Tarih
somut kabul edilir, fütüroloji soyut. Tarih aktuel kabul edilir, fütüroloji
potansiyel. Bu ikinci teşbih dizisi, insan bilimi olarak bu ikisini temel
bilimlere bağlayan bir teşbihtir.
Bazı potansiyeller,
bazı aktuellerden ve kinetiklerden daha aktuel ve kinetiktir. Bazı gelecek soyut-tasarımları,
bazı geçmiş somutlukluklarından daha somut ve daha gerçektir.
Bu ikisi
birbirine ozmosisleşir ve birbiriyle fraktal girişim saçakları oluşturur.
Fraktal
girişim saçakları, soyut / tasarımsal / doğrusal (lineer) dalga ile, reel dalga
arasındaki simülasyon ve somutluk ayrımını imler. Diyelim, İstanbul’un belli
rüzgar koşullarında Boğaz’da belli dalgasal girişim saçakları oluşur ama bunlar
modeldekinden biraz farklıdır.
Biz, bu
ikisini (model ve gerçek) karşılaştır-karşılaştır eylemek arzusundayız.
Öncelikle,
tarihin limit sonsuz olayları bize tümevarımsal modeller oluşturma olanağı
verir. Bir kez bu modelleri oluşturup, birden çok kez gerçek koşullarda (burada
kısa vadeli gelecekte) sınadığımızda ve onları doğrulayabildiğimizde, modelimiz
işliyor demektir.
BM ve
Roma Klübü türü gelecekbilimde, en çok eylenen ‘geçmiş verilerden gelecekle
ilintili çıkarsama’ edimi, büyükkentlerin ve Dünya nüfusunun genelindeki
çıkarımlar, yaklaşık 60 yıldır işliyor. Orada; bir düşük, bir orta, bir de
yüksek tahmin şıkkı var. Gerçek, genelde aralarda bir yerlerde olageldi.
Bizi
ilgilendiren durum, gerçek durum bu üç
tasarımsal durum arasında salınırken, geleceği tahmin edebilme durumudur.
Yarın, iki gün içinde dün olur: En önemli gelecekbilim
gerçeklerinden birisi budur. Bu açıdan bakınca, en azından dar ölçekte zaman
tersindirilebilirdir, en azından kağıt üzerinde. Yani, potansiyel-aktuel arasında geliş gidişler tasarlayabiliriz.
Elimizdeki
nüfus örneğinden ve İstanbul sabitlemesinden yola çıkarsak, İstanbul kenti 1913
gibi gerçek bir nüfus inişi yaşamış ve göründüğü kadarıyla 2018 itibarıyla da
aynısını yaşamaya başlamış. Benzeri örnekler, Bizans döneminde de kayıtlı.
Buradan hareketle,
geçmiş-gelecek ozmosisi modelinde bizi ilgilendiren şey şu.
Temmuz
2019 momentinde, yurtdışına giden 400 bin eğitimli ve paralı kişinin ne kadarı
geri dönebilir, artı 4 küsur milyon Suriyeli’nin ne kadarı geri dönebilir?
Bu
sorunun turnusol kağıdı ve/ya kontrol sabiti parametresi olarak,
benzeri bir süreci yaşayan Fransa’nın kısa vadeli gelecekteki nüfus
hareketlerini ve bunun neden-sonuç ilintilerini veri tabanımıza ekleyebiliriz.
Buradan
çıkacak birincil sonuç, tıpkı model dalgayla denizdeki dalganın belli ayrımları
olması / olabilmesi gibi, bu nüfus hareketlerinin modelinin ve gerçeğinin birbirinden
biraz farklı olacağıdır.
Buradan,
ana akım gelecekbilim ideolojisinin, geleceğe maksimum müdahale, onu yönetme ve
hatta onu ipotekleme mantığını kullanırsak, sorumuz şu olur:
Bu nüfus
hareketlerinin yönetilebilirliği ve ekonomik değeri nedir?
Öncelikle,
sanılacağının tersine, İstanbul-Türkiye için ele aldığımız iki ana nüfus
akışının toplam ekonomik değeri muhtemelen pratikte sıfırdır. Sorun; 400 bin
kişinin ekonomik değerinin 4 milyon kişinin ekonomik değeriyle yaklaşık aynı
olmasıyla, beyaz soğuk legal Türk
parasının gidişiyle, kara sıcak illegal yabancı
parasının gelişini ekonomiye olumsuz etkileridir.
Yani:
İkisinin
reel karşılığı aynı olsa da, kurgusal, tasarımsal, modelsel ayrımları vardır.
Yani:
Ekonomide tüm paralar birbirine
eşit değildir.
Benzer bile değildir.
Türk
parası reel / aktuel / kinetik idi, Suriyeli (ve ek loarak kara-altınsal İran)
parası tasarımsal idi. Biri diğerini dönüştürülmüş gibi oldu.
İşte
bizi ilgilendiren soru burada bu:
Oldu da
ne kadar, nasıl, hangi bedellerle oldu?
Yani:
İdeolojiler
uygulanmasına uygulanır da, bedeli ne olur?
Modeller
gerçeğe uymasa da empoze edilir de, bedeli ne olur?
Geleceği zorbalıkla ipoteklersin de, bedeli ne olur?
Bla bla
bla…
Den den
de den den…
İşte;
geçmişbilim-gelecekbilim ozmosisleri ve fraktal kırınım saçakları konusunun
uğraştığı alanlardan biri budur.
(4 Temmuz 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder