Kılıbık
erkek, dominantlığı yarışsız ve rekabetsiz olarak kadına veren kişidir.
Maç
erkek, dominantlığı yarışsız ve rekabetsiz olanak kadından kendine alan
kişidir.
Ben, hem
kılıbığım, hem de maçoyum.
Farklı
farklı kadınlara kılıbık veya maço olabildiğim gibi, aynı kadına da hem
kılıbık, hem de maço olabildim.
Kadınlarla
hiç yarışmadım. Hatta kadınlarımı seçmediğim bile söylenebilir. Onlarla karşılaştım,
çarpıştım, onlara yapıştım, en son da onlardan koptum.
Kadın-ilişkisinin
yarış veya rekabet içermediğini düşünenlerdenim. Hatta eş olarak kadının
seçilmediğini düşünenlerdenim. Olacaksa olur işte, o kadar. Öyle de oldu zaten.
2000
sonrasıki ergen ve genç ilişkilerinde, rekabetin idrar yarışı niceliğine ve
niteliğine taşındığını gözlüyorum.
Aşktaş-sekstaş,
arkadaş veya beyindaş olarak kadınlarla yarışmadım.
Özellikle
de beyindaş olabileceklerimle.
Kendimden
zeki kadın çok gördüm ve bu bana misler gibi keyif verdi. Sonra onların kendi
istekleriyle zekalarını azalttıklarını da gördüm, topluma uyum sağlamak için.
Beyindaş
olduklarımla projedaş olabilmek isterdim, hiç olamadım. Projedaş olduklarımla
da beyindaş olamadım.
Proje,
yarış veya rekabet yerine, işbirliği ve işbölümü isteyen bir şey.
Zaten
evlilik de / eşlilik de bir proje. Kimi zaman her iki kişiden de alan ve
vermeyen bir proje ki çocuk yapmak böyle bir şey zaten. Çocuksuzluktan çocuğun
evden gitmesine kadar olan 25 yılda çook eksilirsiniz, her iki taraf olarak da.
Kılıbık
ve maço olmanın çelişip çelişmemesine gelince:
Statü ve
rol gibi bir şey bu. Topun gelişine vurmak gibi bir şey bu. Doğaçlama gibi bir
şey bu.
Üstelik,
her ikisi de keyifli.
Keyifsiz
olan yarışmak ve rekabet.
Zaten,
başka erkeklerle de partnerlerim için yarışmayı hiç yeğlemedim. Rakibim olunca
uzaklaştım. Yine de 20 partnerim oldu. Kültürel olarak buna olanak sağlayan ortamlarda
yaşadım hep.
Dolayısıyla,
tüm bu saydıklarımın hepsinde demokrasiyi ve oto-anarşist özgürlüğü savunurum.
Dışında
da...
(28 Mayıs 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder