England,
yeni bir evrim kuramcısı. Yeni Darwin olabileceği önesürülüyor:
Kavramının
adı ‘dissipative-driven adaptation’ / dağılan-saçılan güdülü uyum. Bu saçılmayı
istatiksel anlamda kullanmış gibi.
Evrim
tarihine bakınca, bakış açım şu oluyor:
Atmosferde
önce hidrojenli, sonra metanlı + amonyaklı, sonra karbon dioksitli, sonra
oksujeni dönem vardı.
Azot,
amonyakta da var, bugün serbest olarak tek başına da.
Metan
hidrokarbonların (yağların ve nişastaların), amonyak proteinlerin temel
molekülü. Yani, bugünkü yaşam temel orta boy molekülleri ancak atmosferde temel
malzemeler olduğu için böyle oldu.
Örneğin,
22 değil, 500 amino asit var aslında ve 500 bin de var olan protein molekülü
ama olabilirlerin üst sınırı yok. İstatiksel olarak onlar eleniyor ve hücre-içi
reaksiyonlarda en uygun olanlara doğru azalma gözleniyor.
Bilgi:
Selenyum gibi nadirin nadiri bir amino asit, bu evrim gdiişinde kendine pekala
yer bulabildi. İşte bu, sürebilir bir
mutasyon, hem de çok-çok özeli.
Nükleik
asitler için ise fosfor muhakkak gerekli ve en can alıcı nokta bu, çünkü fosfor
Yeryüzü için nadir bir element (ama böyle olmayabilirdi). Yani, England’ın tezi burada geçerli olabilir:
Fosforlu bir kapalı sistemde, diyelim sulu bir fosfor madeninde, molekül sentezlenmesinde
en yüksek olasılıklı gidişat nükleik asitlere doğru olmasa da, dağılan güdülü uyum onların evrimiyle
sonuçlanabilir. Sonra o moleküller keni kendilerini üretibildiği ve bunun için
de çevreden yeterince fosfor soğurabildiği için, bu kadar çok sayıda nükleik
asitli canlı olabildi.
Şerh:
Nükleik asidin evrimsel üstünlük yarattığı konusunda muhalefetim var.
Ara şerh
1: Moleküler evrimin ve canlılık sonrası evrimin, birbirlerinden bambaşka
şeyler olduğu kanısındayım.
Virüsler,
proteini bol hücre zarı / kılıfı, olağan hücreler ise karbonhidradı bol hücre
zarı içeriyor. Bu, bildiğimiz olasılık dağılımı. Ancak virüsler, su-sevmez
protein molekülü makro-mimarileri nedeniyle, içerlerinde su tutmamışlar. Bugün,
canlılıkları tartışılsa da, ara-canlı olsalar da, negatif entropili olup, 4
milyar yıldır var olabildikleri kesin.
Ara şerh
2: Biyoloji ve tıp nedense, hep hastalıklarla uğraşıyor. Zararsız virüs ve
prion türü diğer makro-molekül evrimleri incelense, virüs-canlı sembiyözlerini
önemli bir bölümünün, evsahibi canlının zarar görmemesiyle sürdüğünü bulabilir.
Örneğin insan genomunun yarıdan çoğu, ana-yapıya entegre olmuş virüs genleri.
Yani
ana-tez, England’ın tezini ara-ara içerebiliyor.
Ara şerh
3: Canlılık evrimin karbon moleküllerinin milyonda dokuz yüz doksan dokuz bin
dokuz yüz doksan dokuzunun yer kabuğuna gömülmesini evriltmesi, ya evrimin
yanıldığını, ya da bu oranın daha çok evrim yaptığını imliyor, ikisi birarada
geçişli dağılımlı olabilir, yani karbon atmosfere geri dönebilir.
Ana
koyutumuz şu:
Molükeler
evrimdeki tüm bileşiklemeler, ancak koşullar uygunsa olabilirdi, her
reaksiyonun belli enerjisi ve malzemesi var çünkü. Buradan çıkan diğer bir
dolaylı sonuç da, yaşamın ilk zamanlarında yaşamı başlatan ekstrem enerji
koşullarını yaşamın sürmesine ileride zarar verebileceği yönünde. Dünya,
zamanla soğumuş zaten.
Sonrası
iyice karmaşıklaşıyor:
Çok
hücreli makro canlılar evrildikçe, yaşam için ara neden-sonuç nicelik-nitelik
düğümleri de artıyor. En makro etken
olarak Güneş Sistemi’nin Samanyolu Gökadası içinde yolculuğunun yaratığı soğuma
ve ısınma evreleri var örneğin.
En
mikroda ise, 10 üzeri 100’ü geçmiş olabilecek tüm reaksiyon sayısı toplamının
artık yinelenmelere girdiği ve sonul istatistiksel dağılımın oluştuğu
kanısındayız. Yeni canlılık molekülleri evrilmeyecek yani, en azından bu dünya
gezegeni üstünde.
Ancak,
insan türünün özel ortaya çıkardığı, yeni bir buzul çağına girerkenki global ısınma türü ikilemler, çok kısa
zaman dilimlerinde çok fazla neden-sonuç iniş çıkışlarına neden olabilecek,
2000-2500 arası gibi.
Yani,
England’ın bahsettiği moleküler düzeyde neden-sonuç istatistikleri, moleküler
olmayan diğer mikro, orta, makro neden-sonuç ağlarında da işliyor gibi.
Yukarıda
sözünü ettiğimiz ağırlıklı neden-sonuç
ağı düğümü kaymaları, evrimin limiti olmamasını sağlıyor gibi. Yani, evrimde varılacak sonul bir nokta yok,
moleküler veya matematiksel bir limit de yok.
Dünya’daki
yaşam biricik olmayabilir ama yarattığı negatif
entropili zihin oluşumu, zihin olarak biricik olsa gerek. Öncülü onlarca
evrim adımı var çünkü: Yumuşakçalardaki merkezi sinir sisteminden primatlardaki
alet kullanımına dek.
İnsan
Afrika’dan çıkıp, şu anki tarih-öncesi ve tarih dönemlerini yaratıp, onlarca
bambaşkalık ve metamorfoz oluşturabildiğine göre, bunu Gökada’da da veya tüm
Evren’de de yapmaması için bir neden yok demektir.
Biz,
bunlardan inorganik yazılım ölümsüzlük
(bir tür oto-polarize uzayda asılı optiklik gibi) yolunu seçtik. Şu an
için bile, 5-10 yol daha var elde. Dolayısıyla evrim, yolları çatallanan bahçe ve
herkes kendi yolunu seçmede özgür.
(12 Mayıs 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder