçen durumu birinci sayabilir ama biz belki beşinci, belki altıncı sayarız. Daha yukarı sıralarda, kendisinin politik zigzagları da mevcut, yani ‘liberal demokrat’ denilen yaratık türünün bu ülkede yarattığı tahribat.
Alıntı ve yorum gidecek:
“Ama demokrasi yalnızca seçim sandığında kazanmak değildir. Düşünce özgürlüğü, kuvvetler ayrılığı, yargının bağımsızlığı ve kanuna, nizama ve anayasaya saygı da gerekli.”
Bu, sanat ve iktidarlı sanatçı için de geçerli. Yani, Pamuk için de geçerli. Pamuk, kendine demokrat biri. Bu ülkenin ezilen ve yitiren sanatçıları için, taş üstüne taş koymadı şimdiye kadar. Her zaman sanatsal iktidar ve kazanmak peşinde koştu, başkalarının haklarını kendine yonttu.
“Tabii bir muhalif siyasetçinin kazanması için Batı ülkelerindeki gibi tek sefer yeterli olmalı.”
Cehalet insanı söyletiyor.
İngiltere’de Brexit durumunda politikacılar, referandumun sonucunu yok kılmak istediler. Referandumu vaat edip, erken seçim yapıp, referandum istemediği gibi sonuçlanınca, herşeyi yerlerde sürünüyor bırakıp, kaçıp giden bir politikacı var kayıtlarında. Bir de, yine Brexit nezdinde, parti-içi liderlik çekişmelerinin batağı var. Yani, bizim ikinci seçim 3 ay aldı, onlarınki 3 yıl aldı ama henüz sonuç yok ortada
Fransa’da ise, halkın oylarının yok sayılıp, sağın solu, solun sağı danışıklı döğüş ile desteklemesi, yani danışıklı döğüş var.
AB gençliğinin % 17’si de, demokrasiye kani değil: en korkunç olan da bu. Sonra da, uç sağın neden yükseldiğini anlamaya çabalıyorlar sözde.
“Yukarısı korkusundan dili tutulan Çehov hikâyesine layık memur yargıçlar.”
Peki Pamuk, 2002’de ABD Türkiye büyükelçisinin ziyaret ettiği YSK üyelerinin, Siirt’te seçimi iptal edip, Erdoğan’ı meclise sokmasına ne dedi acaba 15 yıl önce? Bunu bilmiyor bile olabilir mi yoksa?
“Her şeyden önce hapishanelerin boşalması, Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının, Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Osman Kavala ve onlar gibi yüzlercesi, binlercesinin özgürlüklerine kavuşması lazım.”
Elmalarla armutlar karışmasın lütfen. Erdoğan gidecekse, Ilacak ve Altan kardeşler de gider.
“Bugün bana kalırsa Türkiye'nin birinci sorunu ekonomi değil, düşünce özgürlüğüdür.”
Yazılarından dolayı, hileyle yargılanan veya hileyle yargılanmayan biri olarak, biz bile bundan emin değiliz.
Ekonomi çözümü imkansız bir durumda.
Ancak, çözümü daha da zor bir şey var:
Rejim sorunu.
Burada kastedilen, eciş bücüş cmhurbaşkanlığı sistemi değil.
Birinci Cumhuriyet gitit, CHP’nin 6 oku da gitti.
Peki tamam ama ne gelecek?
Dünya’da da bu rejim sorunsalı var.
Demokrasimcilik oyunu tükendi.
Tek adamcılık ise, maya tutmaz durumda: Bu, Putin ve Trump için de geçerli, Çin’in kaydı hayat lider anlayışı için de geçerli.
Hasan Sabbah çıkamadığı gibi, Hitler ve/ya Stalin de çıkamıyor artık.
O zaman tersine soru geliyor:
Çözüm imkansızlık ise, felaket yönetimi nasıl olacak?
Yangında ilk feda edilecekler ve/ya kurtarılacaklar neler?
Biz, sorunun birinci yarısı ile meşgulüz.
Pamuk gibiler de, bozuk greyder gibi, yol açacağına, yolun ortasında yatıp, yolu tıkıyorlar.
(13 Temmuz 2019)

Hiç yorum yok: