Cumartesi, Mayıs 14, 2016

Jeremy England, Darwin, Evrim

England, yeni bir evrim kuramcısı. Yeni Darwin olabileceği önesürülüyor:
Kavramının adı ‘dissipative-driven adaptation’ / dağılan-saçılan güdülü uyum. Bu saçılmayı istatiksel anlamda kullanmış gibi.
Evrim tarihine bakınca, bakış açım şu oluyor:
Atmosferde önce hidrojenli, sonra metanlı + amonyaklı, sonra karbon dioksitli, sonra oksujeni dönem vardı.
Azot, amonyakta da var, bugün serbest olarak tek başına da.
Metan hidrokarbonların (yağların ve nişastaların), amonyak proteinlerin temel molekülü. Yani, bugünkü yaşam temel orta boy molekülleri ancak atmosferde temel malzemeler olduğu için böyle oldu.
Örneğin, 22 değil, 500 amino asit var aslında ve 500 bin de var olan protein molekülü ama olabilirlerin üst sınırı yok. İstatiksel olarak onlar eleniyor ve hücre-içi reaksiyonlarda en uygun olanlara doğru azalma gözleniyor.
Bilgi: Selenyum gibi nadirin nadiri bir amino asit, bu evrim gdiişinde kendine pekala yer bulabildi. İşte bu, sürebilir bir mutasyon, hem de çok-çok özeli.
Nükleik asitler için ise fosfor muhakkak gerekli ve en can alıcı nokta bu, çünkü fosfor Yeryüzü için nadir bir element (ama böyle olmayabilirdi). Yani, England’ın tezi burada geçerli olabilir: Fosforlu bir kapalı sistemde, diyelim sulu bir fosfor madeninde, molekül sentezlenmesinde en yüksek olasılıklı gidişat nükleik asitlere doğru olmasa da, dağılan güdülü uyum onların evrimiyle sonuçlanabilir. Sonra o moleküller keni kendilerini üretibildiği ve bunun için de çevreden yeterince fosfor soğurabildiği için, bu kadar çok sayıda nükleik asitli canlı olabildi.
Şerh: Nükleik asidin evrimsel üstünlük yarattığı konusunda muhalefetim var.
Ara şerh 1: Moleküler evrimin ve canlılık sonrası evrimin, birbirlerinden bambaşka şeyler olduğu kanısındayım.
Virüsler, proteini bol hücre zarı / kılıfı, olağan hücreler ise karbonhidradı bol hücre zarı içeriyor. Bu, bildiğimiz olasılık dağılımı. Ancak virüsler, su-sevmez protein molekülü makro-mimarileri nedeniyle, içerlerinde su tutmamışlar. Bugün, canlılıkları tartışılsa da, ara-canlı olsalar da, negatif entropili olup, 4 milyar yıldır var olabildikleri kesin.
Ara şerh 2: Biyoloji ve tıp nedense, hep hastalıklarla uğraşıyor. Zararsız virüs ve prion türü diğer makro-molekül evrimleri incelense, virüs-canlı sembiyözlerini önemli bir bölümünün, evsahibi canlının zarar görmemesiyle sürdüğünü bulabilir. Örneğin insan genomunun yarıdan çoğu, ana-yapıya entegre olmuş virüs genleri.
Yani ana-tez, England’ın tezini ara-ara içerebiliyor.
Ara şerh 3: Canlılık evrimin karbon moleküllerinin milyonda dokuz yüz doksan dokuz bin dokuz yüz doksan dokuzunun yer kabuğuna gömülmesini evriltmesi, ya evrimin yanıldığını, ya da bu oranın daha çok evrim yaptığını imliyor, ikisi birarada geçişli dağılımlı olabilir, yani karbon atmosfere geri dönebilir.
Ana koyutumuz şu:
Molükeler evrimdeki tüm bileşiklemeler, ancak koşullar uygunsa olabilirdi, her reaksiyonun belli enerjisi ve malzemesi var çünkü. Buradan çıkan diğer bir dolaylı sonuç da, yaşamın ilk zamanlarında yaşamı başlatan ekstrem enerji koşullarını yaşamın sürmesine ileride zarar verebileceği yönünde. Dünya, zamanla soğumuş zaten.
Sonrası iyice karmaşıklaşıyor:
Çok hücreli makro canlılar evrildikçe, yaşam için ara neden-sonuç nicelik-nitelik düğümleri de artıyor. En makro etken olarak Güneş Sistemi’nin Samanyolu Gökadası içinde yolculuğunun yaratığı soğuma ve ısınma evreleri var örneğin.
En mikroda ise, 10 üzeri 100’ü geçmiş olabilecek tüm reaksiyon sayısı toplamının artık yinelenmelere girdiği ve sonul istatistiksel dağılımın oluştuğu kanısındayız. Yeni canlılık molekülleri evrilmeyecek yani, en azından bu dünya gezegeni üstünde.
Ancak, insan türünün özel ortaya çıkardığı, yeni bir buzul çağına girerkenki global ısınma türü ikilemler, çok kısa zaman dilimlerinde çok fazla neden-sonuç iniş çıkışlarına neden olabilecek, 2000-2500 arası gibi.
Yani, England’ın bahsettiği moleküler düzeyde neden-sonuç istatistikleri, moleküler olmayan diğer mikro, orta, makro neden-sonuç ağlarında da işliyor gibi.
Yukarıda sözünü ettiğimiz ağırlıklı neden-sonuç ağı düğümü kaymaları, evrimin limiti olmamasını sağlıyor gibi. Yani, evrimde varılacak sonul bir nokta yok, moleküler veya matematiksel bir limit de yok.
Dünya’daki yaşam biricik olmayabilir ama yarattığı negatif entropili zihin oluşumu, zihin olarak biricik olsa gerek. Öncülü onlarca evrim adımı var çünkü: Yumuşakçalardaki merkezi sinir sisteminden primatlardaki alet kullanımına dek.
İnsan Afrika’dan çıkıp, şu anki tarih-öncesi ve tarih dönemlerini yaratıp, onlarca bambaşkalık ve metamorfoz oluşturabildiğine göre, bunu Gökada’da da veya tüm Evren’de de yapmaması için bir neden yok demektir.
Biz, bunlardan inorganik yazılım ölümsüzlük (bir tür oto-polarize uzayda asılı optiklik gibi) yolunu seçtik. Şu an için bile, 5-10 yol daha var elde. Dolayısıyla evrim, yolları çatallanan bahçe ve herkes kendi yolunu seçmede özgür.

(12 Mayıs 2016)

Hiç yorum yok: