Nahit
Kabakçı’ya yapıldığı gibi:
“Bundan
10-15 yıl önce elimde 2 bin resim vardı. Acaba doğru mu alıyorum diye endişeye
kapıldım. 100 yıl sonra torunlarımın benden aptal diye bahsetmesini istemiyorum
çünkü. Avrupa’dan üç ünlü müze müdürünü davet ettim, bir yarışma yaptık.
Sonunda elimdekilerin çoğunun hiçbir sanatsal değeri olmadığı ortaya çıktı. İlk
etapta 1900’ünü sattım, sonra elek daraldıkça 54 tane kaldı. Adamlar beni kale
almadı. Tavırlarından anladım ki Türk resim piyasası küçümseniyor.”
Koleksiyoner
nasıl kerizlenemez?
Cingıllıoğlu
gibi.
Türkler
ile çalışmadı ki hiç.
Yılaar
önce, 1990 gibi, galerici Yahşi Baraz, Türkiye’de doğru dürüst koleksiyoner
olmadığını söylemişti.
Ancak
şunu söylememişti hiç:
Acaba
Türkiye’de doğru dürüst galerici var mıydı?
Hala
aynı soru:
Var mı
hiç?
Şıracının
şahidi bozacı var, tamam.
Türkiye’de
birden uzun kuşaklık koleksiyoner ailesi, bir elin parmakları kadar oluştu.
Birden çok kuşaktır müzayedeci ise, 1 tane var sanırım.
Asıl
problematik ise şu:
Uzman
yerine koyulan akademisyenler.
Türkiye’de
tablo alım satımı yolu ile kara para aklama konusundaki kitaplar, bu
akademisyenlerin neler yaptığını listeledi epeyi.
Yani, bu
işin 3 ayağı var, 3’ü de dingildek.
Dipnot:
Bu işin
tek çözümü var:
Batı’da
ve bizde Eczacıbaşı ailesinde olduğu gibi, ailenin bir bireyini para kazanmaya
değil, kültüre sanata ayıracaksın, gerekirse bunun için özel çocuk yapacaksın.
O da yatırımdır. Ona harcayacağın para, seni kerizleyeceklere kaptıracağın
paradan az olacaktır.
19.
Yüzyıl sermaye birikimli Avrupa Musevileri, 8-10 çocuktan, ailenin en küçük
erkek çocuğunu bilimci, sanatçı, felsefeci olsun diye serbest bırakırmış. Bu da
bir yol. Yeni durum için, ikinci kuşak alaturka dolar milyarderi aileler için,
bu da bir çözüm olabilir.
(18 Mayıs 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder