Pazartesi, Mayıs 09, 2016

Albert Kahn Müzesi’ndeki Türkiye Fotoğrafları: 1910’lar

İnanılmaz ama gerçek:
Tarihte böyle insanlar da var:
Prokudin-Gorskii, fotoğrafçılar henüz renkli fotoğraf nedir bilmezken ama bilimciler onlardan 50 yıl önce bile bilirken, kalkıp Rusya’yı geziyor, fotoğraflıyor, devrim sırasında binini üstünde fotoyu yurtdışına taşıyor ve onları ölümsüzlüğe kavuşturuyor:
Enver Paşa, Orta Asya’larda Pan-Türkizm geyikleriyle dolanırken, o da oraları dolanıp, Orta Asyalılar’ın fotoğraflarını çekiyor. Enver Paşa tarihten silinip gitti ama o fotoğraflar hala var.
Alberrt Kahn ise, ondan biraz daha sonra benzer şeyleri yapıyor. Önce, kendi dolanıp fotoğraflama ile uğraşıyor. Bakıyor sonuç hoş, milyon avrocuklarını yatlara katlara değil de, bu işe hasrediyor:
Tüm Dünya’dan ve onlarca kentten 72 bin kare fotoğraf ve binlerce metrelik sinema filmi toparlıyor. Kendi çektiriyor ve ödüyor yani. Hazır olanları topluyor değil.
Araya İstanbul da giriyor.
21. Yüzyıl’da ve şu anda bile bunların hepsi var ve bir müzede:
Bir de bizim Ara Güler’e bakalım:
70 yıl fotoğrafçılık, 2 milyon kare fotoğraf, foto muhabirliği ve kentin ana bölgelerinin % 99 fotoğraflanmamışlığı.
Sanatçı protreleri çekmekle övünüyor, yurtdışında yaşayan Lütfü Özkök onun bilmem kaç katı Türk sanatçı portresi çekmiş.
O nedenle diyoruz ki:
Bu iş; ırk, dil ve din konusu değil.
Projesi ve portfolyosu olmadığını kendi açıkça söyleyen biri, geriye hiçbirşey bırakmış sayılmaz.
Geçim derdi yokken, kendi keyfi için ne çekeceğini bilmeyen biri, fotoğrafçı da sayılmaz.
Bir işe başlayıp onu bitirmek, Ermeni de olsa, bir TC vatandaşının işi değil yani.
Batı’da bir Fransız’ın, Doğu’da bir Rus’un işi yani...
Dipnot:
Eşinin nü’sünü çekip, bunu inkar eden biri, kendini inkar ediyor demektir. (Bu konuyu, eski eşinin ve Güler’in huzurunda bizzat dinledim.)
Nü çekmeyi de, ancak bir Türk ayıp sayar.
Koskocaman bir hat levhayı çekmeyi de, ancak bir Ermeni matah sayar ve en bilinen eseri yapar.

(6 Mayıs 2016)

Hiç yorum yok: