Salı, Mayıs 31, 2016

Kılıbık, Maço, Rekabet

Kılıbık erkek, dominantlığı yarışsız ve rekabetsiz olarak kadına veren kişidir.
Maç erkek, dominantlığı yarışsız ve rekabetsiz olanak kadından kendine alan kişidir.
Ben, hem kılıbığım, hem de maçoyum.
Farklı farklı kadınlara kılıbık veya maço olabildiğim gibi, aynı kadına da hem kılıbık, hem de maço olabildim.
Kadınlarla hiç yarışmadım. Hatta kadınlarımı seçmediğim bile söylenebilir. Onlarla karşılaştım, çarpıştım, onlara yapıştım, en son da onlardan koptum.
Kadın-ilişkisinin yarış veya rekabet içermediğini düşünenlerdenim. Hatta eş olarak kadının seçilmediğini düşünenlerdenim. Olacaksa olur işte, o kadar. Öyle de oldu zaten.
2000 sonrasıki ergen ve genç ilişkilerinde, rekabetin idrar yarışı niceliğine ve niteliğine taşındığını gözlüyorum.
Aşktaş-sekstaş, arkadaş veya beyindaş olarak kadınlarla yarışmadım.
Özellikle de beyindaş olabileceklerimle.
Kendimden zeki kadın çok gördüm ve bu bana misler gibi keyif verdi. Sonra onların kendi istekleriyle zekalarını azalttıklarını da gördüm, topluma uyum sağlamak için.
Beyindaş olduklarımla projedaş olabilmek isterdim, hiç olamadım. Projedaş olduklarımla da beyindaş olamadım.
Proje, yarış veya rekabet yerine, işbirliği ve işbölümü isteyen bir şey.
Zaten evlilik de / eşlilik de bir proje. Kimi zaman her iki kişiden de alan ve vermeyen bir proje ki çocuk yapmak böyle bir şey zaten. Çocuksuzluktan çocuğun evden gitmesine kadar olan 25 yılda çook eksilirsiniz, her iki taraf olarak da.
Kılıbık ve maço olmanın çelişip çelişmemesine gelince:
Statü ve rol gibi bir şey bu. Topun gelişine vurmak gibi bir şey bu. Doğaçlama gibi bir şey bu.
Üstelik, her ikisi de keyifli.
Keyifsiz olan yarışmak ve rekabet.
Zaten, başka erkeklerle de partnerlerim için yarışmayı hiç yeğlemedim. Rakibim olunca uzaklaştım. Yine de 20 partnerim oldu. Kültürel olarak buna olanak sağlayan ortamlarda yaşadım hep.
Dolayısıyla, tüm bu saydıklarımın hepsinde demokrasiyi ve oto-anarşist özgürlüğü savunurum.
Dışında da...

(28 Mayıs 2016)

Hiç yorum yok: