Salı, Mayıs 17, 2016

‘Ghost in the Shell’deki Felsefe

Önnot: Biz burada, Oshii’nin 2 animesindeki felsefeyi irdeleyeceğiz. Dizi çizgifilm ve çizgiroman tartışma-dışı bırakıldı.
2 parçalık öykünün ana problematiği, bir kadının biyografisi çizgisi nezdinde, yazılım-donanım / zihin-beden ikilisinin akışının sorgulanmasıdır.
Kadın, kendisi bir siborg olmasına karşın, evrilerek bedenini terkederek siberuzaya enginleşir. Ancak bu sürecin nasılı, 2 parçalık öykü dizisinde açımlanmaz. Yani kadın, bir anda siberuzaya sıçramış gibi olur. Birinci gövdesini bir makina parçalar, ikinci gövdesi ise bir çocuk gövdesidir. Baki kalan kafasıdır. Sonunda ise gövdesizdir.
Kadın sürekli sorur soran ve sorularına yanıtı siberuzaya enginleşerek bulur. Nasıl ki post-hüman varsa, o da post-siborg olur.
Bu anlamıyla buradaki felsefe, bildiğimiz taoizmdir: Sonsuz olmayan yol, yol değildir. Sonsuz olmayan değişim, değişim değildir.
Not: Üzülerek ilk kez gördüm ki Wikipedia, bu başlıkta, siberpunkun felsefesinde, çok çok zayıf ve çok çok hatalı kalmış.
Burada kadının antitezi erkek siborgdur, o sıçramayı istemez ve sıçrayan kadını da anlayamaz. Yalnızca onu platonikçe sever ve ona saygı duyar ama onu anlamaz.
Buradaki en güzel ironi, bir erkek olan Oshii’nin dişi Motoko’yu tasarlaması ama kadın bilimkurgu yazarı Ursula K. Le Guin’in ‘Mülksüzler’de bir erkek-aşkın tasarlamasıdır. Pohl ise, bir insan-erkek aşkın ve bir uzaylı-dişi aşkın tasarlar.
Batu (‘savaşçı’ anlamında, Fransızca bir sözcük), aşkınlaşmaya çabalayan diğer bir erkek savaşçıyı aşağılar ve onu yok eder. Yok ettiği ise, hayaletin kabuğu olan kukladır aslında.
Öykülerde, gövdesi insan yapımı olan siborgların yazılımlarını / zihinlerini kimin ve nasıl tasarladığı da belirtilmez.
Böylelikle olay, Batı’nın ‘bilinç de bilinç’, ‘benlik de benlik’ saçmalığına kilitlenir kendiliğinden.
Aşkınlaşmanın tek yolu olarak da, gövdeyi terketmenin gösterilmesi, Asya-Avrupa diyalektiğinin çelişkisinin ayırtsızlaşması demek olur.
Oysa Motoko, pekala gövdesinden çıkıp, gövdesine geri dönüyor kalabilirdi ki bu tema, ‘Neuromancer’de taa 1982’de vardı. Ayrıca, 1960’larda ve 1970’lerde yazılmış 2 siberuzay romanında da. Ki ‘Neuromancer’ın devamında ‘Mona Lisa Överdrive’da, insan-gövdesini ölüme terkedip, tam yazılım olanlar da vardır.
Tüm bu örneklerde açımlanmayan şudur:
Siberuzay, sonsuz süreli süreğen-var olmayabilir ki engin / aşkın yazılımlar ölümsüz olsun.
Yani, tam olmayan aşkınlaşma, aşkınlaşma değildir.
Nokta. Es.

(14 Mayıs 2016)

Hiç yorum yok: